Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Salı günü Beştepe'de ağırladığı Gine Cumhurbaşkanı Alpha Conde ile ortak basın toplantısında yaptığı açıklamalar dünya gündemine oturdu.
Erdoğan, ABD ve koalisyon güçlerini kastederek şunları ifade etti:
"Bunlar terör örgütlerine DEAŞ da dahil olmak üzere PYD/YPG'ye destek veriyorlar. Hepsinin tescilli olarak fotoğrafları, video kayıtları elimizde var."
Sayın Erdoğan, bu ifadeleriyle Türk Silahlı Kuvvetleri'nin El Bab'da savaştığı, 18 askerimizin şehit olmasına neden olan IŞİD terör örgütüne ve de PKK'nın Suriye kolu olan YPG'ye ABD'nin destek verdiğini ve bu konuda ellerinde fotoğraflı, videolu kanıtlar olduğunu belirtmiş oldu. Bu çok önemli bir açıklama?
Hatırlarsanız, AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin de Karabük'te yaptığı konuşmada net bir dille şunları söylemişti: "Bizim El-Bab'da 16 şehit vermemizin nedenlerinden bir tanesi Amerika'nın politikasıdır."
Şahin, ABD için ilave olarak şunları ifade etmişti: "Öyle bir müttefik öyle bir dost ki güven sorunu yaşatan bir dost. En güvenilmez müttefik haline gelmiş Türkiye için ABD."
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner, Erdoğan'ın bu sözlerine, "gülünç" diyerek cevap verse de esasen itiraf niteliğinde şunları söyledi:
"Suriye Demokratik Güçleri, daha önceleri de söylediğimiz gibi DAEŞ'e karşı etkili mücadele edebilen güçler. Onlara taktik desteğimiz sürecek. Yine daha önce de çok kez söylediğimiz gibi YPG'ye asla silah vermedik. Suriye Demokratik Güçleri (SDG) içindeki Arap elementlere mühimmat ve malzeme sağladık."
Halbuki, SDG'nin yüzde 90'ı PKK'nın Suriye kolu YPG'den oluşuyor, kontrolü de YPG'nin elinde?
Diğer taraftan, ABD IŞİD'le mücadelede gerçekten samimi ise, Türkiye El Bab'a operasyon başlattığında, neden IŞİD'e yönelik olan Musul ve Rakka operasyonlarını askıya aldı, buradaki militanların El Bab'a gitmesine neden oldu? Halbuki mesele IŞİD'le mücadele ise aynı anda Musul, Rakka ve El Bab operasyonları yapılıp daha iyi bir netice alınabilirdi.
Üstelik amacı IŞİD'le mücadele olan ABD'nin öncülüğündeki koalisyon güçleri El Bab operasyonuna da hiçbir destek vermediler, Türkiye'yi yapayalnız bıraktılar.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, "El Bab operasyonunda uluslararası koalisyonun hava desteği vermemesinin kabul edilemez" olduğunu söyledi.
Demek ki ABD bu şekilde IŞİD'e sadece dolaylı destek vermemiş, Sayın Erdoğan'ın ifadesiyle, fotoğraf ve video belgeli direkt silah ve mühimmat desteği de vermiş.
Rusya, Erdoğan'ın bu ABD çıkışını destekledi. Rusya Parlamentosunun üst kanadı Federasyon Konseyi senatörlerinden Aleksey Puşkov, yaptığı açıklamada, "Erdoğan haklı. ABD'nin terör örgütlerini desteklediğini gösteren birçok olgu var. ABD Dışişleri Bakanlığı'nın bariz olan bu durumu inkar etme çabaları saçma" ifadelerini kullandı.
Rusya Dışişleri Bakanlığı ayrıca, Obama yönetiminin giderayak Suriye'deki muhaliflere silah sevkıyatında kısıtlamaları kaldırmasına da tepki gösterdi.
