Medyaya intikal eden görüntüleriyle toplumun her kesimi, şu günlerde kendisini sıkıntıya sokan vergilerden dolayı serzenişte bulunmaktadır. Cebinden belli bir miktar paranın eksilmesi veya alınması demek olan bu vergiler yüzünden, vatandaşın serzenişte bulunması normaldir. Devletlerin vazgeçemeyeceği ama insaf ve adalet prensipleri dahilinde olması gereken vergilerin gerek günümüzde, gerekse daha önceki devlet ve toplumlarda bulundukları bir gerçektir. Bu sebeple biz de tarihimizdeki uygulama şekillerine kısaca bakmak ve böylece bir mukayese yapmak istiyoruz.
Tarihî bir vakıa olan vergi, "Amme hizmetlerinin muntazam bir şekilde devamlılığını te'min için başvurulmuş bir çare" şeklinde tarif edilmektedir. Buna göre vergi, devletlerin iktisadî hayatında önemli bir yer tutar.
Bilindiği gibi, Türkler İslamiyet'i kabul edip bu dinin medeniyet hâlesine girdikten sonra, bütün müesseseleriyle birlikte vergi sistemlerini de buna göre tanzim etmeye başladılar. Meseleye bu açıdan baktığımız zaman, gerek İslam öncesi, gerekse İslamî dönem Türk devletlerinde vergiler, halkı sıkıntıya sokmayacak nispetlerde idi. Nitekim İslam öncesi Türk siyasî, iktisadî ve ictimaî hayatında halkın hükümdara itaatinin karşılığı olarak hükümdarın da bazı görevleri bulunuyordu. Bu görevlerin başında da halkı zengin etmek (doyurmak, giydirmek), töreyi (kanunları) hakim kılmak ve onları iskân etmek gelmektedir. Bu maddeler bize, eskiden beri devletin halka yönelik bir siyaset takip ettiğini göstermektedir. İslam öncesi bu anlayış, İslamî dönemde de varlığını sürdürmüş olarak Yusuf Has Hacib'in meşhur eseri Kutadgu Bilig'de şu şekilde ifade edilmektedir:
"Devletin olması için askere ihtiyacın var,
Askerin olması için servet dağıtman gerekir,
Servet edinmek için halkın zengin olmalıdır,
Halkın zenginliğini ise ancak örfler sağlar."
Bu ifadeler dikkatli bir şekilde gözden geçirildiğinde her iki dönemde de üzerinde ehemmiyetle durulan noktanın "halkın zengin edilmesi" olduğu görülür. Ancak, bu imkan sağlandıktan sonra, halktan belli ölçü ve oranlarda vergi alınabilmektedir. Bu bakımdan maddi durumu iyi olmayan ve sıkıntı içinde bulunan kimselerden vergi almak insaf ve adalet ölçülerine sığmaz. Nitekim Kanuni dönemi vezir-iazamlarından Lutfî Paşa, Asafnâme adlı eserinde bu konuyu gündeme getirerek cenk içinde olunsa da halkı sıkıntıya sokacak ve hilaf-ı kanun bir verginin alınmaması gerektiğini söyler.
Vatandaşın mâlî durumu, geçim endeksi ve sosyal yaşantısı gözönüne alınmadan salınan vergiler, vergi kaçırmaya sebep olabileceği gibi, yönetime olan güvenin sarsılmasına sebep olur. Gerçekten, bundan asırlarca önce yaşamış olan tarihçi, sosyolog ve iktisatçı İbn Haldun'un (1332-1406) bu konuda çok enteresan tesbitleri bulunmaktadır. Günümüze ışık tutması ümidiyle onun görüşlerine müracaat etmeyi istedik. O, vergi, halk ve devlet ilişkileri hakkında şöyle der: "Bir devlet güçlü olduğu zaman çok az vergi koyar, buna rağmen toplanan vergi miktarı çok yüksektir. Devlet zayıf olduğu zaman bir çok kaleme vergi koyar, buna rağmen toplanan vergi çok azdır. Zira bu işler ters orantılıdır." İbn Haldun'un bu görüşlerini günümüze uyguladığımız zaman, özellikle Türkiye'miz açısından ne kadar haklı olduğu anlaşılmaktadır. Herhalde bu gerçeği bilmiş olmalılar ki, ilk dönem Osmanlı devlet ve iktisat adamları halktan toplanacak olan vergi miktarını en az seviyede tutmuşlardı.
Tarihî bir vakıa olan vergi, "Amme hizmetlerinin muntazam bir şekilde devamlılığını te'min için başvurulmuş bir çare" şeklinde tarif edilmektedir. Buna göre vergi, devletlerin iktisadî hayatında önemli bir yer tutar.
