Gerek medeniyet, gerekse kültür tarihimizin unsurları olan pek çok arşiv belgesi ile yazma eserimizin yurt dışında oluğu bilinmektedir. İnsanın, bir parçasının dışarıda olması ile denk bir mana ifade eden bu durum, büyük ölçüde bizden kaynaklanmaktadır. Zira kendi kültür mirasına sahip çıkmayan ve ona sırt çeviren bir topluma ait eserlerin yurt dışına gitmeleri kaçınılmaz bir sondur.
Fikir, düşünce ve bilgi bakımından olgunluk seviyesini yakalamış bulunan milletler, kendi kültür ve medeniyetlerini günümüze taşıyan vasıtalara büyük bir önem ve değer vermektedirler. Bu durumdaki milletler sadece kendi eserlerine değil, başka toplumların eserlerine de değer verip onlardan istifade ederler. Nitekim Osmanlı döneminden kalma pek çok yazma eserin Paris, Londra, Viyana, Berlin, Moskova vs. gibi yabancı bir çok müze ve kütüphanede bulunması, bu gerçeği bütün çıplaklığı ile ortaya koymaktadır. Gerçekten, sadece Babinger'in "Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri" adlı eserine bakıldığı zaman tek nüsha olan ve bir örneği daha bulunmayan bir çok eserimizin nerelerde olduğu görülür.
Burada hemen akla gelen ilk şey, bu eserlerin dışarıya nasıl ve hangi yollarla gitmiş oldukları sorusudur. Bu sorunun, pek çok cevabının olduğunu belirtmemiz gerekir. Bu yollar, akıl ve hayale gelmeyecek derecede çapraşık yollardır. Bu bakımdan burada şimdilik bütün bu yollara işaret etmemiz mümkün değildir. Bununla beraber, bizden kaynaklanan yollardan birine atalardan kalma sözlerle açıklık getirebileceğimize inanıyoruz. Buna göre "Sen sahip olmazsan başkası sahip olur" ve "sen yemezsen başkası yer". Bu iki atasözü, aslında sorumuzun cevabını vermektedirler.
Bu atasözlerimizin ortaya koyduğu gerçeklerden hareketle ne kadar cahil olduğumuz da ortaya çıkmaktadır. Zira elindeki, her biri bir hazine değerinde olan eserlerin kıymetini bilmeyen kişi, onun şu veya bu şekilde gitmesine de bir şey demez. Hele işin içine biraz da para girince elindeki eserin kıymetini bilmeyen vatandaşımız, bunu çok ucuza vermekten çekinmez. Zira kendisine göre işe yaramayan böyle bir eserden büyük bir kazanç elde etmiştir.
Bunları bir kenara bırakıp işin ticaret ve kâr yönüne baktığımızda bunu da beceremediğimiz ortaya çıkmaktadır. Zira Osmanlı döneminde "Matba-i Amire"de basılmış ve fakat baskısı tükenmiş olan tarihi eserlerimizin bir kısmı İngiltere, Almanya ve Fransa gibi ülkelerde ofset baskı yapılarak bütün bir dünyaya dağıtılmaktadır. Böylece o ülkeler, bizim eserlerimizden para kazandıkları gibi, biz de döviz ödemek suretiyle o eserlere sahip olabiliyoruz. Nitekim "Aşık Paşazâde Tarihi" veya "Osmanlı Müellifleri", bu konuda ilk akla gelen eserlerden sadece iki tanesidir. Bu eserler, günümüz alfabesiyle ve hatta sadeleştirilmiş şekilleri ile ülkemizde bulunmaktadırlar. Fakat unutmamak gerekir ki, ilim dünyası, sadeleştirilmiş ve tercüme edilmiş eserlere itibar etmemektedir. Zira her tercüme veya sadeleştirme asıl eserden % 30 değer kaybetme demektir. Hele bir de tercüme veya sadeleştirmeyi yapan kişi o branşta söz sahibi değil ise o zaman bu kayıp daha da fazla olmaktadır. Bu yüzden ilim dünyası, eserlerin asıllarına itibar eder. Böyle olunca biz de kendi eserlerimizin asıllarını döviz ödemek suretiyle almak zorunda kalıyoruz.
