Şu günlerde, nereye giderseniz gidin veya nerede bulunursanız bulunun, herkesin bir şeylerden şikayet ettiğine şahid olursunuz. Bundan bir iki gün önce belediye otobüsüne bineceğimiz sırada bir vatandaş Şile'ye nasıl ve nereden gidebileceğini sordu. O anda yanımda beklemekte olan bir delikanlı "boşuna gitmeyin, bu havada Şile'de denize girilmez" dedi. Bu cevap üzerine adamcağız: "Ne denizi kardeşim, bizde denize girecek hal mi kaldı? Ben esnafım, adres tesbiti yapmaya gideceğim. Malımızla rezil oluyoruz. Kanunların böyle boşlukları olduğunu ve bizi değil, mağduriyetimize sebep olanları koruduğunu bilseydim bu işi yapmazdım" dedi. Konuşmalarından kumaşçı olduğunu öğrendiğimiz mağdur vatandaş, sözlerine devamla "bankaların içini boşaltsaydım veya haksız kredi alsaydım herhalde bu kadar sıkıntıya düşmezdim" dedi. Gerçi her devir, dönem ve ülkede kanunlarda bazı boşluklar bulunabilir. Fakat işin bir de ahlakî ve insanî yönü var ki bu, hiç bir yer ve zamanda boşluğa imkan vermez.
Bu esnada kapısı açılan otobüse bindik. Vatandaşımız ne yaptı bilmiyorum. Ama otobüste, gideceğim yere kadar hep bu konuşmayı ve o vatandaşı düşündüm. Gerçekten, günümüzde, ticaretle uğraşan, çek veya senet karşılığı başka bir esnafa mal vermiş bulunan bu ve benzeri esnaf, kanunî açıdan güvence altında olmasına rağmen verdiği malın karşılığını almakta sıkıntılarla karşılaşmaktadır. Ticaretle uğraşan dost ve komşularımın anlattıklarını da hatırlayınca bu konuda nasıl bir sıkıntı, buhran ve hatta çöküntü içinde olduğumuzu düşünmeye başladım.
Bu düşünce beni, zaman tünelinden geçirerek asırlarca geriye götürdü. Gittiğim yerde, Müslüman Türk dünyasının ekonomik ve sosyal hayatında önemli bir rol oynayan, esnafın maddî ve manevî bir ruhla yetişmesinde yardımcı olan ahi teşkilatını gördüm. Böylece o asırların esnafı ile günümüz esnafı arasında bir mukayese yapma imkanı buldum. Ahlakî değerleri ön planda tutan bu teşkilatın üyeleri, birbirlerini kandırmayı veya zora sokmayı düşünmüyorlardı. Kendi aralarında birbirlerine saygılı oldukları için halk da tam anlamıyla onlara ve dürüstlüklerine güveniyordu.
Kaynaklar, çek ve senetlerin bulunmadığı o asırların dünyasında, esnafın nasıl ahlakî bir yapıya sahip olduğunu, verilen söze ne denli riayet edildiğini, kimsenin kimseyi aldatmadığını ve hatta komşusu siftah yapmadığı için sırf o da bir şeyler satsın diye kendi elindeki malı satmadığını söylemektedirler. Peki, bu denli ulvî ve yüksek bir dereceden böyle bir derekeye nasıl ve niçin düştük? Millet aynı millet, esnaf aynı esnaf, ticaret ve kâr anlayışı aynı anlayış, ama uygulamaya bakınca iki dönemin uygulama ve anlayışı arasında dağlar kadar büyük farklar bulunmaktadır. Öyle görünüyor ki bu gidişle, aradaki bu fark gittikçe açılacak ve sıkıntı gittikçe büyüyecektir. Yer ve zamanımız, bu sebepleri detaylı bir şekilde anlatmaya imkan vermemektedir. Bununla beraber asırlar öncesinin dürüst ve sağlam karakterli esnafına bu ruhu aşılayan müesseselerden sadece biri olan esnaf teşkilatının (ahilik) bir özelliğinden bir nebze bahsetmek istiyoruz.
Ahiliğin temel esasları, ahlakî ve ticarî bütün prensipleri, Fütüvvetnâme adı verilen nizamnamelerinde bulunmakta idi. Teşkilata girecek kimse, ilkönce bu kitaplarda belirtilen dinî ve ahlakî emirlere uymak zorunda idi. Fütüvvetnâmelere göre, teşkilat mensuplarında bulunması gereken vasıflar; vefa, doğruluk, güven, cömertlik, tevazu, ihvana (teşkilata dahil olanlara) nasihat, onları doğru yola sevk etme, affedici olma ve tevbe idi.