Yapılan açıklamada, ABD'nin bu kararının, terörle mücadelede hava desteği veren Rus savaş uçakları ve askeri personelinin hayatını tehlikeye atan "düşmanca" bir davranış olarak değerlendirdikleri vurgulandı.
ABD'den yapılan açıklamalarda, PYD'ye silah verilmediği iddia edilse de, son iki hafta içinde PYD kontrolündeki Haseke iline havadan ve karadan silah sevkıyatları yapıldı. Rümeylan üssüne ABD kargo uçaklarını inerken, Erbil'den yola çıkan üstü örtülü onlarca tır, Irak sınırından geçerek PYD/PKK bölgesine ulaştı ve bu tırlar gelen bu mühimmat ve silahları Suriye'de farklı yerlere nakletti.
Durum buyken, Sayın Erdoğan'ın birkaç gün önce yaptığı Rakka operasyonu ile ilgili açıklama biraz kafaları karıştırmıştı. Erdoğan Rakka operasyonu konusunda ABD ile el ele verirsek bu işi hallederiz açıklaması gelmişti.
Siyasi irade, "ortaklık" konusunda bir git-gel yaşıyor herhalde, bir kafa karışıklığı var.
Halbuki yaşadığımız tecrübelerden yola çıkarak olayı değerlendirdiğimizde, ABD, bizi El Bab'da yalnız bıraktı, Musul ve Rakka operasyonlarını durdurarak El Bab'da IŞİD'in elini güçlendirdi, dahası Sayın Erdoğan'ın ifadesiyle, IŞİD'in elindeki silahları ABD verdi.
Rusya ise mutabık kaldığımız her konuda sözünü tuttu, Türkiye'nin Halep konusundaki hassasiyetlerini dikkate alarak, tahliye sorununun çözülmesine destek oldu ve şu anda yapılan anlaşmayla Suriye'nin tamamında bir ateşkes yapılması için ciddi adımlar atıldı.
Önümüzde iki "ortaklık" seçeneği var: Sözünü hiçbir zaman tutmayan, teröre desteği tescilli olan ABD, yapılan anlaşmalara tamamen sadık hareket eden ve uluslar arası hukuka riayet eden Rusya?
Türkiye, Moskova'da mutabık kaldığı Türkiye-Rusya-İran mekanizmasıyla hareket etmelidir. Diğer politikalarda da artık bize hiçbir faydası olmayan ABD ve AB ülkelerinin sahte ortaklığını bir kenara koymalıdır.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın her zaman ifade ettiği gibi, üzerimizde menfur hesabı olmayan ülkelerle ilişkileri devam ettirmelidir, diğerlerine karşı da temkinli olmalıdır.
Bu tür sağlıklı ilişkilerle Türkiye kendini biraz daha sağlama almış olur ama şunu unutmamak gerekir ki, Türkiye'yi güçlü kılacak, tam bağımsız hale getirecek genel bir politika değişikliğine gidilmeden nihai çözüme ulaşamayız.
Türkiye, Prof. Dr. Baş'ın Milli Ekonomi Modeli ile Sosyal Devlet-Milli Devlet tezi ile bölgesinde ve dünyada güçlü bir Türkiye haline gelmeli, Sayın Baş'ın Ehl-i Beyt teziyle de yine bölgesinde ve İslam coğrafyasında birlik ve beraberliği tesis etmelidir.
Erdoğan, ABD ve koalisyon güçlerini kastederek şunları ifade etti:
"Bunlar terör örgütlerine DEAŞ da dahil olmak üzere PYD/YPG'ye destek veriyorlar. Hepsinin tescilli olarak fotoğrafları, video kayıtları elimizde var."
Sayın Erdoğan, bu ifadeleriyle Türk Silahlı Kuvvetleri'nin El Bab'da savaştığı, 18 askerimizin şehit olmasına neden olan IŞİD terör örgütüne ve de PKK'nın Suriye kolu olan YPG'ye ABD'nin destek verdiğini ve bu konuda ellerinde fotoğraflı, videolu kanıtlar olduğunu belirtmiş oldu. Bu çok önemli bir açıklama?
