Karadeniz'den sonra bir haftadan beri Güneydoğu bölgemizdeyiz.
Milli ve dini bütünlüğümüzü tehdit eden misyonerlik faaliyetleri konusundaki konferanslarımızı, toplantılarımızı ve tabii iş adamlarımıza ziyaretlerimizi de sürdürüyoruz.
Her tarafta manzara vahim... 1965'lerin şu meşhur Amerikalı barış gönüllüleri ve sair yabancı misyonerler, vazifelerini artık yerlilere devretmişler.
Yerli Diyolagcular, bir başka ifadeyle Vatikan'ın işbirlikçileri üstlendikleri misyonu her alanda icra ediyorlar.
Ormanı katleden "baltanın sapı" artık ormandan, ormandaki ağaçlardan. Yani yerlilerden?
Politikacısından ilahiyatçısına, işadamından esnafına çil yavrusu gibi papaz aşılı yerli diyalogcular her yanı sarmış.
İşin daha vahim olan yanı, AB süreci bahanesiyle Ankara'dakilerin bu işe tam destek çıkmaları.
Müslüman milletimizin sırtında yıllarca mücahit diye geçinmiş yeniyetme politikacılarımız, Lozan günlerinde hakkında 20 oturum düzenlenmesine rağmen geçit verilmeyen Heybeliada Ruhban Okulu'na ekümenik sevdalı Bartholomeus'la bir ay önce yaptıkları tek oturumda vize veriyorlarsa?
İmar Yasası'ndaki değişiklikle her apartmanın altına bir ibadethane açılmasına imkan tanıyarak "kilise ev"lere resmiyet kazandırıyorlarsa?
Bu arada Müslüman Türk kızlarını, dinimizin ve örfümüzün ölçülerini yok sayarak Yahudi ve Hristiyan erkeklerle nikahlayan müftülerin "misyoner gayretleri"nin yanısıra, Yahudiler ve haçlılar başta olmak üzere bilumum yabancılara vatan topraklarının satışını ve tapusunun verilebilmesini öngören yasal düzenlemeler bir-birbuçuk ay önce yapıldıysa?
Gerisini, varın siz düşünün.
Atı alan Üsküdar'ı geçmiş vaziyette.
Türkiye, Filistin olmaya doğru sürükleniyor.
Türkiye, 700-750 sene İslam'ın yaşanmasının ardından diyalogvari gayretlerle darmadağın edilen ve vakti geldiğinde de Haçlıların taarruzlarıyla taş üstüne taş bırakılmayan Endülüs'ün akıbetine doğru sürükleniyor.
Bu sürükleniş ve diyalog furyasında iki önemli sinsi yöntem uygulanıyor.
Bunlardan biri, toprak alımlarında bazı Müslüman ülkelerin insanları aracı olarak kullanılıyor. Ürdünlüler bu aracıların başını çekiyor.
Hatırlarsanız, yıllarca Irak'a ambargo uygulatan Amerika, Irak'taki ticarek hacminin yüzde 50-55'ini kendi elinde tutuyordu. Türkiye dahil tüm dünya Irak'a ambargo uygularken, ABD Ürdün üzerinden Irak'ı pazar edinmişti.
Aynı tezgahı vatan topraklarımızın satın alınmasında uyguluyorlar.
Karadeniz bölgesinin en eski emlakçılarından adı bizde mahfuz bir ağabey, Ürdünlülerin tabii tarım yapma bahanesiyle Samsun'un Alaçam-Bafra ekseninde 600 bin dönümlük arazi satın alma girişimde bulunduklarını anlattı. Yabancı alıcıların, etrafını çevirecekleri için bu büyük arazi parçası içinde devlete ait herhangi bir toprak parçasının bulunmaması gerektiğinin altını özellikle çizdiklerini belitti.
Yabancılar topraklarımızı satın almada Müslüman figüranlar kullanıyorlar.
Muhtemel tepkiler böylece baştan kesilmiş oluyor? Bu bir.
Bir diğer önemli nokta ise, diyalogcu külahlı yerli misyonerler, şu anlayışı zerk ediyorlar topluma? Bu vatan öyle sahipsiz değil; toprağın altı, her yer evliya ve şüheda ile dolu. Vatanın sahibi asıl onlar. İşte vatanın bu asıl sahipleri, böyle misyonerlikmiş, vatanı satmakmış bu tip işlere müsaade etmezler. Bu noktada iş bize kadar düşmedi; onların ruhaniyeti bu toprakları muhafaza etmeye yeter de artar bile? Bizim uğraşmamızdan bir iş çıkmaz. Yıllardan beri uğraşıyoruz, kaç kişiye söz geçirebildik, akrabanız dahil kaş kişiyi ikna edebildik?
