Son zamanlarda, bazı televizyon kanallarında insanımızın kafasını karıştırmaktan başka bir işe yaramayan programlarla karşılaşmaya başladık. Reyting uğruna yapıldığı belli olan bu programlara katılan zevatın, ne akademik kariyerleri, ne dini bilgileri, ne de branşları aynı olmadığı ve işin içine bir hayli de enaniyet (bencillik) girdiği için bilgi adına, aydınlatma adına adeta bir cinayet işlenmektedir. Bu programları takip edenler, konuşmacıların bilgilendirme (!) adına nasıl bir çorba meydana getirdiklerini görmüşlerdir. Bu çorbanın içinde faydalı-faydasız, zehirli-zehirsiz birçok madde bulunmaktadır. Bereket, halkımızın sahip olduğu sağduyu, onun bırakın içmeyi, dönüp bu çorbaya bakmasına bile izin vermemektedir.
Günümüz Türkiye'sinde dinin mahiyetinden habersiz olan ve ona karşı mes'uliyetini idrak etmemiş bulunan iki ayrı kütlenin mevcudiyetine şahid olunmaktadır. Bunlar, fikren bir din esprisine malik olmayanlar, yani bu mevzuda tamamen bilgisiz olanlar, ikinciler ise dindar geçindikleri halde ellerindeki cevherin kıymet ve kullanım mahallini tayin edemeyenler. İşte yukarıda sözü edilen programlara bu iki zümreye mensup insanlar çıkıyor. Bunlar, yabancısı oldukları ve hatta hiç bilmedikleri konularda ahkam kesip aleme nizam vermeye çalışıyorlar.
Günümüzde, kendi içinde çeşitli branşlara ayrılmış bulunan din ilimlerinin (Tefsir, Fıkıh, Hadis, İslam Tarihi, İslam Medeniyeti ve Müesseseleri gibi) her birinde ancak o sahada mütahassıs olanların konuşması gerekirken, "İslamcı Yazar" gibi ne olduğu belli olmayan ucube bir sıfata sahip olanların konuşması, gerçekten mide bulandırmaktadır. Mütehassıs doktor olmayanların tıptan bahsetmesi, tıbbi konularda fetva vermesi ne kadar yanlış ve yersiz ise, din ilimlerinin belli bir branşında mütehassıs olmayanların o branşla ilgili söz söyleyip ahkam kesmeleri de o nispette yersiz ve yanlış olur. İki kitap veya iki makale okuyanın kendisini din bilgini diye lanse ettiği ve bu konuda fetvalar vermekten çekinmediği ülkemizde, bu yüzden herşey ve özellikle kavramlar karışık bir hal almaktadırlar.
Konunun tarihçesini, müessesenin kuruluş ve gelişme safhalarını bilmeyen bir insanın söylediklerinin ilmi bir değeri olamaz. Sözgelimi, camiyi ele alalım. İlk camiin kuruluşu, Hz. Peygamber ve Hulefa-i Raşidin döneminde bu müessesenin icra ettiği bütün fonksiyonları bilmeyenlerin bu konuda söyleyecekleri sözlere itibar edilmez. Hatta hem Osmanlı hem de günümüzde Avrupa ülkelerinde bulunan işçilerimizin cami ile ilgili durumunu bilmeyenlerin de sözlerine itibar edilmez.
Burada, dikkat çekici bir noktaya daha temas etmek gerekmektedir. O da benzer yani dini konularda Hıristiyan dünyada böyle programların yapılmadığı noktasıdır. Buralarda herhangi bir konuda bilgi edinilmek isteniyorsa, din adamları veya o konuda gerçek bilgiye sahip insanlar davet edilerek konu hakkında bilgilerine müracaat edilir. Onlar da istenilen konularda bilgiyi verdikten sonra program kapanır. Bizdeki gibi "sen böyle dedin ulan..." "ben böyle dedim..." veya "bu benim mantığıma uymuyor" gibi cahilce münakaşalar olmaz.
