Modern çağı temsil eden egoist birey "homo economicus"tur. Bu birey, tam anlamıyla kötülüğü buyuran nefsâni duygularının kölesi olarak erkek olsun, kadın olsun bağımsız münferit yaşamayı, aile içinde yaşamaya tercih edendir. Bu zihniyet kadın/erkek arasında serbest ilişkiyi temel alır. Bu inkâr edilemez bir realite...
Dolayısıyla çağdaşlığı Batılı olarak esas alan milletlerin başına gelecek en büyük felaket, geleneksel kıymetlerinin tasfiyesi sürecinde, aile kurumlarının da bilinçli veya bilinçsiz dağıtılması olacaktır. Günümüzde birçok sosyal ve ferdi problemlerin yaşanmasında temel kaynak nedeni bu olarak görülmektedir.
Ailenin, soyun dolayısıyla milletin devamını sağlayan yeni nesli yetiştirip manevi temellerini oluşturması ve idamesi fonksiyonu bu sebeple son derece mühim noktadır. Maneviyat deyince din, irfan, kültür hasılı topyekün medeniyeti kapsayan büyük projeyi kast ediyoruz.
Çocuğun ileride gencin, kişiliğini oluşturan dinî, ahlakî ve diğer geleneksel karekter motiflerin oluşumunda temel model, başta hiç kuşkusuz aile içindeki ebeveynlere ait olacaktır. Bunun için annenin, babanın çocuğa ekonomik katkıları kadar duygusal, manevi katkılarının yeterli olması ve bunun içinde öncelikle çocuğun varlığının ve sorumluluğunun kabul edilmesi ve ona iyi model olunması şarttır.
Halbuki ebeveynler arasında oluşacak sürekli çekişme ve tartışmalar çocuğun normal gelişmesini en fazla yaralayan modernizmin marazları sayılır. Geleneksel hayat, çocuğun anne-babasını sevdiği ve kendisini herbiriyle bütünleştirdiği dünyayı sunar. Fakat modern hayat ise tam tersi, ana-baba ile çocukları arasında daimi bir çatışmanın, kavganın varlığını öncelikle kabul eder.
Oysa bunun en basit bir sonucu olan tatmin edilemeyen sevgi ve emniyet duygusunda yetişecek çocuklardan sonuçta, anti-sosyal davranışlara, kişilik problemlerine ve kimlik kayıplarına doğru kayan nesli yaratır. İnsanın modern marazları olan kişiyi huzursuz edecek seviyede kıskançlık, egoistlik, manasız korku, hislerde dengesizlik, kavgacılık gibi haller genç kuşakları kötürüm eder. En kötüsü, her tür sapıklık ve uyuşturucu/tutku verici madde bağımlılığı sürekli gelişme ortamı bulur.
Ailelerin hızlı boşanmalarla şiddetli ayrılıklarla parçalanması, her geçen gün sahip çıkılmayan çocuk ve genç bir neslin sokaklara terk edilmesine kaynaklık etmesiyle nihai sonda bu kötü gelişmeler trajik, fakat bütünüyle sosyal yapıyı çöküntüye uğratan büyük sosyal-ferdi facialara patlak vermiştir.
Bu kavga, çağdaşlığın bir bilimsel bulgusuymuş gibi "Kuşak Çatışması" diye takdim edilmiştir son zamanda. Oysa "nesil çatışması" normal koşullarda; bir veya bir kaç kuşak öncesinin temsilcisi sayılan dede/nine ve ana/babanın şahsında yaşanmaz. Burada yaşanan asıl şey batı mukalitliği sevdasına, geleneksel hayatın yeni kuşak çocukların/torunların, eliyle tu-kaka edildiği rezilce bir çatışmayı simgeler.
Burada, "Batı tarzı" bir hayatı hiçbir kayıt altına almadan, her türlü geleneksel ve dinî motifli düşünceye tercih edilmesi vardır. Burada baştan manevî ve ahlakî geleneğin reddi var, kuşak çatışması adı verilip "omurgasız" felç bir hayatın, "özgürlük", "çağdaşlık" olarak empoze edilmesi var. Burada en büyük ihanet: Çocuğun kendi kişiliğnde muhafazakâr ve derinden gelen ahlakî buyrukları, modern hayatın gerekçesiyle çocuğun beyninde menfi yönde şartlandırmak var. Yeni kuşaklarda ulusal, dinî, ahlakî ve geleneksel mirasın reddedilmesi böylece sağlanmış olur. Bunun bir diğer adı sömürgeleşmek, şahsiyetlişmektir. Bugün bunun adı "küreselleşmek" olarak konmuştur.
Bu kötü sonuçların önlenmesi ve tabiatıyla "Küresel Güçler"in oyunlarının bozulması için öncelikle yapılacak acil şey; geleneksel aile bağlarının her ne pahasına olursa olsun desteklenmesi gelmelidir. Çünkü çocukların sıhhatli manevi gelişmeleri için dengeli, ulusal, dini ve toplumsal etkileşimin güçlü olduğu ailede; yeterli sevgi ve sevecenlik kucağı bulmalarıyla olur. Bunun modeli geleneksel kıymetlerimizde ve geçmiş atalarımızın bize bıraktığı miraslarda en canlı örnekleriyle somut olarak var. Yeter ki bunu görebilecek siyaset/feraset ve irade olsun...
Dolayısıyla çağdaşlığı Batılı olarak esas alan milletlerin başına gelecek en büyük felaket, geleneksel kıymetlerinin tasfiyesi sürecinde, aile kurumlarının da bilinçli veya bilinçsiz dağıtılması olacaktır. Günümüzde birçok sosyal ve ferdi problemlerin yaşanmasında temel kaynak nedeni bu olarak görülmektedir.
