Başlığı neden bu şekilde attığımı en sona bırakıyorum.
Türkiye bugün sadece ekonomik açıdan değil, her bakımdan şiddetli bir savrulma yaşamaktadır.
O kadar kötü bir dönem geçirmekteyiz ki, bu kötü gidişin tek sebebinin dışa bağımlı ithal kafalı siyasetçiler ve iktidarlar olduğunu asla unutmayın!
Yıl 2024 ve biz halen daha lanetli kurum olan IMF'nin aklı ile yol almaya çalışıyoruz.
Bu kafa tam Osmanlı kafası!
Nasıl mı?
Üşenmeyin ve yazıyı tam okuyunuz lütfen.
Kurtuluş Savaşı'ndan çıkmış ve ekonomisi dışa bağımlı olduğu için sanayi devrimini ıskalamış ve üretemeyen bir Osmanlı'dan sadece 4 fabrika alan Türkiye Cumhuriyeti, milli bir anlayışla yürüttüğü ekonomik kalkınma çalışmaları sonucunda 46 fabrika kurarak Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsızlığının temellerini atmıştı.
Bir ülkenin bağımsızlığının temeli, kuşkusuz ekonomik gücü olmalıydı. Bu güce sahip olmak ise, milli bir ekonomi anlayışından geçiyordu.
"Bağımsızlık benim karakterimdir" diyen Mustafa Kemal Atatürk, cumhuriyetin ilk yıllarında Osmanlı'dan devraldığı ekonomik enkaza rağmen uyguladığı devletçi ve milli bir ekonomi sayesinde, Türkiye Cumhuriyeti devletini kaderini değiştirmişti.
19'uncu yüzyıldan itibaren iktisadî alanda bir tarım ülkesi görüntüsü veren Osmanlı Devleti, sanayi alanındaki faaliyetlerini küçük ölçekli işletmelerle yürütüyor ve bu faaliyetler daha çok el emeğine dayanıyordu.
Sanayi Devrimi ile Avrupa'da üretim maliyetlerinin büyük ölçüde düşmesi sonucu rekabet imkânını da kaybeden Osmanlı ekonomisi, 1809 ve 1838 ticaret antlaşmalarıyla önce İngiltere, daha sonra da 1878'den itibaren Almanya'nın kontrolüne geçti.
Bu ilişkiler sonucunda ipek, demir ve dericilik gibi yerli zanaatlar çöktü. Sonrasında, alt yapı yetersizliği yüzünden yurt içinde yetiştirilen ürünler bile tüketici pazarlarına ulaştırılamaz oldu.
Bunun sonucunda, 1839'da İstanbul'da 2 bin 752 kumaşçı tezgâhı ve tezgâhlarda yaklaşık 3 bin 500 işçi çalışırken 1869'da tezgâh sayısı 25'e, kumaşçı sayısı 42'ye düştü.
Ne kadar da acı bir durum ancak, gerçek tam olarak da buydu.
Kötü gidişi durdurmak ve sanayiyi yeniden canlandırmak isteyen Osmanlı Devleti, 1863'te İslah-ı Sanayi Komisyonu'nu kurdu.
Ancak bu komisyonda alınan kararlar kapitülasyonlar sebebiyle uygulanamadı.
Koca 600 yıllık Osmanlı döneminde, bazı kentlerde kurulan un ve deri fabrikaları ile Adana ve Tarsus'taki 4 pamuk ipliği fabrikası dışında, sanayi sayımı yapılmayan diğer vilayetlerde önemli sayılabilecek herhangi bir sanayi kuruluşu bulunmuyordu.
Mevcut sanayi kuruluşlarının çoğu ise yabancılara aitti.
Sanayi bakımından böyle bir yapıyı miras alan Türkiye Cumhuriyeti'nin Türk milletine yeni bir yaşam vermek üzere hayata geçirdiği girişimler, milli ekonomi ile ilgili yasa ve kararlar, kamu yararını gözeten büyük yatırımlar, kurulan büyük tesisler, ekonomik alanda gerçekleştirdiği başlıca büyük işler olmuştu.
Hantal bir yapıya sahip olan Osmanlı'nın 600 yılda başaramadığı kalkınmayı Mustafa Kemal Atatürk Türkiye'si 15 yılda başarmıştı.
24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması ile kapitülasyonların kaldırılması, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk ve devrim niteliği taşıyan adımı olarak tarihe geçecekti.
Genç Cumhuriyet ekonomi, tarım, ticaret, sanayi faaliyetlerini ve bütün bayındırlık işlerini bir bütün olarak ele alıyordu.
Bu bakış açısıyla, ülkenin ekonomisini kalkındırmak amacıyla önemli atılımlar yapıldı ve milli bir ekonomi dönemi başlatıldı.
Bütün bu gelişmelerde devlet ve birey, Atatürkçü devletçilik anlayışına uygun olarak birbirlerine karşıt değil, aksine birbirlerinin tamamlayıcısı olarak görev yapmışlardı.