Hatırlarsanız, AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin de Karabük'te yaptığı konuşmada net bir dille şunları söylemişti: "Bizim El-Bab'da 16 şehit vermemizin nedenlerinden bir tanesi Amerika'nın politikasıdır."
Şahin, ABD için ilave olarak şunları ifade etmişti: "Öyle bir müttefik öyle bir dost ki güven sorunu yaşatan bir dost. En güvenilmez müttefik haline gelmiş Türkiye için ABD."
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner, Erdoğan'ın bu sözlerine, "gülünç" diyerek cevap verse de esasen itiraf niteliğinde şunları söyledi:
"Suriye Demokratik Güçleri, daha önceleri de söylediğimiz gibi DAEŞ'e karşı etkili mücadele edebilen güçler. Onlara taktik desteğimiz sürecek. Yine daha önce de çok kez söylediğimiz gibi YPG'ye asla silah vermedik. Suriye Demokratik Güçleri (SDG) içindeki Arap elementlere mühimmat ve malzeme sağladık."
Halbuki, SDG'nin yüzde 90'ı PKK'nın Suriye kolu YPG'den oluşuyor, kontrolü de YPG'nin elinde?
Diğer taraftan, ABD IŞİD'le mücadelede gerçekten samimi ise, Türkiye El Bab'a operasyon başlattığında, neden IŞİD'e yönelik olan Musul ve Rakka operasyonlarını askıya aldı, buradaki militanların El Bab'a gitmesine neden oldu? Halbuki mesele IŞİD'le mücadele ise aynı anda Musul, Rakka ve El Bab operasyonları yapılıp daha iyi bir netice alınabilirdi.
Üstelik amacı IŞİD'le mücadele olan ABD'nin öncülüğündeki koalisyon güçleri El Bab operasyonuna da hiçbir destek vermediler, Türkiye'yi yapayalnız bıraktılar.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, "El Bab operasyonunda uluslararası koalisyonun hava desteği vermemesinin kabul edilemez" olduğunu söyledi.
Demek ki ABD bu şekilde IŞİD'e sadece dolaylı destek vermemiş, Sayın Erdoğan'ın ifadesiyle, fotoğraf ve video belgeli direkt silah ve mühimmat desteği de vermiş.
Rusya, Erdoğan'ın bu ABD çıkışını destekledi. Rusya Parlamentosunun üst kanadı Federasyon Konseyi senatörlerinden Aleksey Puşkov, yaptığı açıklamada, "Erdoğan haklı. ABD'nin terör örgütlerini desteklediğini gösteren birçok olgu var. ABD Dışişleri Bakanlığı'nın bariz olan bu durumu inkar etme çabaları saçma" ifadelerini kullandı.
Rusya Dışişleri Bakanlığı ayrıca, Obama yönetiminin giderayak Suriye'deki muhaliflere silah sevkıyatında kısıtlamaları kaldırmasına da tepki gösterdi.
Yapılan açıklamada, ABD'nin bu kararının, terörle mücadelede hava desteği veren Rus savaş uçakları ve askeri personelinin hayatını tehlikeye atan "düşmanca" bir davranış olarak değerlendirdikleri vurgulandı.
ABD'den yapılan açıklamalarda, PYD'ye silah verilmediği iddia edilse de, son iki hafta içinde PYD kontrolündeki Haseke iline havadan ve karadan silah sevkıyatları yapıldı. Rümeylan üssüne ABD kargo uçaklarını inerken, Erbil'den yola çıkan üstü örtülü onlarca tır, Irak sınırından geçerek PYD/PKK bölgesine ulaştı ve bu tırlar gelen bu mühimmat ve silahları Suriye'de farklı yerlere nakletti.
Durum buyken, Sayın Erdoğan'ın birkaç gün önce yaptığı Rakka operasyonu ile ilgili açıklama biraz kafaları karıştırmıştı. Erdoğan Rakka operasyonu konusunda ABD ile el ele verirsek bu işi hallederiz açıklaması gelmişti.
