Doğrusunu söylemek gerekirse bu yazının başlığını "İsraf" olarak düşünmüştüm. Fakat daha sonra bunun pek uygun olmadığı, zira israfın da belli bir sınırının olduğu kanaatine vardım. Gerçekten ülkemizde şahit olduğumuz bazı olay ve törenlerin savurganlık kelimesinden başka türlü izahı
mümkün değil.
Bir zamanlar, "Türkiye'de çöplüklerden ekmek toplayıp karınlarını doyuranlar varken, bu kadar savurganlık olur mu? diyenlerin, ellerine fırsat geçince daha önce söyledikleri bu sözleri nasıl unuttuklarına yazılı ve görsel grupları ile bütün bir medya şahitlik etmektedir. Öyle görünüyor ki, bu sözlerin sahipleri, daha önce başkalarını tenkit sadedinde söyledikleri söz ve verdikleri benzer demeçleri kısa zamanda unutmuşlar. Evet halkımız unutkandır. Daha önce kızdığı ve öfkelendiği bir konuyu bir müddet sonra unutur. Fakat tarih hiçbir şeyi unutmaz. Zamanı gelince herşeyi tekrar gözler önüne serer. Tarihin, bir sahne oyunu gibi gözler önüne serdiği bu manzarayı seyredip okuyabilenler, o unutulmuş gibi görünen söz veya olayların faillerini gerçek yüzleri ile öğrenmiş olurlar.
Bundan birkaç sene önce arşiv belgeleri ile vakfiyelere dayanarak Osmanlı dönemi kadınlarının kurdukları vakıflarla ilgili bir makale yayınlamış ve adını da "Hayırda Yarışan Kadınlar" koymuştuk. Gerek bu makalede gerekse vakıflarla ilgili başka çalışmalarda, insanımızın hayır yapmak veya başkalarına yardımda bulunmak gayesiyle nasıl bir çaba sarf ettiğini göstermiştik. Burada dikkatinize arz etmek istediğim husus, bu kadınların fazla zengin olmadıklarıdır.
Gönül, günümüz insanının da başkalarına yardım konusunda eskiler kadar olmasa da bir şeyler yapmasını istiyor. Fakat ne yazık ki, eskilerin hayırdaki yarışlarına karşılık, günümüz insanı, israfta yarışıyor. İslam'ın, mali dengesizlik, buhran ve sıkıntı olarak görmesine rağmen israf konusundaki yarış dolu dizgin bir seyir takip etmektedir.
"Allah, insana verdiği nimetin eserini üzerinde görmek ister". Bu, doğrudur ve olması da gerekir. Fakat ülkede sayısı kesin olarak belli olmayan bir işsizler ordusu varken, evine ekmek dahi götüremeyen aile reisleri bulunurken, açlık sınırında olan sayısız vatandaşımız dururken ve parasızlıktan okuyamayan bir hayli genç ne yapacağını şaşırmışken, medyanın da şahit olduğu gibi düğünlerde bu kadar masrafa girmeyi haklı görmek mümkün değildir.
Tarih, Osmanlı döneminde de görkemli düğünlerin yapıldığına şahitlik etmektedir. Fakat aynı tarih, o düğünlerde günlerce halka yemek dağıtılıp ne kadar yardımda bulunulduğuna da şahitlik etmektedir. Bundan başka ne kadar fakir insanın o düğün sayesinde günlerce sıkıntıdan kurtulduğunu gerek tarih, gerek seyahatnameler, gerekse arşiv belgeleri göstermektedirler. Bu kaynaklardan benzer düğünler sebebiyle halka hizmet edebilecek bir hayli hayır eserinin tesis edildiğini de öğreniyoruz. Böylece Osmanlı döneminin zengini "Allah'ın kendisine verdiği nimetin eserini "hem kendi üzerinde, hem de başkalarını üzerinde görünmesine vesile oluyor.
Burada şuna da işaret edelim ki, ülkemizdeki israf, sadece düğünlerle sınırlı değildir. Hemen her konuda biraz imkan elde edilince gereksiz işlere tevessül edildiği görülmektedir. Halbuki o işlere bulaşılmazsa, belki birkaç kişiye faydası dokunurdu. Ama hayır, biz sadece kendimizi ve hatta henüz doğmamış torunumuzun geleceği için bile bir şeyler yapmaya çalışırız.
mümkün değil.
