Bazen çok şey anlatmak, çok uzun yazmak istersiniz de karşınıza bir veciz söz çıkar, bir mısra çıkar da bütün yazmak istediklerinizi kısaca anlatır.
Aşağıya aldığım mısraları okuyunca yazacaklarımı, duygularımı şair Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu'nun mısralarında görünce uzunca yazmaktan vazgeçip, şairimizin gönül tankerinden sızan mısralarla meramımı anlatmak istedim. Bir eğitimci, bir şair olarak Elâzığ'da doğup tüm dünyaya yayılan bir ışık olan şairimizin şu mısralarına kitaplar yazılmaz mı?
Ekmek, su, aş, bulmak gecikebilir,
Temele taş bulmak gecikebilir,
Devlete baş bulmak gecikebilir,
Adalet gecikmez tez verilmeli.
Bir ulusun ayakta kalması için gözümüz gibi korunması gereken sistem hukuk sistemidir. Hukukun gözettiği bir gaye olarak adalet, toplum hayatında birliği beraberliği gözetmek, zulmü ortadan kaldırmak ve her hakkı hak sahibine vererek toplumsal barışı sağlamayı amaçlar. Bu manada devlet ve toplum hayatının bekası adalete bağlıdır. Nitekim "Adalet mülkün temelidir" sözü de bu gerçeği ifade eder.
Rum mimar İpsilanti Efendi'nin, Fatih Sultan Mehmet'ten davacı olmasına sebep olan hadise ve Fatih'in yargılanması adalet ve hukuk açısından bizlere çok önemli dersler veriyor. Olayın hikâyesi şöyle;
Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul'un fethinden sonra, vazifesini emrinin hilâfına yapan Hristiyan bir mimarın kolunu kestirmişti.
İstanbul Kadısı Hızır Bey, Fatih'in en yakın arkadaşı ve dostu idi. Kendisini İstanbul kadılığına da Fatih tayin etmişti.
Eli kesilen Hristiyan mimar, Kadı Hızır Bey'e gidip Fatih'i dava etti. O zamanlar Fatih'e hitap tarzı:
"es-Sultan İbnü's-Sultan el-Gazî Ebu'l-Feth Muhammed Han-ı Sanî" iken, kadı Hızır Bey, tebaanın herhangi bir insanına kullanılan hitapla; "Murat oğlu Mehmet, şu saatte mahkemeye gelin!" yazılı celpnameyi padişaha gönderdi.
Sultan Fatih, murafaa/duruşma günü mütevazı bir ferd-i millet gibi alayişsiz bir surette mahkemeye gitti. Maznun/sanık mevkiine oturdu.
Hızır Bey, büyük bir vakar ile makamındaki yerini aldı ve muhakeme başladı.
Mahkemelerde hakim, adalet tevzî ettiği için oturur, diğerleri ayağa kalkarak, ayakta ifade verirdi. Hızır Bey, Fatih'i otururken görünce ona:
"–Suç murafaası üzeresin, ayağa kalk!" diye ihtar etti.
Bu ikaz üzerine Fatih, ifade için ayağa kalktı. Kadı Hızır Bey, muhakeme neticesinde Fatih'i suçlu, Hristiyan mimarı mazlum buldu. Kısas ayetini okudu ve Fatih'in kolunun aynı şekilde kesilmesine karar verdi.
Bütün dünyayı dize getiren cihan padişahı Fatih, kararı sükûnet ve tevekkülle karşılayarak:
"–Hüküm şer'-i şerîfindir!.." dedi.
Hristiyan mimar, bu ulvî adalet sahnesinden fevkalade duygulanarak gözyaşları içinde:
"–Hakkımdan vazgeçiyor, diyet kabul ediyorum!.." dedi.
İş, bu sûretle tatlıya bağlandıktan sonra Fatih, Hızır Bey'e:
"–Benden değil de Allah'tan korktuğun için seni tebrik ederim!.." dedi.
Kadı Hızır Bey de, oturduğu minderin altından bir topuz çıkardı:
"–Eğer verdiğim hükmü kabul etmeseydin, bununla kafana vuracaktım" dedi.
Fatih de buna cevaben kaftanının altında sakladığı kılıcı gösterdi ve:
"–Sen de eğer adâlet üzere hükmetmeseydin, bununla kafanı uçuracaktım…" dedi.
Ayrıca Fatih, şahsî malından Hristiyan mimara bir ev bağışladı.
Bunun üzerine Hristiyan mimar:
"–Dünyada böyle bir adaletin eşi yoktur. Ben artık bu andan itibaren Müslümanım…" diyerek kelime-i şehadet getirdi.
Bu adalet ve hukuk anlayışı terk edilmeye başlayınca Osmanlı çözülüp yıkılmaya başladı. "Adalet mülkün, yani devletin temelidir."
Adaletimiz ne kadar güçlü olursa, ulus olarak o kadar uzun soluklu, oluruz. Birlik ve beraberlik içinde huzur içinde kıyamete kadar var oluruz
- Nefs medeniyeti ve kalp medeniyeti / 06.01.2025
- Sadakatle, aidiyetle biz olabilmek / 02.01.2025
- Vatan beşikteki çocuğa aittir / 27.12.2024
- Ağaç yaş iken eğilir, ancak… / 31.08.2024
- Görünüyorum o halde varım / 07.05.2024
- Çanakkale ile İstiklal marşındaki ruh aynı ruh / 18.03.2024
- Matematiğin, fiziğin formülü mü yoksa insanlığın formülü mü? / 19.02.2024
- İnsanlığa insanlık yolculuğu şart / 15.01.2024
- Güçlü aile güçlü millet demektir / 19.12.2023