Fikir, düşünce ve bilgi bakımından olgunluk seviyesini yakalamış bulunan milletler, kendi kültür ve medeniyetlerini günümüze taşıyan vasıtalara büyük bir önem ve değer vermektedirler. Bu durumdaki milletler sadece kendi eserlerine değil, başka toplumların eserlerine de değer verip onlardan istifade ederler. Nitekim Osmanlı döneminden kalma pek çok yazma eserin Paris, Londra, Viyana, Berlin, Moskova vs. gibi yabancı bir çok müze ve kütüphanede bulunması, bu gerçeği bütün çıplaklığı ile ortaya koymaktadır. Gerçekten, sadece Babinger'in "Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri" adlı eserine bakıldığı zaman tek nüsha olan ve bir örneği daha bulunmayan bir çok eserimizin nerelerde olduğu görülür.
Burada hemen akla gelen ilk şey, bu eserlerin dışarıya nasıl ve hangi yollarla gitmiş oldukları sorusudur. Bu sorunun, pek çok cevabının olduğunu belirtmemiz gerekir. Bu yollar, akıl ve hayale gelmeyecek derecede çapraşık yollardır. Bu bakımdan burada şimdilik bütün bu yollara işaret etmemiz mümkün değildir. Bununla beraber, bizden kaynaklanan yollardan birine atalardan kalma sözlerle açıklık getirebileceğimize inanıyoruz. Buna göre "Sen sahip olmazsan başkası sahip olur" ve "sen yemezsen başkası yer". Bu iki atasözü, aslında sorumuzun cevabını vermektedirler.
Bu atasözlerimizin ortaya koyduğu gerçeklerden hareketle ne kadar cahil olduğumuz da ortaya çıkmaktadır. Zira elindeki, her biri bir hazine değerinde olan eserlerin kıymetini bilmeyen kişi, onun şu veya bu şekilde gitmesine de bir şey demez. Hele işin içine biraz da para girince elindeki eserin kıymetini bilmeyen vatandaşımız, bunu çok ucuza vermekten çekinmez. Zira kendisine göre işe yaramayan böyle bir eserden büyük bir kazanç elde etmiştir.
Bunları bir kenara bırakıp işin ticaret ve kâr yönüne baktığımızda bunu da beceremediğimiz ortaya çıkmaktadır. Zira Osmanlı döneminde "Matba-i Amire"de basılmış ve fakat baskısı tükenmiş olan tarihi eserlerimizin bir kısmı İngiltere, Almanya ve Fransa gibi ülkelerde ofset baskı yapılarak bütün bir dünyaya dağıtılmaktadır. Böylece o ülkeler, bizim eserlerimizden para kazandıkları gibi, biz de döviz ödemek suretiyle o eserlere sahip olabiliyoruz. Nitekim "Aşık Paşazâde Tarihi" veya "Osmanlı Müellifleri", bu konuda ilk akla gelen eserlerden sadece iki tanesidir. Bu eserler, günümüz alfabesiyle ve hatta sadeleştirilmiş şekilleri ile ülkemizde bulunmaktadırlar. Fakat unutmamak gerekir ki, ilim dünyası, sadeleştirilmiş ve tercüme edilmiş eserlere itibar etmemektedir. Zira her tercüme veya sadeleştirme asıl eserden % 30 değer kaybetme demektir. Hele bir de tercüme veya sadeleştirmeyi yapan kişi o branşta söz sahibi değil ise o zaman bu kayıp daha da fazla olmaktadır. Bu yüzden ilim dünyası, eserlerin asıllarına itibar eder. Böyle olunca biz de kendi eserlerimizin asıllarını döviz ödemek suretiyle almak zorunda kalıyoruz.
Ziya Kazıcı / diğer yazıları
- Beyin göçü-I / 15.07.2001
- Kanun ve ahlak / 12.07.2001
- "Yine gam yükünün kervanı geldi" / 08.07.2001
- İmamların bazı görevleri / 05.07.2001
- Vergi / 01.07.2001
- Tarih, ilim ve kıyafet / 28.06.2001
- Savurganlık / 24.06.2001
- Diyalog / 17.06.2001
- Ülke dışındaki eserlerimiz / 14.06.2001
- Mide bulandıran programlar / 10.06.2001
- Kanun ve ahlak / 12.07.2001
- "Yine gam yükünün kervanı geldi" / 08.07.2001
- İmamların bazı görevleri / 05.07.2001
- Vergi / 01.07.2001
- Tarih, ilim ve kıyafet / 28.06.2001
- Savurganlık / 24.06.2001
- Diyalog / 17.06.2001
- Ülke dışındaki eserlerimiz / 14.06.2001
- Mide bulandıran programlar / 10.06.2001