Bir zamanlar, "Türkiye'de çöplüklerden ekmek toplayıp karınlarını doyuranlar varken, bu kadar savurganlık olur mu? diyenlerin, ellerine fırsat geçince daha önce söyledikleri bu sözleri nasıl unuttuklarına yazılı ve görsel grupları ile bütün bir medya şahitlik etmektedir. Öyle görünüyor ki, bu sözlerin sahipleri, daha önce başkalarını tenkit sadedinde söyledikleri söz ve verdikleri benzer demeçleri kısa zamanda unutmuşlar. Evet halkımız unutkandır. Daha önce kızdığı ve öfkelendiği bir konuyu bir müddet sonra unutur. Fakat tarih hiçbir şeyi unutmaz. Zamanı gelince herşeyi tekrar gözler önüne serer. Tarihin, bir sahne oyunu gibi gözler önüne serdiği bu manzarayı seyredip okuyabilenler, o unutulmuş gibi görünen söz veya olayların faillerini gerçek yüzleri ile öğrenmiş olurlar.
Bundan birkaç sene önce arşiv belgeleri ile vakfiyelere dayanarak Osmanlı dönemi kadınlarının kurdukları vakıflarla ilgili bir makale yayınlamış ve adını da "Hayırda Yarışan Kadınlar" koymuştuk. Gerek bu makalede gerekse vakıflarla ilgili başka çalışmalarda, insanımızın hayır yapmak veya başkalarına yardımda bulunmak gayesiyle nasıl bir çaba sarf ettiğini göstermiştik. Burada dikkatinize arz etmek istediğim husus, bu kadınların fazla zengin olmadıklarıdır.
Gönül, günümüz insanının da başkalarına yardım konusunda eskiler kadar olmasa da bir şeyler yapmasını istiyor. Fakat ne yazık ki, eskilerin hayırdaki yarışlarına karşılık, günümüz insanı, israfta yarışıyor. İslam'ın, mali dengesizlik, buhran ve sıkıntı olarak görmesine rağmen israf konusundaki yarış dolu dizgin bir seyir takip etmektedir.
"Allah, insana verdiği nimetin eserini üzerinde görmek ister". Bu, doğrudur ve olması da gerekir. Fakat ülkede sayısı kesin olarak belli olmayan bir işsizler ordusu varken, evine ekmek dahi götüremeyen aile reisleri bulunurken, açlık sınırında olan sayısız vatandaşımız dururken ve parasızlıktan okuyamayan bir hayli genç ne yapacağını şaşırmışken, medyanın da şahit olduğu gibi düğünlerde bu kadar masrafa girmeyi haklı görmek mümkün değildir.
Tarih, Osmanlı döneminde de görkemli düğünlerin yapıldığına şahitlik etmektedir. Fakat aynı tarih, o düğünlerde günlerce halka yemek dağıtılıp ne kadar yardımda bulunulduğuna da şahitlik etmektedir. Bundan başka ne kadar fakir insanın o düğün sayesinde günlerce sıkıntıdan kurtulduğunu gerek tarih, gerek seyahatnameler, gerekse arşiv belgeleri göstermektedirler. Bu kaynaklardan benzer düğünler sebebiyle halka hizmet edebilecek bir hayli hayır eserinin tesis edildiğini de öğreniyoruz. Böylece Osmanlı döneminin zengini "Allah'ın kendisine verdiği nimetin eserini "hem kendi üzerinde, hem de başkalarını üzerinde görünmesine vesile oluyor.
Burada şuna da işaret edelim ki, ülkemizdeki israf, sadece düğünlerle sınırlı değildir. Hemen her konuda biraz imkan elde edilince gereksiz işlere tevessül edildiği görülmektedir. Halbuki o işlere bulaşılmazsa, belki birkaç kişiye faydası dokunurdu. Ama hayır, biz sadece kendimizi ve hatta henüz doğmamış torunumuzun geleceği için bile bir şeyler yapmaya çalışırız.
Ziya Kazıcı / diğer yazıları
- Beyin göçü-I / 15.07.2001
- Kanun ve ahlak / 12.07.2001
- "Yine gam yükünün kervanı geldi" / 08.07.2001
- İmamların bazı görevleri / 05.07.2001
- Vergi / 01.07.2001
- Tarih, ilim ve kıyafet / 28.06.2001
- Savurganlık / 24.06.2001
- Diyalog / 17.06.2001
- Ülke dışındaki eserlerimiz / 14.06.2001
- Mide bulandıran programlar / 10.06.2001
- Kanun ve ahlak / 12.07.2001
- "Yine gam yükünün kervanı geldi" / 08.07.2001
- İmamların bazı görevleri / 05.07.2001
- Vergi / 01.07.2001
- Tarih, ilim ve kıyafet / 28.06.2001
- Savurganlık / 24.06.2001
- Diyalog / 17.06.2001
- Ülke dışındaki eserlerimiz / 14.06.2001
- Mide bulandıran programlar / 10.06.2001