Kara Harp Okulu'nun 30 Ağustos'ta düzenlenen mezuniyet töreninde teğmenlerin "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" sloganı atması ve kılıçlarını çatarak yemin okumaları gündem olmuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise konuya ilişkin "Geçenlerde mezuniyet töreninde bazı istismarcılar ortaya çıkmak suretiyle kılıçlar çektiler. Bu kılıçları kime çekiyorsunuz? Bunlarla ilgili olarak gerekli bütün araştırmaların hepsi yapılıyor ve oradaki birkaç tane kendini bilmez, bunlar da temizlenecek" açıklamalarını yapmıştı.
Söz konusu bu yemindeki "Laik, demokratik Cumhuriyet'e uzanacak eller karşılarında bizi bulacak" ve "Kılıçlarımız daima keskin ve hazır olacaktır" gibi ibareler, sadece iktidar cephesinde rahatsızlık yaratmıştı.
Tarihe bir yolculuk yapalım ve laik demokratik Cumhuriyetten ve Teğmenlerden kimler rahatsız olmuştu bir bakalım.
Tarih 23 Aralık 1930 sabahıydı…
Yer İzmir'in bir ilçesi olan Menemen'di.
Menemen'e gelen dördü silahlı altı kişi, bir camiden aldıkları yeşil sancağı sabah namazından sonra ilçe meydanına dikerek silah zoruyla etraflarına adam toplamaya çalıştılar.
Halkın katılmasıyla isyancı grup kısa zamanda büyüdü. İlk eylemciler arasında, Giritli Derviş Mehmet, Şamlı Mehmet, Sütçü Mehmet Emin, Nalıncı Hasan ve Küçük Hasan vardı.
Derviş Mehmet cemaate kendini mehdi olarak tanıttı ve 'dini' korumaya geldiklerini söyledi. Arkalarında 70 bin kişilik halife ordusu olduğunu, öğle saatlerine kadar şeriat bayrağı altında toplanmayanların kılıçtan geçirileceğini haykırdı.
Eylemciler meydana diktikleri ve şeriat sancağı olarak adlandırdıkları yeşil bayrağın çevresinde dönmeye ve tekbir getirmeye başladılar. "Şapka giyen kâfirdir. Yakında yine şeriata dönülecektir." diye bağırarak bir isyan hareketi başlattılar.
Eyleme katılan vatandaşların bir kısmının halife ordusunun geleceği endişesiyle boyun eğdiği iddia edilir.
Olayların ilçedeki askeri birlikte duyulması üzerine alay komutanı, yedek subay Asteğmen Kubilay'ı bir manga askerle birlikte olay yerine gönderdi.
Asteğmen Kubilay, askerlerin yanından ayrılarak tek başına eylemcilerin arasına girdi ve teslim olmaya ikna etmeye çalıştı.
Silahlı eylemcilerden biri ateş ederek bu kahraman Asteğmen Kubilay'ı yaraladı.
Bunu gören askerler de ateşle karşılık verdiler ancak tüfeklerinde öldürücü etkisi olmayan manevra fişekleri vardı. Elebaşlarından Derviş Mehmet "Bana kurşun işlemiyor" diyerek halkı kutsal bir vazifesi olduğuna ikna etmeye çalıştı.
Kubilay yaralı halde uzaklaşarak cami avlusuna sığındı ancak Derviş Mehmet ve arkadaşları peşinden geldiler. Derviş Mehmet, çantasını açıp testere ağızlı bağ bıçağını çıkardı ve Kubilay'ın başını bedeninden ayırdı.
Kesik başı yeşil bayrağın sopasına dikmeye çalıştılar ancak başaramadılar.
Bunun üzerine kesik başı bayrağın sopasına iple bağladılar. Olay yerine sonradan gelen Bekçi Hasan ateş edip gruptan birini yaraladı ancak açılan ateş sonucu o da öldü. Arkadaşının yardımına koşan Bekçi Şevki de açılan ateş sonucu öldü.
Olay yerine gelen takviye birliklerin "Teslim ol!" çağrısına uymayan eylemciler ile askerler arasında çatışma çıktı. Göstericilerden bazıları öldü.
Kaçmaya çalışan elebaşları ve eylemcilerin hepsi tutuklandı.
