Bu günlerde kimi "inanç turizmi" adı altında, kimisi de atalarının doğduğu toprakları görme arzusu ile ülkemizin çeşitli yörelerini gezen ve gittikleri yerlerdeki kiliselerde ayin yapan bir hayli turistin olduğunu medyadan öğreniyoruz. Aynı medyadan halkımızın, geçmişi bir kenara bırakıp bu turistleri çok sıcak bir ilgi ile karşıladığını da takip ediyoruz. İyi bir misafirperverlik örneği olan bu ve benzeri davranışlar, halkımızın ne kadar samimi ve candan olduğunu gösterdiği gibi göğsümüzün kabarmasına da sebep olmaktadır.
Bununla beraber son zamanlarda kendisinden çokça söz edilen bir kelime, halkımızın bu temiz ve samimi hislerini rencide edebilecek bir mecraya doğru gitmektedir. Bu kelime, Yunanca "Dialogos"tan gelen "diyalog"dur. Sözlükler, bu kelimeyi "eşit şartları haiz insanların karşılıklı konuşması" diye tarif ettikten sonra, adı geçen kelimeyi biraz da daha açacak "kişiler veya siyasi, ideolojik, toplumsal ve ekonomik yandaşlar ile, karşıtları arasında ayrılıkları içeren konular üzerinde bir anlaşmaya veya geçici uzlaşmaya varmayı amaçlayan görüşme, müzakere" şeklinde vermektedirler. Buna göre diyalog, eşit seviyedeki iki tarafın çeşitli konularda müzakerelerde bulunduktan sonra ortak bir nokta üzerinde devamlı veya geçici bir anlaşmaya varmaları manasına gelmektedir.
İki insan veya farklı iki toplum arasında meydana gelen bir anlaşmazlığı ortadan kaldırmak gayesiyle karşılıklı konuşmalar yapılabilir. Bunun sonucu olarak bazı konularda ortak bir nokta üzerinde anlaşma da sağlanabilir ki, bu işin en tabii ve normal şeklidir. Sözlük anlamından hareketle problemin ortadan kalkması için varılan anlaşma demek olan diyalog, günümüzde bazı çevrelerce İslamiyet ile Hıristiyanlık arasında bazı noktalarda uzlaşma için kullanılmaktadır.
Dinî nass ve telakkileri, birbirinden farklı iki dinin, hangi konularda birleşip ortak bir noktada anlaşabileceklerini anlamakta zorluk çektiğimi belirtmek isterim. Zira biri "Allah birdir" derken, diğeri "Baba, Oğul ve Ruh'ul-kuds" diye bunları üçe çıkarıyor. Biri, "Allah'ın ana baba ve çocuklarının olmadığı"ndan bahsederken öbürü "Allah'ın oğlu"ndan söz ediyor. Biri "Hz. İsa'yı Allah'ın Peygamberi" olarak kabul ederken diğeri, en basit ifadesiyle Hz. Peygamberi kabul etmiyor. Biri, insanın doğuştan masumiyetini kabul ederken diğeri, onun asli suçla dünyaya geldiğini söylüyor. Buna benzer daha nice farklılıkların bulunduğu iki din arasında acaba hangi ortak nokta üzerinde birleşilir? İşte halkımızı rencide eden bu neviden farklara rağmen ille de bir diyaloga gidilmesi gerektiği anlayışıdır. Yukarıda çok azına işaret edilen görüşler, iki dinin dünya görüşleridir. Biz, her ikisine de saygı gösteririz. Nitekim tarih boyunca ülkemizde yaşayan ve diyalog kelimesinin işaret edilen manası ile bilinmediği asırlarda bile her iki toplum yan yana ve birlikte insanca yaşamlarını sürdürdüler. Biri öbürüne "sen Hıristiyansın", diğeri "sen Müslümansın veya Yahudisin" demeden normal komşuluk ilişkilerini sürdürdüler. Bu ilişkiler,o dereceye geldi ki, birbirlerinin bayramlarını ve kutsal değerlerini birlikte kutlamaya kadar götürdüler. Gerçekten, bundan 12 veya 13 sene kadar önce Ermeni bir komşum, bir Müslüman'ın mevlidine gidip kapıdan içeri girerken kalp krizinden ölmüştü.
Bununla beraber diyalog yok diye iki din arasında devamlı bir kavganın olması da gerekmez. Zira her iki dinin, başka dinlere mensup insanlarla ilgili hukuk ve ahlak kaideleri bulunmaktadır. Dolayısıyla her iki dine bağlı insanlar, buna göre rahat bir hayat sürebilirler. Özellikle İslam, hiç kimsenin zorla dine (İslam'a) sokulmasına müsaade etmediği gibi, başkalarının din ve inançları ile alay edilmesine de müsaade etmez. Böyle bir hareketin İslami olmadığını da açıklamaktan çekinmez. O, herkesi inanç ve buna bağlı olan yaşayışında tamamen serbest bırakır. Bu sebepledir ki, İslam tarihi boyunca, başka dine mensup bir toplumu sırf Müslümanlaştırmak için bir savaş yapılmamıştır. Aksine o, benzer gayelerle (Haçlı seferleri, Endülüs katliamları gibi) yapılmış bulunan savaşlardan Müslümanlarla birlikte Yahudileri de kurtarmak suretiyle başka din mensuplarının da insanî ve dinî haklarını korumaya çalışmıştır.
