Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'in son açıklamaları, laiklik gibi hassas bir konuda gereksiz bir tartışmanın kapılarını araladı. Tekin, AK Parti'nin Batman İl Kongresi'nde yaptığı konuşmada, "Beni eleştiriyorlar. Bana diyorlar ki laik eğitim açısından senin söylediğin şey ters. Ben de diyorum ki size ters olabilir ama Batman'da, Erzurum'da vatandaşların değerlerine ters değil" ifadelerini kullandı. Ayrıca, "Sizin laiklikten anladığınız şey, camilerin kapısına kilit vurmak, camileri ahıra çevirmek, vatandaşın Kur'an öğrenmesini yasaklamak" diyerek Cumhuriyet'in erken dönem uygulamalarına yönelik ağır ithamlarda bulundu.
Laiklik konusu öteden beri siyasi malzeme yapılan bir konudur. Bu konuda çok söz söylenmiştir. Ertuğrul Dalmış, Türkiye'de Laiklik Uygulamaları (1938-1960) başlıklı doktora tezinde, Cumhuriyet dönemi laiklik uygulamalarını tarihsel bağlam içinde ele alarak önemli tespitlerde bulunmaktadır. Dalmış'ın değerlendirmelerine göre, kurucu kadronun laiklik anlayışı, dinin tamamen yok edilmesi üzerine değil, aksine hurafelerden arındırılmış ve daha rasyonel bir din anlayışının teşvik edilmesi üzerine şekillenmiştir. Ancak bu hedefe ulaşmak için gerekli olan eğitim ve dini kurumların oluşturulamaması, dini alanın sahte şeyh ve hocaların etkisine açık hale gelmesine neden olmuştur. Bu durum ise dini taassubun artmasına yol açmıştır.
Milli mücadele yıllarında bazı din adamlarının fetvaları ve inkılaplar karşısındaki tavırları, Şeyh Sait İsyanı ve Menemen Olayı gibi olaylarla birleşince, iktidarın dini alanda daha kontrolcü ve güvenlikçi bir yaklaşım benimsemesine neden olmuştur. Cumhuriyet'in kurucu kadrosu, dini taleplerin ve özgürlüklerin sağlanması için öncelikle dinin hurafelerden arındırılmasını ve irticai faaliyetlerin sona erdirilmesini öncelikli görmüştür.
Dalmış, ayrıca Cumhuriyet'in ekonomik sorunlarını çözmede yaşadığı zorlukların laiklik uygulamalarını da etkilediğini vurgulamaktadır. Özellikle camilerin tasnifi, tamiri ya da farklı amaçlarla kullanımı konusundaki tartışmaların, çoğu zaman tarihsel ve ekonomik bağlamdan kopuk şekilde ele alındığını belirtir. Osmanlı döneminden başlayarak camilerin farklı amaçlarla kullanıldığı örneklere rastlanmasına rağmen, bu uygulamalar tek parti dönemiyle ilişkilendirilmiştir. Bu dönemde, bütçe sorunlarına rağmen birçok caminin tamir edilmesine karşın, satılan cami ve mescitlerin kullanımına dair denetim yapılmaması, bu döneme yönelik eleştirilerin temel dayanağını oluşturmuştur. Özellikle, gayrimüslim vatandaşlar tarafından satın alınan camilerin farklı amaçlarla kullanılması ve bu durumun siyaset tarafından siyasete malzeme yapılmıştır. DP döneminde de cami satışları devam etmekle birlikte, bu satışların kullanım alanlarını sınırlayan düzenlemeler yapılması, bu dönemde laiklik uygulamalarına yönelik farklı bir yaklaşımı işaret eder.
Sonuç olarak, laiklik ilkesinin toplumsal ve siyasi algısı, dönemin koşulları ve siyasi söylemlerle şekillenmiştir. Ancak, laikliğin evrensel değerlerini ve toplumsal birliği koruma amacını hatırda tutarak, geçmişteki uygulamaların eleştirisi yapılmalı, fakat bu eleştiriler siyasi malzeme olmaktan çıkarılmalıdır. Türkiye'nin laiklik anlayışı, dini ve seküler alanların birbirine müdahale etmediği, bireylerin inanç özgürlüğünü güvence altına alan bir yapı olarak geliştirilmeye devam edilmelidir.
Not: Değerlendirmeye devam edilecektir.
- 2025'te asgari ücrette artış ne kadar olacak? / 14.11.2024
- Atatürk millete harç oldu / 13.11.2024
- Ülkemizdeki siyasi manipülasyonlar / 06.11.2024
- Egemenlik de, sorumluluk da milletindir / 31.10.2024
- Cumhuriyet mi esaret mi? / 30.10.2024
- Devletimizin bekasına yönelik dini ve milli istismar cihetli saldırılar / 24.10.2024
- FETÖ tehdidi ve emperyalist güçlerin planları / 23.10.2024
- "Ey Türk gençliği birinci vazifen..." / 17.10.2024
- Bölünmez bütünlüğe yönelik tehlikeli hamleler / 16.10.2024