İstanbul'un fethinin 549. yıldönümünün anısına bir deneme
Canım İstanbulum; gözbebeğim, gözümün nuru, karasevdam. Gece rüyalarım, gündüz düşlerim, hayal alemimin tek varlığı, canım İstanbulum. Ruhumun en derin ve saf duygularıyla tek seslenişim, sevdamı haykırışım, ağlayışım, dert ortağım, hayat arkadaşım, can yoldaşım canım İstanbulum.
Seni anlamak ne mümkün. Hele anlatmak... Ağaçlar kalem, denizler mürekkep olsa ve sadece seni yazsa yine nafile. Müfessirler otursa seni tefsir etse, feylozoflar sana olan sevdamın sırrını düşünse yine de beyhude.
Çünkü sen Alemlerin Efendisinin bize kutlu müjdesisin. Sevgililer Sevgilisi, Efendilerin Efendisinin mübarek bir muştususun. Çünkü sen, feth-i mübin olarak haber verilen tek beldesin. Sen belde-i sultansın, Eyyub el-Ensari'nin makam-ı şehadetisin. Çünkü sen, Akşemseddin'in niyaz halinde göz yaşlarının ıslattığı mukaddes vatan toprağısın, Ulubatlı Hasan'ın kanının son damlasına kadar akıttığı cânın karşılığı cânansın. Çünkü sen, Hüdavendigârların, Yıldırım Beyazıdların rüyalarının şehrisin, II. Mehmed (Fatih) adındaki yağız delikanlının sevdasısın, ilk göz ağrısın. Çünkü sen, yeniçerinin her sabah okuduğu gülbankındaki duaların mazharı kutlu şehirsin. Kelle koltukta giden akıncının tek hedefisin.
Öyle bir akıncı ki kılıcını vurdukça küffara:
"Düşsün çelengi Rûmun eğilsin ser-i Frenk
Vur Türk'ü gönderen yed-i takdir aşkına
Son savletinle vur ki açılsın sûrlar
Fecr-i hücum içindeki Tekbir aşkına" diye çınlayan Osmanlı Türkü'nün feryad-ı figanısın.
Hey Koca şehrim, Dersaadetim, payitahtım! Kimler can verdi senin uğruna? Nice koç yiğitler feda etti kendini. Allah aşkına sen kimsin, nesin? Nedir cihanın senin için yanıp tutuştuğu? Söyle sende büyü mü var? Yoksa efsunlu musun? Nedir bu alımın?
Bütün bu güzelliğin yetmiyormuşçasına bir de nazlı gelin gibi süslenmişsin. Berrak Marmara sularından sir gerdanlık takmışsın. Sanki o da yetmiyormuş gibi Kızkulesinden narin, zevk sahibinin gönlünü okşayan bir de madalyonun var.
Ya o nedir? Boğazın iki kıyısındaki mor salkımlı erguvân çiceklerinden sürmelerin. Yanağının üstündeki mavi gözlerden süzülen iki damla duygusal ve içli gözyaşları; yoksa siz Göksu musunuz? Tanıyamadım mı sizleri? Siz Küçüksu musunuz? Hay Allah yine bilemedim. Siz Hünkarlara ev sahipliği yapan kenarında şerbetten tatlı sohbetlerin yapıldığı Sadabat deresi olmalısınız.
Hey şu uzakta gözüken selvi boylu güzeller. Size söylüyorum, size; başları bulutlara değercesine semaya yükselenler. Siz kimsiniz? Siz Ayasofya mı, Sultanahmet mi, yoksa kutlu şehrin yadigarı Süleymaniye misiniz?
Peki ya şu gördüğüm koca ulu çınar nedir? Duruşu Beyad-ı Hünkara benziyor. Efendi ve mülayim. Bakışı; bir kartal bakışı kadar sert, bir gül kadar narin, ana kucağı kadar sıcak. Herhalde bu olsa olsa Yavuz'dur. Hayır! Tebessümü Osman Gazi'yi andırıyor. Bak yüzünde Yusuf'un güzelliğinden çizgiler var. Çıkartamadım galiba... Tabii ya! Bu koca çınar payitaht-ı İstanbul olan koca Osmanlı çınarıdır.