Bu esnada kapısı açılan otobüse bindik. Vatandaşımız ne yaptı bilmiyorum. Ama otobüste, gideceğim yere kadar hep bu konuşmayı ve o vatandaşı düşündüm. Gerçekten, günümüzde, ticaretle uğraşan, çek veya senet karşılığı başka bir esnafa mal vermiş bulunan bu ve benzeri esnaf, kanunî açıdan güvence altında olmasına rağmen verdiği malın karşılığını almakta sıkıntılarla karşılaşmaktadır. Ticaretle uğraşan dost ve komşularımın anlattıklarını da hatırlayınca bu konuda nasıl bir sıkıntı, buhran ve hatta çöküntü içinde olduğumuzu düşünmeye başladım.
Bu düşünce beni, zaman tünelinden geçirerek asırlarca geriye götürdü. Gittiğim yerde, Müslüman Türk dünyasının ekonomik ve sosyal hayatında önemli bir rol oynayan, esnafın maddî ve manevî bir ruhla yetişmesinde yardımcı olan ahi teşkilatını gördüm. Böylece o asırların esnafı ile günümüz esnafı arasında bir mukayese yapma imkanı buldum. Ahlakî değerleri ön planda tutan bu teşkilatın üyeleri, birbirlerini kandırmayı veya zora sokmayı düşünmüyorlardı. Kendi aralarında birbirlerine saygılı oldukları için halk da tam anlamıyla onlara ve dürüstlüklerine güveniyordu.
Kaynaklar, çek ve senetlerin bulunmadığı o asırların dünyasında, esnafın nasıl ahlakî bir yapıya sahip olduğunu, verilen söze ne denli riayet edildiğini, kimsenin kimseyi aldatmadığını ve hatta komşusu siftah yapmadığı için sırf o da bir şeyler satsın diye kendi elindeki malı satmadığını söylemektedirler. Peki, bu denli ulvî ve yüksek bir dereceden böyle bir derekeye nasıl ve niçin düştük? Millet aynı millet, esnaf aynı esnaf, ticaret ve kâr anlayışı aynı anlayış, ama uygulamaya bakınca iki dönemin uygulama ve anlayışı arasında dağlar kadar büyük farklar bulunmaktadır. Öyle görünüyor ki bu gidişle, aradaki bu fark gittikçe açılacak ve sıkıntı gittikçe büyüyecektir. Yer ve zamanımız, bu sebepleri detaylı bir şekilde anlatmaya imkan vermemektedir. Bununla beraber asırlar öncesinin dürüst ve sağlam karakterli esnafına bu ruhu aşılayan müesseselerden sadece biri olan esnaf teşkilatının (ahilik) bir özelliğinden bir nebze bahsetmek istiyoruz.
Ahiliğin temel esasları, ahlakî ve ticarî bütün prensipleri, Fütüvvetnâme adı verilen nizamnamelerinde bulunmakta idi. Teşkilata girecek kimse, ilkönce bu kitaplarda belirtilen dinî ve ahlakî emirlere uymak zorunda idi. Fütüvvetnâmelere göre, teşkilat mensuplarında bulunması gereken vasıflar; vefa, doğruluk, güven, cömertlik, tevazu, ihvana (teşkilata dahil olanlara) nasihat, onları doğru yola sevk etme, affedici olma ve tevbe idi.
Ziya Kazıcı / diğer yazıları
- Beyin göçü-I / 15.07.2001
- Kanun ve ahlak / 12.07.2001
- "Yine gam yükünün kervanı geldi" / 08.07.2001
- İmamların bazı görevleri / 05.07.2001
- Vergi / 01.07.2001
- Tarih, ilim ve kıyafet / 28.06.2001
- Savurganlık / 24.06.2001
- Diyalog / 17.06.2001
- Ülke dışındaki eserlerimiz / 14.06.2001
- Mide bulandıran programlar / 10.06.2001
- Kanun ve ahlak / 12.07.2001
- "Yine gam yükünün kervanı geldi" / 08.07.2001
- İmamların bazı görevleri / 05.07.2001
- Vergi / 01.07.2001
- Tarih, ilim ve kıyafet / 28.06.2001
- Savurganlık / 24.06.2001
- Diyalog / 17.06.2001
- Ülke dışındaki eserlerimiz / 14.06.2001
- Mide bulandıran programlar / 10.06.2001