Suriye'de yaşanan rejim değişikliğinin en fazla ABD ve İsrail'in faydasına olduğunu her fırsatta ifade ediyoruz. 8 Aralık'tan sonra her gün yaşanan yeni gelişmeler de bu düşüncemizi ispatlar mahiyette.
ABD'den önceki gün yapılan açıklamada, Suriye'ye yeni yönetimle görüşmek üzere temsilciler gönderileceği ifade edilmişti. Süreç o kadar hızlı işliyor ki, dün ABD'li yetkililer Şam'da yeni yönetimle görüşmeler gerçekleştirdi. ABD'nin Yakın Doğu Politikalarından Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Barbara Leaf, Başkanlık Rehine İşleri Temsilcisi Roger Carstens ve yeni atanan Kıdemli Danışman Daniel Rubinstein, Suriye'deki gelişmeleri takip etmek üzere başkent Şam'a geldi.
ABD Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, bu ziyaretin Esad yönetiminin devrilmesinden sonra yapılan ilk üst düzey ziyaret olduğu belirtildi ve ABD'nin yeni Suriye'ye olan desteği vurgulandı. ABD Dışişleri sözcüsü, "Heyetimiz, Suriye'nin geleceğine dair vizyonlarını paylaşmak üzere Şam'a ulaştı. ABD'nin nasıl destek sağlayabileceğini öğrenmek için Suriyeli sivil toplum üyeleri, aktivistler ve azınlık grubu temsilcileriyle de görüşecek" dedi.
ABD'den yapılan bu üst düzey ziyaret ve gündem maddeleri açıkça gösteriyor ki, bundan sonraki süreçte her ne kadar Suriye'yi HTŞ yönetecek gibi görünüyorsa da, gerçekte yönetecek olan ve Suriye'yi kendi çıkarları için şekillendirecek olan asıl irade ABD olacak.
Geçtiğimiz günlerde ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken garip bir açıklama yaparak, Suriye'de kurulacak yönetimin "dış güçler" tarafından yönetilmemek için mevcut fırsatı değerlendirmesi gerektiğini belirtmişti.
Bu açıklamadan da anlaşılıyor ki, rejim değişikliği sonrası ABD kendisini Suriye'de dış güçler olarak değil, "iç güçler" olarak tanımlıyor.
Zira açıklamasının devamında Blinken, "Sadece birkaç gün önce Ürdün'de bir araya geldik. Türkiye, Ürdün, Mısır, Körfez ülkeleri, Irak ve bazı Avrupalı ortaklarımızı da bir araya getirdik. Ve Suriye'de ileriye dönük beklentilerimiz için birlikte bazı ilkeler ortaya koyduk" ifadelerini kullandı. Yani ABD, Suriye'den beklentilerini sıralayan ve ilkeler ortaya koyan konumunda.
Türkiye'de burnunun ucunu dahi göremeyenler, "Suriye'de Esad gitti, Rusya ve İran da gitti, sıra ABD'de" diye masallar anlatırken, ABD Suriye'yi tamamen avucunun içine aldı ve bu coğrafyaya daha da yerleşmenin planlarını kuruyor.
ABD'den yapılan açıklamalarda Suriye'den ABD askerlerinin çekilmeyeceği vurgusu yapılırken, mevcut askerlerin dahi açıklanandan çok daha fazla olduğu ortaya çıktı. Meğer Suriye'de 900 değil, yaklaşık 2 bin ABD askeri varmış.
Pentagon Basın Sekreteri Hava Kuvvetleri Tümgeneral Pat Ryder, gazetecilere yaptığı açıklamada, "Basın toplantılarında düzenli olarak Suriye'de yaklaşık 900 ABD askeri olduğunu belirtiyorduk. Ancak durumu ve bölgedeki gelişmelerin büyüklüğünü göz önünde bulundurarak, bu sayının daha yüksek olduğunu ve Suriye'de yaklaşık 2 bin askerimizin bulunduğunu öğrendik" dedi.
Pentagon, "öğrendik" diyor. Fıkra gibi! Bence dünyayla dalga geçiyorlar.
Demek ki, ABD'nin açıkladığı hiçbir rakama inanmamak gerekiyor, yüzde 100 fark edebiliyor.
ABD'den yapılan açıklamalarda sürekli "DEAŞ'ın yeniden canlanması tehlikesi" vurgusu hiç dikkatinizi çekiyor mu? Demek ki yakın bir zamanda DEAŞ yeniden sahneye sürülecek. Hatta sürülmeye başlandı bile…
Birkaç gün önce Rakka'da bir DEAŞ saldırısı gerçekleşti. Rakka'da uyuyan terör örgütü DEAŞ hücrelerinin gerçekleştirdiği saldırıda 4 kişi hayatını kaybetti. Türk güvenlik kaynaklarının geçtiğimiz hafta yayımladığı bilgi notunda, Rakka'da IŞİD'li teröristlerin kılığına giren YPG'li teröristlerin saldırılar düzenleyeceği gündeme gelmişti. Saldırı sonrası Almanya'nın bölgede yaşananlara dair araştırma yaptığı, ABD'nin ilettiği bilgilere ise itimat edilmediği iddia edildi.
Bildiğiniz gibi, ABD, işgal ettiği coğrafyalardaki varlığını hep bir şeylere dayandırmıştır. ABD'li yetkililerin sürekli yaptıkları açıklamalardan anlaşılacağı gibi, ABD-YPG ortaklığının garantörü DEAŞ terörüdür.
Suriye'yi rejim değişikliğiyle istediği kıvama getiren ABD, şimdi kontrollü DEAŞ saldırılarıyla da askeri varlığını pekiştiriyor, YPG ile olan ortaklığını devam ettiriyor, belki de yakın zamanda göreceğiz, HTŞ'yi sanki DEAŞ ile mücadele ediyormuş gibi gösterip HTŞ'yi de temize çıkartabilir. Ve daha niceleri…
Yazımızı Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın Suriye ile alakalı şu sözleriyle sonlandıralım:
"Suriye'de bundan sonra bir federasyon olacaksa bunu Amerika istediği için olacak. Suriye'de bir federasyon olmayacaksa bunu Amerika istemediği için olmayacak. Suriye'de bir YPG terör devleti kurulacak ve bir koridor açılacaksa bunu Amerika istediği için açılacak eğer bir koridor açılmayacaksa bunu Amerika istemediği için açılmayacak."
"Bugün İsrail Suriye'de kazandı, Amerika Suriye'de kazandı, Türkiye kazandım gibi gösteriyor ama kaybetti. 2003'te ABD Irak'a girdikten sonra Irak paramparça oldu bunun Türkiye'ye ne kadar zararı olduysa şimdi Suriye'de yaşanacakların da Türkiye'ye bir o kadar hatta daha fazla zararı olacak. Bu bölgede istikrarsızlığın kapısı açıldı, bu bölgede vahşetin kapısı açıldı yanı başımızda istikrarsız, savaşa her an açık bir organizasyon iş başına gelmiş oldu."
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- İmamoğlu’nun tutuklanması ve demokrasi sınavı / 25.03.2025