Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) eylül ayının enflasyon verilerini önceki gün paylaştı. Buna göre, aylık enflasyon yüzde 2,97 olurken, yıllık enflasyon yüzde 49,38'e geriledi. Ağustos ayında aylık enflasyon 2,47, yıllık enflasyon ise yüzde 51,97 idi. Akademisyenlerin oluşturduğu ENAG'a göre eylülde aylık enflasyon yüzde 5,34 yıllık enflasyon yüzde 88,63 oldu.
TÜİK ile ENAG'ın yıllık enflasyon verilerinde 38,8 puanlık bir fark var.
Her zaman ifade ediyoruz ki, çarşıda, pazarda ve markette karşılaştığımız fiyat artışları genellikle ENAG'ın verisi ile uyumlu. Ama asgari ücretlinin, emeklinin memurun geliri TÜİK'e göre belirlendiği için vatandaşlarımızın satın alma gücü sürekli erimeye devam ediyor.
Bir de son zamanlarda maaş artışlarının mevcut enflasyona göre değil de, hedeflenen enflasyona göre belirlenmesi hükümet cenahında tartışılıyor ki, bu çok daha büyük bir facia. Zira 2025 için hedeflenen yıllık enflasyon tahmini yüzde 17,5.
Vergi ve harçlardaki zam oranını belirleyen yeniden değerleme oranının yüzde 45'ler seviyesinde olacağı ifade edilen bir ekonomik ortamda, vatandaşların gelirine yüzde 17,5'lik bir zam yapma hesabı gerçekten büyük bir adaletsizlik.
OECD ülkeleri arasında en fazla gelir adaletsizliği olan ülkelerden biriyiz, şimdi bu adaletsizliği daha da derinleştirecek, katmerleştirecek adımlar konuşuluyor.
Dikkatinizi çekmek istediğim bir husus da şu: Enflasyon verileri sadece TÜİK'e göre değil, ENAG'a göre de, İTO'ya göre de, beklenti anketlerine göre de düşüyor, bunun sebebi ne olabilir?
Belki birçok sebep sayılabilir ama ben ikisi üzerinde duracağım.
Birincisi; geçen yıl enflasyon rakamları o kadar yüksekti ki, bu yıl baz etkisiyle düşüyormuş gibi gözüküyor. Örneğin 2022 yılında bir ürünün fiyatı 50 lira olsun, 2023 yılında bu ürünün fiyatı 100 liraya yükseldiğinde yüzde 100'lük bir enflasyon var demektir. 2024'te bu ürünün fiyatı bu fahiş artışın üzerine 50 lira daha arttığında ürünün fiyatı 150 liraya yükselirken, bu sefer enflasyon yüzde 50'ye gerilemiş oluyor.
Eğer 2023 yılında bu ürünün fiyatı 75 liraya yükselmiş olsaydı, 2023 enflasyonu yüzde 50 olurdu; 2024'te yine 150 liraya yükselmiş olsaydı bu sefer 2024 enflasyonu yüzde 100 olurdu.
Yani, tekrar altını çizelim, bu sene enflasyonun geriliyormuş gibi gözükmesinin bir nedeni geçen seneki enflasyon verilerinin çok yüksek olmasından kaynaklanıyor.
İkinci sebep ise, hükümetin talebi baskılaması. Açıklanan enflasyon verileri eylül ayına ait. Yılbaşından bu yana 9 ay geçmiş. Bu 9 aylık zaman zarfında enflasyon her ay artmasına rağmen asgari ücret 17 bin lirada sabit kaldı.
Esasen ücret sabit kalmasına rağmen enflasyonun her ay artması, ülkemizdeki enflasyonun talep enflasyonu olmadığının en net ispatıdır. Bunu mutlaka bir yere not alın. Peki, nedir ülkemizdeki enflasyon? Milli Ekonomi Modeli'nin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş'ın yıllarca ifade ettiği gibi, maliyet enflasyonu.
Ülkemizdeki enflasyon, maliyet artışlarından kaynaklı olmasına rağmen, elbette ki talep baskılanınca da enflasyon düşer. Neden mi?
Çünkü üreticiler her türlü maliyet artışlarına katlanarak üretimlerini yaparlar ve bu maliyetleri ürün fiyatlarına yansıtmak isterler ama hükümetin talebi baskılayan politikaları sebebiyle iç pazar sürekli daraldığından, ürünlerini satabilmek için bu maliyet artışı oranında fiyat artışı yapamazlar. Bir süre kârlarından feragat ederler, sonra maliyet-gelir kafa kafaya gelir, sonra da zarar etmeye başlayınca da kepenk kapatma durumunda kalırlar.
Zaten özellikle son 1 yılda şirket iflaslarındaki ve konkordatolarındaki rekor artışların sebebi de bu.
Şirketlerin ürün fiyatlarına maliyetleri kadar zam yapamaması, enflasyon verilerine bir düşüş olarak yansıyabilir ama bu sağlıklı ve sürdürülebilir midir?
Enflasyon ister baz etkisi sebebiyle düşsün, ister vatandaşların satın alma güçlerinin zayıflaması sebebiyle düşsün, her iki durum da geçicidir, asla kalıcı değildir. AKP hükümetinin ekonomi politikaları, günü kurtarmak amacıyla ülke ekonomisinin yarınını feda etmeye odaklıdır. Bu asla bir çözüm olamaz.
Ülkemizin ihtiyaç duyduğu ekonomi politikası bu değildir; kalıcı, sağlıklı ve yapısal çözümlere acilen ihtiyaç var.
Hadiseye böyle baktığımız zaman önümüze tek bir model ve tek bir adres çıkıyor: Prof. Dr. Baş'ın Milli Ekonomi Modeli ve bu modeli uygulayacak olan Bağımsız Türkiye Partisi. Türkiye ve Türk milleti olarak başka bir çıkış yolumuz yok.
- Asgari Ücret Komisyonunda işçiler temsil edilmiyor! / 20.12.2024
- Bayram değil, seyran değil, Trump bizi niye öptü? / 18.12.2024
- Asgari ücrette ‘kabullenilmiş çaresizlik’ yaşanıyor / 17.12.2024
- Yeni Suriye’nin net kazananları ABD ve İsrail / 14.12.2024
- Suriye’de fotoğrafın büyüğünü görmek! / 13.12.2024
- İsrail’i Suriye’de şimdi kim durduracak? / 11.12.2024
- Suriye BOP’unun tamamlanması, Türkiye BOP’una işaret / 10.12.2024
- Kuzeyden güneye ‘İsrail koridoru’ tamamlanıyor / 07.12.2024
- ‘Halep’e girdik’ derken Kıbrıs’ı kaybediyoruz / 06.12.2024