Bilindiği gibi, Türkler İslamiyet'i kabul edip bu dinin medeniyet hâlesine girdikten sonra, bütün müesseseleriyle birlikte vergi sistemlerini de buna göre tanzim etmeye başladılar. Meseleye bu açıdan baktığımız zaman, gerek İslam öncesi, gerekse İslamî dönem Türk devletlerinde vergiler, halkı sıkıntıya sokmayacak nispetlerde idi. Nitekim İslam öncesi Türk siyasî, iktisadî ve ictimaî hayatında halkın hükümdara itaatinin karşılığı olarak hükümdarın da bazı görevleri bulunuyordu. Bu görevlerin başında da halkı zengin etmek (doyurmak, giydirmek), töreyi (kanunları) hakim kılmak ve onları iskân etmek gelmektedir. Bu maddeler bize, eskiden beri devletin halka yönelik bir siyaset takip ettiğini göstermektedir. İslam öncesi bu anlayış, İslamî dönemde de varlığını sürdürmüş olarak Yusuf Has Hacib'in meşhur eseri Kutadgu Bilig'de şu şekilde ifade edilmektedir:
"Devletin olması için askere ihtiyacın var,
Askerin olması için servet dağıtman gerekir,
Servet edinmek için halkın zengin olmalıdır,
Halkın zenginliğini ise ancak örfler sağlar."
Bu ifadeler dikkatli bir şekilde gözden geçirildiğinde her iki dönemde de üzerinde ehemmiyetle durulan noktanın "halkın zengin edilmesi" olduğu görülür. Ancak, bu imkan sağlandıktan sonra, halktan belli ölçü ve oranlarda vergi alınabilmektedir. Bu bakımdan maddi durumu iyi olmayan ve sıkıntı içinde bulunan kimselerden vergi almak insaf ve adalet ölçülerine sığmaz. Nitekim Kanuni dönemi vezir-iazamlarından Lutfî Paşa, Asafnâme adlı eserinde bu konuyu gündeme getirerek cenk içinde olunsa da halkı sıkıntıya sokacak ve hilaf-ı kanun bir verginin alınmaması gerektiğini söyler.
Vatandaşın mâlî durumu, geçim endeksi ve sosyal yaşantısı gözönüne alınmadan salınan vergiler, vergi kaçırmaya sebep olabileceği gibi, yönetime olan güvenin sarsılmasına sebep olur. Gerçekten, bundan asırlarca önce yaşamış olan tarihçi, sosyolog ve iktisatçı İbn Haldun'un (1332-1406) bu konuda çok enteresan tesbitleri bulunmaktadır. Günümüze ışık tutması ümidiyle onun görüşlerine müracaat etmeyi istedik. O, vergi, halk ve devlet ilişkileri hakkında şöyle der: "Bir devlet güçlü olduğu zaman çok az vergi koyar, buna rağmen toplanan vergi miktarı çok yüksektir. Devlet zayıf olduğu zaman bir çok kaleme vergi koyar, buna rağmen toplanan vergi çok azdır. Zira bu işler ters orantılıdır." İbn Haldun'un bu görüşlerini günümüze uyguladığımız zaman, özellikle Türkiye'miz açısından ne kadar haklı olduğu anlaşılmaktadır. Herhalde bu gerçeği bilmiş olmalılar ki, ilk dönem Osmanlı devlet ve iktisat adamları halktan toplanacak olan vergi miktarını en az seviyede tutmuşlardı.
Ziya Kazıcı / diğer yazıları
- Beyin göçü-I / 15.07.2001
- Kanun ve ahlak / 12.07.2001
- "Yine gam yükünün kervanı geldi" / 08.07.2001
- İmamların bazı görevleri / 05.07.2001
- Vergi / 01.07.2001
- Tarih, ilim ve kıyafet / 28.06.2001
- Savurganlık / 24.06.2001
- Diyalog / 17.06.2001
- Ülke dışındaki eserlerimiz / 14.06.2001
- Mide bulandıran programlar / 10.06.2001
- Kanun ve ahlak / 12.07.2001
- "Yine gam yükünün kervanı geldi" / 08.07.2001
- İmamların bazı görevleri / 05.07.2001
- Vergi / 01.07.2001
- Tarih, ilim ve kıyafet / 28.06.2001
- Savurganlık / 24.06.2001
- Diyalog / 17.06.2001
- Ülke dışındaki eserlerimiz / 14.06.2001
- Mide bulandıran programlar / 10.06.2001