Ailenin, soyun dolayısıyla milletin devamını sağlayan yeni nesli yetiştirip manevi temellerini oluşturması ve idamesi fonksiyonu bu sebeple son derece mühim noktadır. Maneviyat deyince din, irfan, kültür hasılı topyekün medeniyeti kapsayan büyük projeyi kast ediyoruz.
Çocuğun ileride gencin, kişiliğini oluşturan dinî, ahlakî ve diğer geleneksel karekter motiflerin oluşumunda temel model, başta hiç kuşkusuz aile içindeki ebeveynlere ait olacaktır. Bunun için annenin, babanın çocuğa ekonomik katkıları kadar duygusal, manevi katkılarının yeterli olması ve bunun içinde öncelikle çocuğun varlığının ve sorumluluğunun kabul edilmesi ve ona iyi model olunması şarttır.
Halbuki ebeveynler arasında oluşacak sürekli çekişme ve tartışmalar çocuğun normal gelişmesini en fazla yaralayan modernizmin marazları sayılır. Geleneksel hayat, çocuğun anne-babasını sevdiği ve kendisini herbiriyle bütünleştirdiği dünyayı sunar. Fakat modern hayat ise tam tersi, ana-baba ile çocukları arasında daimi bir çatışmanın, kavganın varlığını öncelikle kabul eder.
Oysa bunun en basit bir sonucu olan tatmin edilemeyen sevgi ve emniyet duygusunda yetişecek çocuklardan sonuçta, anti-sosyal davranışlara, kişilik problemlerine ve kimlik kayıplarına doğru kayan nesli yaratır. İnsanın modern marazları olan kişiyi huzursuz edecek seviyede kıskançlık, egoistlik, manasız korku, hislerde dengesizlik, kavgacılık gibi haller genç kuşakları kötürüm eder. En kötüsü, her tür sapıklık ve uyuşturucu/tutku verici madde bağımlılığı sürekli gelişme ortamı bulur.
Ailelerin hızlı boşanmalarla şiddetli ayrılıklarla parçalanması, her geçen gün sahip çıkılmayan çocuk ve genç bir neslin sokaklara terk edilmesine kaynaklık etmesiyle nihai sonda bu kötü gelişmeler trajik, fakat bütünüyle sosyal yapıyı çöküntüye uğratan büyük sosyal-ferdi facialara patlak vermiştir.
Bu kavga, çağdaşlığın bir bilimsel bulgusuymuş gibi "Kuşak Çatışması" diye takdim edilmiştir son zamanda. Oysa "nesil çatışması" normal koşullarda; bir veya bir kaç kuşak öncesinin temsilcisi sayılan dede/nine ve ana/babanın şahsında yaşanmaz. Burada yaşanan asıl şey batı mukalitliği sevdasına, geleneksel hayatın yeni kuşak çocukların/torunların, eliyle tu-kaka edildiği rezilce bir çatışmayı simgeler.
Burada, "Batı tarzı" bir hayatı hiçbir kayıt altına almadan, her türlü geleneksel ve dinî motifli düşünceye tercih edilmesi vardır. Burada baştan manevî ve ahlakî geleneğin reddi var, kuşak çatışması adı verilip "omurgasız" felç bir hayatın, "özgürlük", "çağdaşlık" olarak empoze edilmesi var. Burada en büyük ihanet: Çocuğun kendi kişiliğnde muhafazakâr ve derinden gelen ahlakî buyrukları, modern hayatın gerekçesiyle çocuğun beyninde menfi yönde şartlandırmak var. Yeni kuşaklarda ulusal, dinî, ahlakî ve geleneksel mirasın reddedilmesi böylece sağlanmış olur. Bunun bir diğer adı sömürgeleşmek, şahsiyetlişmektir. Bugün bunun adı "küreselleşmek" olarak konmuştur.
Bu kötü sonuçların önlenmesi ve tabiatıyla "Küresel Güçler"in oyunlarının bozulması için öncelikle yapılacak acil şey; geleneksel aile bağlarının her ne pahasına olursa olsun desteklenmesi gelmelidir. Çünkü çocukların sıhhatli manevi gelişmeleri için dengeli, ulusal, dini ve toplumsal etkileşimin güçlü olduğu ailede; yeterli sevgi ve sevecenlik kucağı bulmalarıyla olur. Bunun modeli geleneksel kıymetlerimizde ve geçmiş atalarımızın bize bıraktığı miraslarda en canlı örnekleriyle somut olarak var. Yeter ki bunu görebilecek siyaset/feraset ve irade olsun...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Adnan Ulutaş / diğer yazıları
- Bir medeniyetin iflası nedir bilir misin? / 23.07.2002
- Demokrasi kabusu / 17.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-II / 12.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-I / 11.07.2002
- Hangi zaman? / 10.07.2002
- Hangi ruh? / 09.07.2002
- Zulmün hukuku olmaz / 03.07.2002
- Batının ahlâksız hayatı! / 25.06.2002
- Avrupalaşma ihaneti / 19.06.2002
- Alçaklığın adı hukuk oldu! / 16.05.2002
- Demokrasi kabusu / 17.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-II / 12.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-I / 11.07.2002
- Hangi zaman? / 10.07.2002
- Hangi ruh? / 09.07.2002
- Zulmün hukuku olmaz / 03.07.2002
- Batının ahlâksız hayatı! / 25.06.2002
- Avrupalaşma ihaneti / 19.06.2002
- Alçaklığın adı hukuk oldu! / 16.05.2002