Üniversitelerimizde, mezuniyet törenlerinin başladığı şu günlerde, 22 Haziran Cuma günü, bir üniversitenin mezuniyet törenini izlemiştim. Bu töreni izlerken, yeni bir hayata başlayacak olan mezunların giydikleri cübbeler ile kepleri, beni asırlar öncesinin Endülüs'üne götürdü. Çeşitli sahalarda ülkemize hizmet verecek olan bu genç mezunların mezuniyet törenlerinin yapıldığı gün Cuma idi. Bir tesadüf eseri olarak o gün Cuma hutbesinde de ilmin öneminden bahsediliyordu. İslam'ın ilme ne kadar değer verdiği, ilim yolunda ölenin şehid olduğu, alimlerin peygamberlerin varisleri oldukları ve dünya ile ahireti isteyen herkesin ilme sarılması gerektiğine işaret ediliyordu.
Okuyucularımız, hutbede işaret edilen ilim ile genç mezunların kıyafetleri arasında nasıl bir ilişki var ki, böyle bir konuyu gündeme getiriyorsunuz diye sorabilirler. Doğrusunu söylemek gerekirse ilk bakışta bir ilişki yokmuş gibi görünebilir. Ama muazzam İslam Medeniyeti kitabının sayfalarını biraz karıştırmış olanlar bu iki konu arasında çok kuvvetli bir bağın bulunduğunu hemen hatırlayacaklardır. Hele, Sigrid Hunke, Will Duran, Arnold, Raphaela Lewis, Adam Metz vs. gibi yabancı yazarların eserlerini okuyanlar bu bağ ve ilginin ne kadar kuvvetli olduğunu görmüşlerdir.
Bilindiği gibi, günümüzdeki İspanya ve Portekiz devletlerinin bulundukları İberik Yarımadası, 700 seneden daha fazla Müslümanlara vatanlık etmişti. Müslümanlar, burada kuvvetli bir devlet (Endülüs Emevi Devleti) ve ilme dayanan bir medeniyet kurmuşlardı. Bu medeniyette, İslam'ın anlayışına uygun olarak dönemin bütün ilimleri öğretiliyordu. "Bütün İlimler" diyoruz. Çünkü bazılarının yanlış anlaşıldığı şekilde İslam'da ilim denince sadece din ilimleri anlaşılmaz. Zira İslam'a göre Tefsir, Fıkıh, Hadis vs. ne ise Tıp, Astronomi, Matematik, Tarih, Sosyoloji gibi ilimler de odur. Aralarında bir fark yoktur. Zaten gerek doğuda (Bağdat) gerekse batıda (Endülüs) meydana gelen medeniyet, bu anlayışın sonucu ortaya çıkmıştır. Burada şunu da söyleyelim ki, Müslüman üniversitelerinde belirtilen ilimleri tahsil edenler sadece Müslüman öğrenciler değildi. Özellikle Endülüs'de Hıristiyan öğrenciler de Müslümanlar tarafından kurulmuş bulunan üniversitelere (Medrese) devam edip bu ilimleri öğrendikten sonra mezun oluyorlardı. Bu öğrenciler, ülkelerine döndükten sonra Müslüman üniversitelerinde görüp öğrendikleri her şeyi kendi ülkelerinde de uygulamaya başladılar. Bu öğrenciler ülkelerinde hoca olarak eğitim ve öğretim faaliyetlerine başladıklarında Müslüman hocaların sarık ve cübbelerini de giymeye başladılar. Zira bu kıyafet hocalığı sembolize eden özel kıyafetti. Böylece yavaş yavaş bütün bir Batı'da Endülüs hocalarının kıyafeti olan cübbe ve sarık yayılmaya başladı. Ancak daha sonra bu kıyafet, zaman ve şartlara göre modernize edilerek oralarda varlığını sürdürdü. Böylece Batı'da ilim kıyafeti olan bu cübbe, Batı üniversitelerinden bize tekrar dönüş yaptı. Bununla beraber bu dönüş çok muhteşem oldu. Zira bugün üniversitelerin her kademesinde kendisini gösterir oldu. Böylece öğretim üyesinin resmi ve vazgeçilmez bir kıyafeti haline geldi.
Yukarıda işaret edilen tören, beni bu kadar uzak diyarlara götürüp oralardaki üniversitelerin salonlarında bir müddet dolaştırdıktan sonra tekrar günümüze getirdi.