Hey koca şehir! Senin için o Kutlu Nebi en güzel methiyesini söyledi. Ümmet gönül koydu bu söze. Bu yolda can verdi, cefa çekti, feryad etti. Kutlu sahabe Eyüp Sultan doksan yaşında, on beşlik civan delikanlı gibi at sırtında sana ulaştı. Emir verdi, hedef gösterdi, daha ileri daha ileri diye. Aziz Mahmud Hûdayi, Hz. Musa misali, destur, dedi. Boğazın engin sularını iki şakk etti; geçti, gitti hedefine. Hezarfen Ahmet Çelebi çıktı Galata'ya. Temaşâ etti İstanbul'u... Açtı kanatlarını alımlı süslü bir kelebek gibi, İstanbul üstlerinde kanat çırptı bir kartal misali. Yine de doyamadı senin güzelliğine. Yahya Kemal en derûn duygularını, en samimi dizelerini senin için yazdı. Tanburî Cemil Bey kainatın muştusunu şarkılara taşıdı. O mimarların mimarı koca mimar; ruhunun inceliklerini maddeye döktüğü o muhteşem eserlerini senin için yaptı. Ama nâfile...Bütün bunlar senin güzelliğini ve seni anlatmaya yetmedi ve yetmeyecek...
Canım İstanbulum; gözbebeğim, gözümün nuru, karasevdam. Gece rüyalarım, gündüz düşlerim, hayal alemimin tek varlığı, canım İstanbulum. Ruhumun en derin ve saf duygularıyla tek seslenişim, sevdamı haykırışım, ağlayışım, dert ortağım, hayat arkadaşım, can yoldaşım canım İstanbulum.
Seni anlamak ne mümkün. Hele anlatmak... Ağaçlar kalem, denizler mürekkep olsa ve sadece seni yazsa yine nafile. Müfessirler otursa seni tefsir etse, feylozoflar sana olan sevdamın sırrını düşünse yine de beyhude.
Çünkü sen Alemlerin Efendisinin bize kutlu müjdesisin. Sevgililer Sevgilisi, Efendilerin Efendisinin mübarek bir muştususun. Çünkü sen, feth-i mübin olarak haber verilen tek beldesin. Sen belde-i sultansın, Eyyub el-Ensari'nin makam-ı şehadetisin. Çünkü sen, Akşemseddin'in niyaz halinde göz yaşlarının ıslattığı mukaddes vatan toprağısın, Ulubatlı Hasan'ın kanının son damlasına kadar akıttığı cânın karşılığı cânansın. Çünkü sen, Hüdavendigârların, Yıldırım Beyazıdların rüyalarının şehrisin, II. Mehmed (Fatih) adındaki yağız delikanlının sevdasısın, ilk göz ağrısın. Çünkü sen, yeniçerinin her sabah okuduğu gülbankındaki duaların mazharı kutlu şehirsin. Kelle koltukta giden akıncının tek hedefisin.
Öyle bir akıncı ki kılıcını vurdukça küffara:
"Düşsün çelengi Rûmun eğilsin ser-i Frenk
Vur Türk'ü gönderen yed-i takdir aşkına
Son savletinle vur ki açılsın sûrlar
Fecr-i hücum içindeki Tekbir aşkına" diye çınlayan Osmanlı Türkü'nün feryad-ı figanısın.
Hey Koca şehrim, Dersaadetim, payitahtım! Kimler can verdi senin uğruna? Nice koç yiğitler feda etti kendini. Allah aşkına sen kimsin, nesin? Nedir cihanın senin için yanıp tutuştuğu? Söyle sende büyü mü var? Yoksa efsunlu musun? Nedir bu alımın?
Bütün bu güzelliğin yetmiyormuşçasına bir de nazlı gelin gibi süslenmişsin. Berrak Marmara sularından sir gerdanlık takmışsın. Sanki o da yetmiyormuş gibi Kızkulesinden narin, zevk sahibinin gönlünü okşayan bir de madalyonun var.