Atatürk'ün sanayileşme üzerine sarf ettiği bu sözler, günümüze ışık tutması bakımından hayati öneme haizdi.
"Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, bağımsızlıktan mahrum bir millet, medenî insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye liyakat kazanamaz."
"Ekonomi demek, her şey demektir. Yaşamak için, mesut olmak için, insan varlığı için ne lazımsa onların hepsi demektir. Ziraat demektir, ticaret demektir, çalışma demektir, her şey demektir."
'Milli ticareti yükseltmeye mecbursunuz'
"Eğer tüccarlar bizden olmazsa, millî servetin ehemmiyetli bir kısmı şimdiye kadar olduğu gibi, yine yabancılarda kalacaktır. Onun için millî ticaretimizi yükseltmeye mecbursunuz."
"Küçük esnafa ve büyük sanayi erbabına muhtaç oldukları kredileri kolayca ve ucuzca verecek bir teşekkül vücuda getirmek ve kredinin, normal şartlar altında, ucuzlatılmasına çalışmak da çok lâzımdır."
"Endüstrileşmek, en büyük millî davalarımız arasında yer almaktadır. Çalışması ve yaşaması için ekonomik elemanları memleketimizde mevcut olan büyük, küçük her çeşit sanayii kuracağız ve işleteceğiz."
"En başta vatan müdafaası olmak üzere, mahsullerimizi kıymetlendirmek ve en kısa yoldan, en ileri ve refahlı Türkiye idealine ulaşabilmek için, bu bir zarurettir."
Cumhuriyet döneminde Atatürk önderliğinde kömür, çimento, şeker, pamuk, elektrik, uçak, ipek, deri ve daha birçok alanda fabrikaları kuruldu.
Üretmeyen, dışa bağımlı ve borç batağındaki Osmanlı'nın mirasını üzerine devralan genç cumhuriyet, 15 yılda devraldığı 4 fabrikaya, 46 fabrika ekledi, işçi sayısını 16 kat artırdı ve kalifiye eleman yetiştirdi.
Sanayi üretiminin yüzde 80 oranında arttığı bu dönem, tüm dünyaya örnek olan bir ekonomik kalkınma modelini de hayata geçirdi.
Şimdi neden böyle bir başlık attığımıza gelelim.
Siz hiç Atatürk'ten bu tarafa, "Milli Ekonomi" diye iki kelimelik bir sözü arka arkaya getirip kullanan bir tek Allah kuluna denk geldiniz mi?
Siz hiç Atatürk'ten bu yana, "Tam bağımsız Türkiye" idealine uygun bir model ortaya koymayı başarabilen, tek bir siyasetçi gördünüz mü?
"Borç almadan ve kendi kaynaklarımızla kalkınabiliriz" diyen bir tek siyasetçi suydunuz mu?
Peki, siz hiç "Milli Ekonomi Modeli" diye meşhur olan bir tezin varlığından haberdar oldunuz mu?
Bu modelin sahibi Haydar Baş'ın siyasi hayatı boyunca, Atatürk'ün en büyük hayali olan "Milli Ekonomi Modeli" sistemini tam 10 Uluslararası MEM Kongreleriyle bütün dünyaya deklare ettiğini biliyor muydunuz?
Bu sistemin temel hedefinin, "Tam bağımsız Türkiye" olduğunu ve uygulandığında, "Kainat Devleti Türkiye" hayalinin gerçeğe dönüşeceğini hiç duymuş muydunuz?
Atatürk'ün başlattığı "Milli kalkınma hamlesi" ve "Tam bağımsız Türkiye" hayalini, yazdığı MEM teziyle tamamlayan Prof. Dr. Haydar Baş'a sonsuz selam olsun.
Türk milletinin günümüzde ekonomik olarak bu kadar derin bir batağa saplanmasının tek bir sebebi vardır.
İyi ile kötüyü ayırt edemiyor olmasıdır.
Milletimiz yaşadığı tüm olumsuzlukların sebebini kaderci bir anlayışta değil, uzunca bir süredir yapmış olduğu hatalı tercihlerde aramalıdır.
Asla karamsar olmayın!
Siyasette çok temiz ve genç bir adam fırtınalar estiriyor.
Partisinin ismi de Bağımsız Türkiye.
Çok yakın zamanda Türkiye onun konuşacak.
- Emekli maaşı senin sabah kahvaltın / 19.11.2024
- Halk ‘Mansur Yavaş’ diyor / 18.11.2024
- Sağlık Bakanı istifa etmeli / 14.11.2024
- Milli olmayan partiler kapatılmalı / 13.11.2024
- İktidara kızıp, devlete ateş etme! / 12.11.2024
- TS küme düşecek / 11.11.2024
- Düzenbaz, sahtekâr Standard & Poor's / 07.11.2024
- Sağlık Bakanlığı delirmiş olmalı! / 06.11.2024
- Atatürk başlattı, Haydar Baş tamamladı / 05.11.2024