Prof. Dr. Baş'tan tarihi adımlar ve Atatürk Sempozyumu

Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş ve kadrosu tarih yazmaya, daha önce benzeri ortaya konmamış çalışmalara imza atmaya devam ediyor.
Herkesin birbirine husumet beslediği bir dönemde, Milli Basın kurultayları, Türkiye'nin her bir vilayetinde birlik ve beraberlik konferansları ortaya koydu.
Kapitalizmin tarihin sonu olarak görüldüğü, başka bir çıkış formülünün bulunamadığı bir dönemde eşi ve benzeri olmayan, dünya tarihinde bir ilk olan Milli Ekonomi Modeli'ni ortaya koydu ve bununla ilgili 9 uluslar arası kongre yapıldı. Bu kongrelere birçok ülkeden 500'ü aşkın bilim adamı katıldı ve tebliğler sundular. Hepsi de modelin tek çözüm olduğu konusunda hemfikir oldular ve Sayın Baş'ı Nobel'e aday gösterdiler. 150'ye yakın ülke küresel krizden kurtulmak için MEM'in projelerinden istifade ettiler.
Herkesin, bir işgal, modern kölelik anlamına gelen küreselleşmeyi büyük bir nimet olarak gördüğü ve tanımladığı bir dönemde, "Sosyal Devlet-Milli Devlet" tezini ortaya koydu. Bu çerçevede yapılan uluslar arası kongrelerde, ülkelerin, milletlerin varlıklarına devam edebilmelerinin, dünyada barış ve huzurun sağlanabilmesinin tek yolunun Milli Ekonomi Modeli temeli üzerine kurulmuş Milli Devletler olduğunu belirtti.
İslam dünyasında asırlardır planlanan Şii-Sünni çatışmasının önce devletler arası, sonra bloklar arası bir çatışmaya dönüştürülmeye çalışıldığı, Türkiye'nin ise Alevi-Sünni çatışması üzerinden kan gölüne döndürülmesinin planlandığı bir dönemde, uluslar arası Ehl-i Beyt sempozyumları, ardından da ülkemizin her bir köşesinde, ilinde, ilçesinde, beldesinde hatta kahvehanesinde, yetiştirdiği binlerce hatip vesilesiyle Ehl-i Beyt panelleri düzenleyerek yeniden birlik ve beraberlik tohumlarını ekti, birliğin adresinin Ehl-i Beyt olduğunu vurguladı.
Bu manada kaleme aldığı 14 ciltlik Ehl-i Beyt Külliyatı ve bu külliyatın özeti mahiyetindeki Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt kitabı İslam tarihinde ilk defa ortaya konulan eserlerdir.
Kurtuluş Savaşı'nın, istiklal mücadelesinin unutturulmaya, dün bizi işgal edenlerin bugün baş tacı edildiği, medeniyet projesi olarak görüldüğü bir dönemde, Prof. Dr. Baş, ülkemizin her ilinde Milli Kahramanlar programları gerçekleştirdi ve milli duyguları, Kuvay-ı Milliye ruhunu yeniden canlandırdı.
Milletin madenleri sessiz sedasız kaçırılırken ve bu talan "Lozan 2023" yalanıyla örtülürken, Sayın Baş, Lozan'da maden çıkarmaya engel gizli bir maddenin olmadığını, Cumhuriyet kurulduğundan bu yana madenlerin çıkartıldığını işlendiğini ve de AKP iktidarı döneminde ise madenlerimizi yabancıların, yandaşların talan ettiğini delilleriyle, maden maden, şirket şirket ortaya koydu.
Tüm siyasilerin ekonomik planlarını dışarıdan borç alma ve kamu kuruluşlarını haraç mezat satma üzerine kurduğu bir dönemde, Sayın Baş, senyoraj gelirini, yani milli emek ve üretim karşılığı para basmanın gerekliliğini, bağımsızlık şartı olduğunu vurguladı.
Daha birçok tarihi adım sayılabilir ama yıllardır ortaya koyduğu bir gerçek daha var ki ülkemiz ve milletimiz için çok önemli; o da bugüne kadar bize İngiliz ve Yunan istihbaratı tarafından dayatılan "dinsiz Atatürk"ün bir yalan ve iftira olduğu, gerçek Atatürk'ün dindar hem de seyit ve şerif olduğu yani hem anne hem de baba tarafından Hz. Peygamber'in torunu olduğu gerçeği?
Ve bu manada geçtiğimiz Cuma günü Türkiye tarihinde bir ilk olan ve Atatürk'ü tüm yönleriyle ele alan tarihi bir sempozyum düzenlendi; adı "Gazi Mustafa kemal Atatürk Sempozyumu" ve programın mimarı yine Prof. Dr. Haydar Baş?
Bu neden çok önemli, Sayın Baş'ın ifadeleriyle cevaplandıralım: "Dünyanın neresine giderseniz gidin, en iptidai kavimlerden en ideal toplumlara kadar merkezi bir otoritesi vardır. Zaten böyle bir otorite olmadan o millet, o devlet olmaz. Milletimiz eğer ideal lider olarak Mustafa Kemal Atatürk'ü kabul etmez ise 24 saatte yok olmaya mahkum oluruz."
Neden Atatürk sorusuna ise Sayın Baş sempozyumda yaptığı konuşmada şu çarpıcı cevabı verdi: "Osmanlı İmparatorluğu Titanik gibi sulara batmakta olan bir devletti. Böyle bir devlette bütün paşalar da dahil hiç kimse bir istiklal mücadelesini yapma azmine, inancına sahip değildi. Bunu yapacak gücü, kudreti hiçbiri kendinde göremiyordu. Ancak Atatürk'tür ki bu mücadele azmini kendi nefsinde ve milletinde gördü."
Yani Atatürksüz milli mücadele olmayacaktı, düşman ülkemizden kovulmayacaktı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmayacaktı, Türk milleti Osmanlı ile birlikte yok olup gidecekti.
Konuşmasında Sayın Baş, Erzurum ve Sivas kongrelerinden örnekler vererek, şu önemli tespitte bulundu: "Atatürk sadece vatan değildir. Atatürk devlettir, Atatürk millettir, Atatürk bu milletin inancıdır, inancının ta kendisidir."
Hakkında en çok fitne çıkartılan "hilafet konusu"nda da Sayın Baş, şunları ifade etti:
"Atatürk hilafeti kaldırmadı, TBMM'ye iade etti. O hilafete o güne kadar uygulanan bir mantıkla bakmadı. Hilafet, Allah'ın ve Peygamberin nasbıyla yaşayan bir kurumdur. Mesela biz burada içimizden bir halife seçsek, bu halife olur mu? Olamaz, çünkü demokratik yolla halife seçilmez. Demokratik yolla seçilen bir insan demokrasi kurumunun bir öğesidir. Ama naspedilen, bu vazife senindir denilen insan bizzat Allah ve Resulü tarafından seçilen insandır."
Atatürk'ün aynı zamanda manevi yönünün de çok güçlü olduğunu ifade eden Sayın Baş, yazdığı vasiyetinden bazı çarpıcı örnekler vererek bunu izah etti.
Her yönüyle mükemmel bir sempozyumdu.
İnşallah milletimiz, bizleri her türlü milli ve manevi değerlerimizle yeniden buluşturan, tarihin karanlık sayfalarını aydınlatan, bütün fitneleri bertaraf eden ve bizleri çözümle buluşturan Prof. Dr. Baş'ın kıymetini bilir de, içinde bulunduğumuz zifir karanlıktan acilen kurtuluruz.