Türkiye, tarihinin en kritik eşiklerinden birinden geçiyor. Sadece siyasi değil, aynı zamanda hukuki ve toplumsal bir kırılmanın içindeyiz. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, 19 Mart 2025 tarihinde yolsuzluk ve terör örgütüne yardım suçlamalarıyla gözaltına alındı. Gözaltına alınmasının ardından, ülke genelinde geniş çaplı protestolar başladı ve bu durum, Türkiye'deki siyasi gerilimi artırdı. Kamuoyunun ikiye bölünmesi ve yaşananlar hukuk sistemine olan güvensizlikten kaynaklanmaktadır. Doğru ve yanlış nasıl birbirinden ayırt edilecek? Kim haklı ve kim haksız bunu nasıl belirleyeceğiz? Tam da burada karşımıza "norm" kavramı çıkar. Norm, bireylerin ve toplumun davranışlarını yönlendiren, "doğru" ile "yanlışı", "haklı" ile "haksızı" ayırmamıza yarayan kural, ölçüt veya kriterdir. Norm anlayışı hayatımıza bir disiplin kazandırdığı gibi toplum düzenini de sağlar. Anayasa ve kanunlar vs. hukuki normlardır. Normların zarar görmesi hakkaniyet kavramını da zedeler.
Adaletin zedelendiğinde mülkün temeli sarsıldığı gibi halkta da derin bir huzursuzluğa yol açar. Halkımız huzursuz. Bizim kültürümüzde hukukun kestiği parmağın acımayacağı ifade edilir. Bugün parmak acıyorsa işler ters gidiyor demektir.
Dün Saraçhane'de BTP genel başkanı Hüseyin Baş ve yardımcıları olarak CHP genel başkanı Özgür Özel'i ziyaret ettik. Özgür bey Türkiye'de hukukun çöküşünün Can Atalay süreciyle başladığını söyledi. Bu süreci hatırlatmak isterim.
CHP milletvekili seçilen Can Atalay, Gezi Parkı Davası kapsamında cezaevindeyken milletvekili seçildi. Seçilmesine rağmen cezaevinden tahliye edilmedi. Can Atalay, bireysel başvuru hakkını kullanarak Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) başvurdu. AYM, hak ihlali kararı verdi. AYM, bu kararıyla Atalay'ın tahliye edilmesini ve milletvekilliği görevine başlatılmasını açıkça işaret etti. Yargıtay 3. Ceza Dairesi, AYM kararına uymayacağını açıkladı. Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin bu tutumu, hukuk çevrelerinde "yargı eliyle Anayasa Mahkemesi'ne darbe" olarak nitelendirildi. Bu süreçte Danıştay da vekilliğin düşürülmemesi gerektiğine dair kararlara karşı etkisiz ya da sessiz kaldı.
Bu yaşananlar bir "milad" olarak tarihe geçmiştir. Normlar sarsılınca hakkaniyet kavramının içi boşalınca sorunların üstesinden gelmek mümkün değildir. Her kafadan bir ses çıkmaya kalkarsa sonuç kaos olur. Hukukun gücü değil güçlülerin hukukundan söz edilmeye başlanır. AYM kararlarının bağlayıcılığı, Anayasa'nın 153. maddesine göre tartışmasızdır. Bu bağlayıcılığı tanımamak, hukuk devletinden fiilen uzaklaşmaktır.
Bugün adalet mekanizmasındaki hoşnutsuzluğun temelini normlara karşı yapılan yanlışlarda aramak gerekir. Hüseyin Baş bey adalet istiyoruz, geleceğimizin teminat altında olduğu bir Türkiye'de yaşamak istiyoruz, demokrasimizi geri istiyoruz. Biz yöneticilerden şunu istiyoruz; hukuktan da geçtik sadece mevcut kanunlar uygulansın derken farkındalık oluşturmaktadır.
Bugün kamuoyunda yankılanan ses, yalnızca bir isim için değil; adalete susamış bir halkın sesidir. O ses, kantarın adil ayarını istemektedir. Çünkü adalet bir gün herkese lazım olur; hem de ona sırt çevirenlere…
- Bozduğun kantar seni de tartacak / 23.03.2025
- Adaletin zarfı ve mazrufu: İmamoğlu olayı üzerine bir toplumsal okuma / 22.03.2025
- ABD açıktan İran’ı hedef olarak gösterdi / 20.03.2025
- Dünya ateş çemberinde: Türkiye’nin stratejisi ne olmalı? / 10.03.2025
- Wilson’dan İmralı’ya: Türkiye’yi bölme planı mı devrede? / 04.03.2025
- Oruç, ilahi bir emir ve bilimsel bir şifadır / 03.03.2025
- Yeraltı zenginliklerimiz için millî mücadele zamanıdır / 23.02.2025
- Kızılderililerden Ortadoğu'ya aynı senaryo / 15.02.2025
- Amerika’nın hamleleri küresel gerginliği arttırıyor / 07.02.2025