Günümüz Türkiye'sinde dinin mahiyetinden habersiz olan ve ona karşı mes'uliyetini idrak etmemiş bulunan iki ayrı kütlenin mevcudiyetine şahid olunmaktadır. Bunlar, fikren bir din esprisine malik olmayanlar, yani bu mevzuda tamamen bilgisiz olanlar, ikinciler ise dindar geçindikleri halde ellerindeki cevherin kıymet ve kullanım mahallini tayin edemeyenler. İşte yukarıda sözü edilen programlara bu iki zümreye mensup insanlar çıkıyor. Bunlar, yabancısı oldukları ve hatta hiç bilmedikleri konularda ahkam kesip aleme nizam vermeye çalışıyorlar.
Günümüzde, kendi içinde çeşitli branşlara ayrılmış bulunan din ilimlerinin (Tefsir, Fıkıh, Hadis, İslam Tarihi, İslam Medeniyeti ve Müesseseleri gibi) her birinde ancak o sahada mütahassıs olanların konuşması gerekirken, "İslamcı Yazar" gibi ne olduğu belli olmayan ucube bir sıfata sahip olanların konuşması, gerçekten mide bulandırmaktadır. Mütehassıs doktor olmayanların tıptan bahsetmesi, tıbbi konularda fetva vermesi ne kadar yanlış ve yersiz ise, din ilimlerinin belli bir branşında mütehassıs olmayanların o branşla ilgili söz söyleyip ahkam kesmeleri de o nispette yersiz ve yanlış olur. İki kitap veya iki makale okuyanın kendisini din bilgini diye lanse ettiği ve bu konuda fetvalar vermekten çekinmediği ülkemizde, bu yüzden herşey ve özellikle kavramlar karışık bir hal almaktadırlar.
Konunun tarihçesini, müessesenin kuruluş ve gelişme safhalarını bilmeyen bir insanın söylediklerinin ilmi bir değeri olamaz. Sözgelimi, camiyi ele alalım. İlk camiin kuruluşu, Hz. Peygamber ve Hulefa-i Raşidin döneminde bu müessesenin icra ettiği bütün fonksiyonları bilmeyenlerin bu konuda söyleyecekleri sözlere itibar edilmez. Hatta hem Osmanlı hem de günümüzde Avrupa ülkelerinde bulunan işçilerimizin cami ile ilgili durumunu bilmeyenlerin de sözlerine itibar edilmez.
Burada, dikkat çekici bir noktaya daha temas etmek gerekmektedir. O da benzer yani dini konularda Hıristiyan dünyada böyle programların yapılmadığı noktasıdır. Buralarda herhangi bir konuda bilgi edinilmek isteniyorsa, din adamları veya o konuda gerçek bilgiye sahip insanlar davet edilerek konu hakkında bilgilerine müracaat edilir. Onlar da istenilen konularda bilgiyi verdikten sonra program kapanır. Bizdeki gibi "sen böyle dedin ulan..." "ben böyle dedim..." veya "bu benim mantığıma uymuyor" gibi cahilce münakaşalar olmaz.
Ziya Kazıcı / diğer yazıları
- Beyin göçü-I / 15.07.2001
- Kanun ve ahlak / 12.07.2001
- "Yine gam yükünün kervanı geldi" / 08.07.2001
- İmamların bazı görevleri / 05.07.2001
- Vergi / 01.07.2001
- Tarih, ilim ve kıyafet / 28.06.2001
- Savurganlık / 24.06.2001
- Diyalog / 17.06.2001
- Ülke dışındaki eserlerimiz / 14.06.2001
- Mide bulandıran programlar / 10.06.2001
- Kanun ve ahlak / 12.07.2001
- "Yine gam yükünün kervanı geldi" / 08.07.2001
- İmamların bazı görevleri / 05.07.2001
- Vergi / 01.07.2001
- Tarih, ilim ve kıyafet / 28.06.2001
- Savurganlık / 24.06.2001
- Diyalog / 17.06.2001
- Ülke dışındaki eserlerimiz / 14.06.2001
- Mide bulandıran programlar / 10.06.2001