Bununla beraber son zamanlarda kendisinden çokça söz edilen bir kelime, halkımızın bu temiz ve samimi hislerini rencide edebilecek bir mecraya doğru gitmektedir. Bu kelime, Yunanca "Dialogos"tan gelen "diyalog"dur. Sözlükler, bu kelimeyi "eşit şartları haiz insanların karşılıklı konuşması" diye tarif ettikten sonra, adı geçen kelimeyi biraz da daha açacak "kişiler veya siyasi, ideolojik, toplumsal ve ekonomik yandaşlar ile, karşıtları arasında ayrılıkları içeren konular üzerinde bir anlaşmaya veya geçici uzlaşmaya varmayı amaçlayan görüşme, müzakere" şeklinde vermektedirler. Buna göre diyalog, eşit seviyedeki iki tarafın çeşitli konularda müzakerelerde bulunduktan sonra ortak bir nokta üzerinde devamlı veya geçici bir anlaşmaya varmaları manasına gelmektedir.
İki insan veya farklı iki toplum arasında meydana gelen bir anlaşmazlığı ortadan kaldırmak gayesiyle karşılıklı konuşmalar yapılabilir. Bunun sonucu olarak bazı konularda ortak bir nokta üzerinde anlaşma da sağlanabilir ki, bu işin en tabii ve normal şeklidir. Sözlük anlamından hareketle problemin ortadan kalkması için varılan anlaşma demek olan diyalog, günümüzde bazı çevrelerce İslamiyet ile Hıristiyanlık arasında bazı noktalarda uzlaşma için kullanılmaktadır.
Dinî nass ve telakkileri, birbirinden farklı iki dinin, hangi konularda birleşip ortak bir noktada anlaşabileceklerini anlamakta zorluk çektiğimi belirtmek isterim. Zira biri "Allah birdir" derken, diğeri "Baba, Oğul ve Ruh'ul-kuds" diye bunları üçe çıkarıyor. Biri, "Allah'ın ana baba ve çocuklarının olmadığı"ndan bahsederken öbürü "Allah'ın oğlu"ndan söz ediyor. Biri "Hz. İsa'yı Allah'ın Peygamberi" olarak kabul ederken diğeri, en basit ifadesiyle Hz. Peygamberi kabul etmiyor. Biri, insanın doğuştan masumiyetini kabul ederken diğeri, onun asli suçla dünyaya geldiğini söylüyor. Buna benzer daha nice farklılıkların bulunduğu iki din arasında acaba hangi ortak nokta üzerinde birleşilir? İşte halkımızı rencide eden bu neviden farklara rağmen ille de bir diyaloga gidilmesi gerektiği anlayışıdır. Yukarıda çok azına işaret edilen görüşler, iki dinin dünya görüşleridir. Biz, her ikisine de saygı gösteririz. Nitekim tarih boyunca ülkemizde yaşayan ve diyalog kelimesinin işaret edilen manası ile bilinmediği asırlarda bile her iki toplum yan yana ve birlikte insanca yaşamlarını sürdürdüler. Biri öbürüne "sen Hıristiyansın", diğeri "sen Müslümansın veya Yahudisin" demeden normal komşuluk ilişkilerini sürdürdüler. Bu ilişkiler,o dereceye geldi ki, birbirlerinin bayramlarını ve kutsal değerlerini birlikte kutlamaya kadar götürdüler. Gerçekten, bundan 12 veya 13 sene kadar önce Ermeni bir komşum, bir Müslüman'ın mevlidine gidip kapıdan içeri girerken kalp krizinden ölmüştü.
Bununla beraber diyalog yok diye iki din arasında devamlı bir kavganın olması da gerekmez. Zira her iki dinin, başka dinlere mensup insanlarla ilgili hukuk ve ahlak kaideleri bulunmaktadır. Dolayısıyla her iki dine bağlı insanlar, buna göre rahat bir hayat sürebilirler. Özellikle İslam, hiç kimsenin zorla dine (İslam'a) sokulmasına müsaade etmediği gibi, başkalarının din ve inançları ile alay edilmesine de müsaade etmez. Böyle bir hareketin İslami olmadığını da açıklamaktan çekinmez. O, herkesi inanç ve buna bağlı olan yaşayışında tamamen serbest bırakır. Bu sebepledir ki, İslam tarihi boyunca, başka dine mensup bir toplumu sırf Müslümanlaştırmak için bir savaş yapılmamıştır. Aksine o, benzer gayelerle (Haçlı seferleri, Endülüs katliamları gibi) yapılmış bulunan savaşlardan Müslümanlarla birlikte Yahudileri de kurtarmak suretiyle başka din mensuplarının da insanî ve dinî haklarını korumaya çalışmıştır.
Ziya Kazıcı / diğer yazıları
- Beyin göçü-I / 15.07.2001
- Kanun ve ahlak / 12.07.2001
- "Yine gam yükünün kervanı geldi" / 08.07.2001
- İmamların bazı görevleri / 05.07.2001
- Vergi / 01.07.2001
- Tarih, ilim ve kıyafet / 28.06.2001
- Savurganlık / 24.06.2001
- Diyalog / 17.06.2001
- Ülke dışındaki eserlerimiz / 14.06.2001
- Mide bulandıran programlar / 10.06.2001
- Kanun ve ahlak / 12.07.2001
- "Yine gam yükünün kervanı geldi" / 08.07.2001
- İmamların bazı görevleri / 05.07.2001
- Vergi / 01.07.2001
- Tarih, ilim ve kıyafet / 28.06.2001
- Savurganlık / 24.06.2001
- Diyalog / 17.06.2001
- Ülke dışındaki eserlerimiz / 14.06.2001
- Mide bulandıran programlar / 10.06.2001