1925'te hain Şeyh Said isyanından sonra meydana gelen en önemli olaydı Kubilay'ın katledilmesi olayı.
Dört gün sonra, 27 Aralık 1930 günü Dolmabahçe Sarayı'nda Mustafa Kemal Atatürk'ün başkanlığında bu konuda bir toplantı yapıldı.
28 Aralık 1930'da orduya gönderdiği başsağlığı telgrafında, "Mürtecilerin gösterdiği vahşet karşısında Menemen'deki ahaliden bazılarının alkışla tasvipkar bulunmalarının bütün cumhuriyetçi ve vatanperverler için utanılacak bir hadise" olduğunu belirtti.
Görüldüğü üzere o gün laik demokratik Cumhuriyetten rahatsızlık duyanların başvurduğu yöntem bu şekildeydi.
Bugün ise "Mustafa Kemal'in Askerleriyiz" diyerek, laik demokratik Cumhuriyeti koruma refleksi gösteren pırlanta gibi Teğmenlerden rahatsızlık duyulması, çok manidardır.
Oysa kılıçlar, Teğmenlerin ellerinde iken biz güvendeyiz.
Kılıçlar, yobazların ve tarikat bozuntularının ellerinde mi olacaktı?
Asla unutulmamalıdır ki; canımızı ve en kutsallarımızı emanet ettiğimiz ve onları hakkı ile koruyan siyasetçiler değil, o hakir gördüğünüz Teğmenlerdir!
Siz bu çıkışı yaparak ne demek istiyorsunuz?
Bundan böyle orduda "Mustafa Kemal'in Askerleriyiz" demek suç mu sayılacak?
Çok samimi dostum Nihat Hekimoğlu, Umre dönüşü şahsen beni çok etkileyen bir olayı şöyle nakletti:
"Mescid-i Haram'dayız ve herkes seccadesini sermiş namaz kılıyordu. Gelenlerin en büyük arzusu, Peygamberimizin mezarı başında veya yakınında ona dua etmek ve namaz kılmaktı.
Ancak Suud'lu askerler buna müsaade etmedikleri gibi, kendi halinde namaz kılan insanların seccadelerine, düşmanca tekmeler attıklarını gördük.
Ayrıca herkesin dokunmak istediği ve mukaddes olarak bilinen Beytullah'a sadece erkekler yaklaştırılırken, kadınlara ise kesinlikle izin verilmiyordu.
Bu ibretlik olay karşısında düşündüm ve dedim ki, şükürler olsun ki bizim ülkemiz, Atatürk'ün kurduğu bir Cumhuriyettir. Bizim ülkemizin askeri, dünyanın en merhametli ve adil askeridir."
Çok doğru tespitler değil mi?
Şimdi biz, ordumuzun gözbebeği kendi Teğmenlerimizi kılıçla doğramaya kalkıyoruz.
"Mustafa Kemal'in Askerleriyiz" dediler diye biz onların boyunlarına madalya asmalıyız.
FETÖ ve NATO'nun askeri değil, Atatürk'ün askeriyim diyor Teğmenler.
Yemin olsun ki, Hz. Hüseyin'i şehit eden Yezit anlayışı neyse, Kubilay'ı şehit eden de odur!
Kubilay'ın karşısına dikilenlerin en büyük rahatsızlığı neydi?
Laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti ve Mustafa Kemal Atatürk.
Herkes durduğu safa çok dikkat etsin derim!
Yaşasın Cumhuriyet.
Yaşasın Mustafa Kemal Paşa.
Yaşasın onun izinden giden genç Teğmenler.
- Emekli maaşı senin sabah kahvaltın / 19.11.2024
- Halk ‘Mansur Yavaş’ diyor / 18.11.2024
- Sağlık Bakanı istifa etmeli / 14.11.2024
- Milli olmayan partiler kapatılmalı / 13.11.2024
- İktidara kızıp, devlete ateş etme! / 12.11.2024
- TS küme düşecek / 11.11.2024
- Düzenbaz, sahtekâr Standard & Poor's / 07.11.2024
- Sağlık Bakanlığı delirmiş olmalı! / 06.11.2024
- Atatürk başlattı, Haydar Baş tamamladı / 05.11.2024