Evet, askerden sonra yargıda da gerçekten anlaşılmadık, alışılmadık şeyler oluyor.
a)Yargı'nın en üst makamından Devlet'in en üst makamına bir anlamda yatay geçiş yapan "hukukçu" Cumhurbaşkanı Sayın Sezer, İnsan Hakları günü dolayısıyla kendisini ziyarete gelen Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlık Divanı üyelerini kabulünde; "Olağanüstü Hal bölgesinde anayasa değişikliğine rağmen 10 günlük gözaltı süreleri var. Bu süre ardı ardına uygulandığı zaman 30-40 güne çıkıyor. Bu da Anayasa'nın uygulanmadığını gösterir.OHAL kararnamelerinin Anayasa Mahkemesi denetimi dışındadır. Anayasa değişikliği yapılarak bu kararnameler denetime tabi tutulmalıdır" diyor.
Yâni Cumhurbaşkanı ülkede Anayasa'nın uygulanmadığını söylüyor, yasalarda değişiklik istiyor.
Fakat yansıtılan konuşmalardan Sayın Cumhurbaşkanı'nın; uygulanmakta olan olağanüstü halin, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmeye karşı kendini koruma içgüdüsünü harekete geçiren olağanüstü şartların sonucu olduğunu düşünüp düşünmediği tam olarak anlaşılmıyor.
b)Yargının yine en üst bir başka makamında bulunan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, "Türkiye Cumhuriyeti devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü" ve "hukukun üstünlüğü" ilkelerinin ışığı altında ve kamu adına HADEP'in kapatılması ve AKP'ye ihtar verilmesiyle ilgili taleplerinin "öncelikle ve ivedilikle" ele alınarak sonuçlandırılması istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvuruyor.
Kanadoğlu mahkemeye gönderdiği 4 sayfalık yazıda HADEP'in kapatılması istemiyle açılan davanın üzerinden 3 yıl geçtiğini, AKP'ye ihtar verilmesini içeren başvurunun da 4,5 ayı bulduğunu kaydediyor. Kanadoğlu yazısında şu ifadeleri kullanıyor:
"Hiçbir devlet, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne yönelen tehdidi, 'yönelten siyasi parti demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurudur' diyerek gözardı edemez ve bu tehdidin sürgit devam etmesine izin veremez".
Kanadoğlu, HADEP Parti Meclisi ve il başkanlarının 4 Aralık 2001 tarihli ortak toplantısına ait sonuç bildirgesine de atıfta bulunarak diyor ki;.
"HADEP, PKK terör örgütünün siyasallaşma çabalarına yardımcı olacak biçimde terör örgütü liderini, yasal bir siyasi parti lideri gibi, PKK Genel Başkanı olarak göstermekten çekinmemektedir. İddia ya doğrudur, bu halde HADEP temelli kapatılarak, demokratik siyasi hayatın dışına çıkarılmalıdır, ya da doğru değildir, o halde de Demokles'in kılıcı gibi üzerinde yoğunlaşan kapatma tehdidi ortadan kaldırılmalıdır"
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Anayasa Mahkemesini göreve davet ediyor.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin ise, Yüksek Mahkeme'nin yaklaşık 6 saat süren oturumunun ardından bir açıklama yaparak. "Bugüne kadar görülmemiş biçimde, mahkeme ile savcısı arasındaki olağan yazışma düzeni içinde değerlendirilebilecek bir istemin basına açıklanması hukuksal kaygıların ötesinde görülmüştür" diyor, davaların geciktirildiğinin ileri sürülmesini, başsavcılık makamının sorumluluğu ve ağırlığı ile bağdaştırılamadığını söylüyor.
Bumin, "Sözkonusu parti başvurularının mahkememizce Ocak ayının ilk yarısında gündeme alınacağının kararlaştırıldığını öğrenmesi olanaklı iken, bunu yapmayarak, konuyu kamuoyu önünde tartışma ortamına çekmesi, başsavcının işlerin hızlandırılması dışında bir amaçla davrandığını düşündürmektedir" dedikten sonra da başsavcının bazı partilere ihtar verilmesi yönündeki başvurularının tamamının 8 Ocak Salı günü ele alınacağını da kaydediyor.
Başsavcı ânında cevap veriyor:
"Görevim laik cumhuriyeti korumaktır. Anayasa Mahkemesi'ne saygım tamdır. Yetkimi Anayasa'dan alıyorum. Harekete geçmem ve bunu kamuoyu ile paylaşmam normaldir" dedikten sonra HADEP'in kapatılması ve AKP'ye ihtar verilmesine ilişkin davanın Cumhuriyet Başsavcılığı olarak açıldığını anımsatarak "Bu nedenle açtığı davalardan ve yaptığı taleplerden, işin asıl sahibi olan kamuyu bilgilendirmenin de bir görevi olduğunu" ekliyor.
Kanadoğlu, "Amacımın, benim de bilmediğim yönlere çekilmesinden ve talebimin bir uyarı olarak, telkin ve tavsiye biçiminde algılanmasından üzüntü duydum. Bununla beraber duruşmaları, duruşmasız incelemeye tabi ihtar talebinin 8 Ocak'ta, kapatma davasının da 15 Ocak'ta ele alınacağını ve buna ilişkin kararı sizin kanalınızla öğrenmekten büyük bir memnuniyet duydum. Maksat hasıl olmuştur ve konu benim için kapanmıştır" diyor.
Devletin Yargı erkinin en üst makamları "Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü" gibi hayatî bir konuda vahim sonuçlar doğurabilecek bir takım değerlendirme farklılıklarına düşüyor, kamu önünde tartışıyor, anlaşmazlık sergiliyor.