Ya o nedir? Boğazın iki kıyısındaki mor salkımlı erguvân çiceklerinden sürmelerin. Yanağının üstündeki mavi gözlerden süzülen iki damla duygusal ve içli gözyaşları; yoksa siz Göksu musunuz? Tanıyamadım mı sizleri? Siz Küçüksu musunuz? Hay Allah yine bilemedim. Siz Hünkarlara ev sahipliği yapan kenarında şerbetten tatlı sohbetlerin yapıldığı Sadabat deresi olmalısınız.
Hey şu uzakta gözüken selvi boylu güzeller. Size söylüyorum, size; başları bulutlara değercesine semaya yükselenler. Siz kimsiniz? Siz Ayasofya mı, Sultanahmet mi, yoksa kutlu şehrin yadigarı Süleymaniye misiniz?
Peki ya şu gördüğüm koca ulu çınar nedir? Duruşu Beyad-ı Hünkara benziyor. Efendi ve mülayim. Bakışı; bir kartal bakışı kadar sert, bir gül kadar narin, ana kucağı kadar sıcak. Herhalde bu olsa olsa Yavuz'dur. Hayır! Tebessümü Osman Gazi'yi andırıyor. Bak yüzünde Yusuf'un güzelliğinden çizgiler var. Çıkartamadım galiba... Tabii ya! Bu koca çınar payitaht-ı İstanbul olan koca Osmanlı çınarıdır.
Hey koca şehir! Senin için o Kutlu Nebi en güzel methiyesini söyledi. Ümmet gönül koydu bu söze. Bu yolda can verdi, cefa çekti, feryad etti. Kutlu sahabe Eyüp Sultan doksan yaşında, on beşlik civan delikanlı gibi at sırtında sana ulaştı. Emir verdi, hedef gösterdi, daha ileri daha ileri diye. Aziz Mahmud Hûdayi, Hz. Musa misali, destur, dedi. Boğazın engin sularını iki şakk etti; geçti, gitti hedefine. Hezarfen Ahmet Çelebi çıktı Galata'ya. Temaşâ etti İstanbul'u... Açtı kanatlarını alımlı süslü bir kelebek gibi, İstanbul üstlerinde kanat çırptı bir kartal misali. Yine de doyamadı senin güzelliğine. Yahya Kemal en derûn duygularını, en samimi dizelerini senin için yazdı. Tanburî Cemil Bey kainatın muştusunu şarkılara taşıdı. O mimarların mimarı koca mimar; ruhunun inceliklerini maddeye döktüğü o muhteşem eserlerini senin için yaptı. Ama nâfile...Bütün bunlar senin güzelliğini ve seni anlatmaya yetmedi ve yetmeyecek...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Recep Sarıhan / diğer yazıları
- Millet zengin olursa, devlet de zengin olur / 07.01.2011
- ABD ile ilişkilerde hazan dönemi / 14.07.2003
- Dünden bugüne Avrupa'ya uydurulma yasaları-III / 12.07.2003
- Dünden bugüne Avrupa'ya uydurulma yasaları-II / 11.07.2003
- Dünden bugüne Avrupa'ya uydurulma yasaları / 10.07.2003
- Beyaz goncaların kızıla boyandığı mukaddes topraklar-II / 06.04.2003
- Beyaz goncaların kızıla boyandığı mukaddes topraklar-I / 05.04.2003
- AB Uyum Yasaları ve Filistin manzarası / 27.09.2002
- Mukayeseli tarım politikaları / 25.09.2002
- Emir Karatekin diyarından selamlar / 21.09.2002
- ABD ile ilişkilerde hazan dönemi / 14.07.2003
- Dünden bugüne Avrupa'ya uydurulma yasaları-III / 12.07.2003
- Dünden bugüne Avrupa'ya uydurulma yasaları-II / 11.07.2003
- Dünden bugüne Avrupa'ya uydurulma yasaları / 10.07.2003
- Beyaz goncaların kızıla boyandığı mukaddes topraklar-II / 06.04.2003
- Beyaz goncaların kızıla boyandığı mukaddes topraklar-I / 05.04.2003
- AB Uyum Yasaları ve Filistin manzarası / 27.09.2002
- Mukayeseli tarım politikaları / 25.09.2002
- Emir Karatekin diyarından selamlar / 21.09.2002