Okuyucularımız, hutbede işaret edilen ilim ile genç mezunların kıyafetleri arasında nasıl bir ilişki var ki, böyle bir konuyu gündeme getiriyorsunuz diye sorabilirler. Doğrusunu söylemek gerekirse ilk bakışta bir ilişki yokmuş gibi görünebilir. Ama muazzam İslam Medeniyeti kitabının sayfalarını biraz karıştırmış olanlar bu iki konu arasında çok kuvvetli bir bağın bulunduğunu hemen hatırlayacaklardır. Hele, Sigrid Hunke, Will Duran, Arnold, Raphaela Lewis, Adam Metz vs. gibi yabancı yazarların eserlerini okuyanlar bu bağ ve ilginin ne kadar kuvvetli olduğunu görmüşlerdir.
Bilindiği gibi, günümüzdeki İspanya ve Portekiz devletlerinin bulundukları İberik Yarımadası, 700 seneden daha fazla Müslümanlara vatanlık etmişti. Müslümanlar, burada kuvvetli bir devlet (Endülüs Emevi Devleti) ve ilme dayanan bir medeniyet kurmuşlardı. Bu medeniyette, İslam'ın anlayışına uygun olarak dönemin bütün ilimleri öğretiliyordu. "Bütün İlimler" diyoruz. Çünkü bazılarının yanlış anlaşıldığı şekilde İslam'da ilim denince sadece din ilimleri anlaşılmaz. Zira İslam'a göre Tefsir, Fıkıh, Hadis vs. ne ise Tıp, Astronomi, Matematik, Tarih, Sosyoloji gibi ilimler de odur. Aralarında bir fark yoktur. Zaten gerek doğuda (Bağdat) gerekse batıda (Endülüs) meydana gelen medeniyet, bu anlayışın sonucu ortaya çıkmıştır. Burada şunu da söyleyelim ki, Müslüman üniversitelerinde belirtilen ilimleri tahsil edenler sadece Müslüman öğrenciler değildi. Özellikle Endülüs'de Hıristiyan öğrenciler de Müslümanlar tarafından kurulmuş bulunan üniversitelere (Medrese) devam edip bu ilimleri öğrendikten sonra mezun oluyorlardı. Bu öğrenciler, ülkelerine döndükten sonra Müslüman üniversitelerinde görüp öğrendikleri her şeyi kendi ülkelerinde de uygulamaya başladılar. Bu öğrenciler ülkelerinde hoca olarak eğitim ve öğretim faaliyetlerine başladıklarında Müslüman hocaların sarık ve cübbelerini de giymeye başladılar. Zira bu kıyafet hocalığı sembolize eden özel kıyafetti. Böylece yavaş yavaş bütün bir Batı'da Endülüs hocalarının kıyafeti olan cübbe ve sarık yayılmaya başladı. Ancak daha sonra bu kıyafet, zaman ve şartlara göre modernize edilerek oralarda varlığını sürdürdü. Böylece Batı'da ilim kıyafeti olan bu cübbe, Batı üniversitelerinden bize tekrar dönüş yaptı. Bununla beraber bu dönüş çok muhteşem oldu. Zira bugün üniversitelerin her kademesinde kendisini gösterir oldu. Böylece öğretim üyesinin resmi ve vazgeçilmez bir kıyafeti haline geldi.
Yukarıda işaret edilen tören, beni bu kadar uzak diyarlara götürüp oralardaki üniversitelerin salonlarında bir müddet dolaştırdıktan sonra tekrar günümüze getirdi.
Ziya Kazıcı / diğer yazıları
- Beyin göçü-I / 15.07.2001
- Kanun ve ahlak / 12.07.2001
- "Yine gam yükünün kervanı geldi" / 08.07.2001
- İmamların bazı görevleri / 05.07.2001
- Vergi / 01.07.2001
- Tarih, ilim ve kıyafet / 28.06.2001
- Savurganlık / 24.06.2001
- Diyalog / 17.06.2001
- Ülke dışındaki eserlerimiz / 14.06.2001
- Mide bulandıran programlar / 10.06.2001
- Kanun ve ahlak / 12.07.2001
- "Yine gam yükünün kervanı geldi" / 08.07.2001
- İmamların bazı görevleri / 05.07.2001
- Vergi / 01.07.2001
- Tarih, ilim ve kıyafet / 28.06.2001
- Savurganlık / 24.06.2001
- Diyalog / 17.06.2001
- Ülke dışındaki eserlerimiz / 14.06.2001
- Mide bulandıran programlar / 10.06.2001