Siyasi irade, "ortaklık" konusunda bir git-gel yaşıyor herhalde, bir kafa karışıklığı var.
Halbuki yaşadığımız tecrübelerden yola çıkarak olayı değerlendirdiğimizde, ABD, bizi El Bab'da yalnız bıraktı, Musul ve Rakka operasyonlarını durdurarak El Bab'da IŞİD'in elini güçlendirdi, dahası Sayın Erdoğan'ın ifadesiyle, IŞİD'in elindeki silahları ABD verdi.
Rusya ise mutabık kaldığımız her konuda sözünü tuttu, Türkiye'nin Halep konusundaki hassasiyetlerini dikkate alarak, tahliye sorununun çözülmesine destek oldu ve şu anda yapılan anlaşmayla Suriye'nin tamamında bir ateşkes yapılması için ciddi adımlar atıldı.
Önümüzde iki "ortaklık" seçeneği var: Sözünü hiçbir zaman tutmayan, teröre desteği tescilli olan ABD, yapılan anlaşmalara tamamen sadık hareket eden ve uluslar arası hukuka riayet eden Rusya?
Türkiye, Moskova'da mutabık kaldığı Türkiye-Rusya-İran mekanizmasıyla hareket etmelidir. Diğer politikalarda da artık bize hiçbir faydası olmayan ABD ve AB ülkelerinin sahte ortaklığını bir kenara koymalıdır.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın her zaman ifade ettiği gibi, üzerimizde menfur hesabı olmayan ülkelerle ilişkileri devam ettirmelidir, diğerlerine karşı da temkinli olmalıdır.
Bu tür sağlıklı ilişkilerle Türkiye kendini biraz daha sağlama almış olur ama şunu unutmamak gerekir ki, Türkiye'yi güçlü kılacak, tam bağımsız hale getirecek genel bir politika değişikliğine gidilmeden nihai çözüme ulaşamayız.
Türkiye, Prof. Dr. Baş'ın Milli Ekonomi Modeli ile Sosyal Devlet-Milli Devlet tezi ile bölgesinde ve dünyada güçlü bir Türkiye haline gelmeli, Sayın Baş'ın Ehl-i Beyt teziyle de yine bölgesinde ve İslam coğrafyasında birlik ve beraberliği tesis etmelidir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Salih Müslim: YPG silah bırakmayacak / 13.03.2025
- YPG’nin silah bırakmayacağı kesinleşti / 12.03.2025
- Suriye'de bundan sonra birlik sağlanabilir mi? / 11.03.2025
- Bu faiz oranıyla, bu enflasyon mümkün mü? / 07.03.2025
- PKK bitecek mi, daha da güçlenecek mi? / 06.03.2025
- Teröristbaşının çağrısının muhatabı kim? / 05.03.2025
- Piyon olursan, muhatap da alınmazsın! / 04.03.2025
- Teröristbaşının çağrısı ne anlama geliyor? / 01.03.2025
- Duma’da tarihi MEM toplantısından 12 yıl geçti / 28.02.2025
- Gelir adaleti, enflasyon sebebi olamaz / 26.02.2025
- YPG’nin silah bırakmayacağı kesinleşti / 12.03.2025
- Suriye'de bundan sonra birlik sağlanabilir mi? / 11.03.2025
- Bu faiz oranıyla, bu enflasyon mümkün mü? / 07.03.2025
- PKK bitecek mi, daha da güçlenecek mi? / 06.03.2025
- Teröristbaşının çağrısının muhatabı kim? / 05.03.2025
- Piyon olursan, muhatap da alınmazsın! / 04.03.2025
- Teröristbaşının çağrısı ne anlama geliyor? / 01.03.2025
- Duma’da tarihi MEM toplantısından 12 yıl geçti / 28.02.2025
- Gelir adaleti, enflasyon sebebi olamaz / 26.02.2025