Adâlet'in objektifliği konusunda ciddî endişeler taşıyan bir takım soru işaretlerinin oluşmasına engel olunamıyor.
a)Yargı'nın en üst makamından Devlet'in en üst makamına bir anlamda yatay geçiş yapan "hukukçu" Cumhurbaşkanı Sayın Sezer, İnsan Hakları günü dolayısıyla kendisini ziyarete gelen Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlık Divanı üyelerini kabulünde; "Olağanüstü Hal bölgesinde anayasa değişikliğine rağmen 10 günlük gözaltı süreleri var. Bu süre ardı ardına uygulandığı zaman 30-40 güne çıkıyor. Bu da Anayasa'nın uygulanmadığını gösterir.OHAL kararnamelerinin Anayasa Mahkemesi denetimi dışındadır. Anayasa değişikliği yapılarak bu kararnameler denetime tabi tutulmalıdır" diyor.
Yâni Cumhurbaşkanı ülkede Anayasa'nın uygulanmadığını söylüyor, yasalarda değişiklik istiyor.
Fakat yansıtılan konuşmalardan Sayın Cumhurbaşkanı'nın; uygulanmakta olan olağanüstü halin, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmeye karşı kendini koruma içgüdüsünü harekete geçiren olağanüstü şartların sonucu olduğunu düşünüp düşünmediği tam olarak anlaşılmıyor.
b)Yargının yine en üst bir başka makamında bulunan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, "Türkiye Cumhuriyeti devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü" ve "hukukun üstünlüğü" ilkelerinin ışığı altında ve kamu adına HADEP'in kapatılması ve AKP'ye ihtar verilmesiyle ilgili taleplerinin "öncelikle ve ivedilikle" ele alınarak sonuçlandırılması istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvuruyor.
Kanadoğlu mahkemeye gönderdiği 4 sayfalık yazıda HADEP'in kapatılması istemiyle açılan davanın üzerinden 3 yıl geçtiğini, AKP'ye ihtar verilmesini içeren başvurunun da 4,5 ayı bulduğunu kaydediyor. Kanadoğlu yazısında şu ifadeleri kullanıyor:
"Hiçbir devlet, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne yönelen tehdidi, 'yönelten siyasi parti demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurudur' diyerek gözardı edemez ve bu tehdidin sürgit devam etmesine izin veremez".
Kanadoğlu, HADEP Parti Meclisi ve il başkanlarının 4 Aralık 2001 tarihli ortak toplantısına ait sonuç bildirgesine de atıfta bulunarak diyor ki;.
"HADEP, PKK terör örgütünün siyasallaşma çabalarına yardımcı olacak biçimde terör örgütü liderini, yasal bir siyasi parti lideri gibi, PKK Genel Başkanı olarak göstermekten çekinmemektedir. İddia ya doğrudur, bu halde HADEP temelli kapatılarak, demokratik siyasi hayatın dışına çıkarılmalıdır, ya da doğru değildir, o halde de Demokles'in kılıcı gibi üzerinde yoğunlaşan kapatma tehdidi ortadan kaldırılmalıdır"
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Anayasa Mahkemesini göreve davet ediyor.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin ise, Yüksek Mahkeme'nin yaklaşık 6 saat süren oturumunun ardından bir açıklama yaparak. "Bugüne kadar görülmemiş biçimde, mahkeme ile savcısı arasındaki olağan yazışma düzeni içinde değerlendirilebilecek bir istemin basına açıklanması hukuksal kaygıların ötesinde görülmüştür" diyor, davaların geciktirildiğinin ileri sürülmesini, başsavcılık makamının sorumluluğu ve ağırlığı ile bağdaştırılamadığını söylüyor.
Bumin, "Sözkonusu parti başvurularının mahkememizce Ocak ayının ilk yarısında gündeme alınacağının kararlaştırıldığını öğrenmesi olanaklı iken, bunu yapmayarak, konuyu kamuoyu önünde tartışma ortamına çekmesi, başsavcının işlerin hızlandırılması dışında bir amaçla davrandığını düşündürmektedir" dedikten sonra da başsavcının bazı partilere ihtar verilmesi yönündeki başvurularının tamamının 8 Ocak Salı günü ele alınacağını da kaydediyor.
Başsavcı ânında cevap veriyor:
"Görevim laik cumhuriyeti korumaktır. Anayasa Mahkemesi'ne saygım tamdır. Yetkimi Anayasa'dan alıyorum. Harekete geçmem ve bunu kamuoyu ile paylaşmam normaldir" dedikten sonra HADEP'in kapatılması ve AKP'ye ihtar verilmesine ilişkin davanın Cumhuriyet Başsavcılığı olarak açıldığını anımsatarak "Bu nedenle açtığı davalardan ve yaptığı taleplerden, işin asıl sahibi olan kamuyu bilgilendirmenin de bir görevi olduğunu" ekliyor.
Kanadoğlu, "Amacımın, benim de bilmediğim yönlere çekilmesinden ve talebimin bir uyarı olarak, telkin ve tavsiye biçiminde algılanmasından üzüntü duydum. Bununla beraber duruşmaları, duruşmasız incelemeye tabi ihtar talebinin 8 Ocak'ta, kapatma davasının da 15 Ocak'ta ele alınacağını ve buna ilişkin kararı sizin kanalınızla öğrenmekten büyük bir memnuniyet duydum. Maksat hasıl olmuştur ve konu benim için kapanmıştır" diyor.
Devletin Yargı erkinin en üst makamları "Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü" gibi hayatî bir konuda vahim sonuçlar doğurabilecek bir takım değerlendirme farklılıklarına düşüyor, kamu önünde tartışıyor, anlaşmazlık sergiliyor.
Adâlet'in objektifliği konusunda ciddî endişeler taşıyan bir takım soru işaretlerinin oluşmasına engel olunamıyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002