İşte bu fikri enjekte ediyorlar.
Duyarlı insanlarımızı, kendi etraflarına, vatanlarına, topraklarına sahip çıkma gayretlerinden adeta vazgeçiriyorlar.
Meydanı boşaltarak, vatan, din ve namus düşmanlarına meydan açıyorlar.
Bu vatan uğruna canlarını ve mallarını feda edenler olmasaydı, bugün Türkiye'nin bir bölümü Fransızların, bir bölümü İngilizlerin, bir bölümü Yunanlıların, bir bölümü Ermenilerin, bir bölümü Yahudilerin? olurdu.
Onlar vazifelerini yaptılar. Şimdi sıra bizde.
Yarın Türkiye'nin bir bölümü Fransızların, bir bölümü İngilizlerin, bir bölümü Yunanlıların, bir bölümü Ermenilerin, bir bölümü Yahudilerin, bir bölümü AB'nin, bir bölümü ABD'nin? olmasını istemiyorsak, biz de ecdadımız gibi çabalamak, çalışmak, yorulmak, gerekirse her şeyimizi feda edecek ruhaniyete kavuşmak durumundayız.
İşte bu ruhu yok etmek için, ilk bakışta doğru gibi algılanan "bu vatan sahipsiz değil" türünden suret-i Hak'tan fitnelerle insanımızın çalışmasının önüne geçilmeye çalışılıyor.
Aman dikkat. Vakit 24 saat gayret vaktidir. Vakit, vatanımıza, toprağımıza, dinimize, imanımıza, namusumuza ve tüm değerlerimize sahip çıkma vaktidir. Dinlenme, yatma veya Vatikan aşılı diyalogculara aldanma vakti değildir.
Zira vatanı olmayanın, ne dini kalır, ne ibadeti, ne namusu ne onuru? Etrafımızdaki hadisât bunu göstermiyor mu?
Milli ve dini bütünlüğümüzü tehdit eden misyonerlik faaliyetleri konusundaki konferanslarımızı, toplantılarımızı ve tabii iş adamlarımıza ziyaretlerimizi de sürdürüyoruz.
Her tarafta manzara vahim... 1965'lerin şu meşhur Amerikalı barış gönüllüleri ve sair yabancı misyonerler, vazifelerini artık yerlilere devretmişler.
Yerli Diyolagcular, bir başka ifadeyle Vatikan'ın işbirlikçileri üstlendikleri misyonu her alanda icra ediyorlar.
Ormanı katleden "baltanın sapı" artık ormandan, ormandaki ağaçlardan. Yani yerlilerden?
Politikacısından ilahiyatçısına, işadamından esnafına çil yavrusu gibi papaz aşılı yerli diyalogcular her yanı sarmış.
İşin daha vahim olan yanı, AB süreci bahanesiyle Ankara'dakilerin bu işe tam destek çıkmaları.
Müslüman milletimizin sırtında yıllarca mücahit diye geçinmiş yeniyetme politikacılarımız, Lozan günlerinde hakkında 20 oturum düzenlenmesine rağmen geçit verilmeyen Heybeliada Ruhban Okulu'na ekümenik sevdalı Bartholomeus'la bir ay önce yaptıkları tek oturumda vize veriyorlarsa?
İmar Yasası'ndaki değişiklikle her apartmanın altına bir ibadethane açılmasına imkan tanıyarak "kilise ev"lere resmiyet kazandırıyorlarsa?
Bu arada Müslüman Türk kızlarını, dinimizin ve örfümüzün ölçülerini yok sayarak Yahudi ve Hristiyan erkeklerle nikahlayan müftülerin "misyoner gayretleri"nin yanısıra, Yahudiler ve haçlılar başta olmak üzere bilumum yabancılara vatan topraklarının satışını ve tapusunun verilebilmesini öngören yasal düzenlemeler bir-birbuçuk ay önce yapıldıysa?
Gerisini, varın siz düşünün.
Atı alan Üsküdar'ı geçmiş vaziyette.
Türkiye, Filistin olmaya doğru sürükleniyor.
Türkiye, 700-750 sene İslam'ın yaşanmasının ardından diyalogvari gayretlerle darmadağın edilen ve vakti geldiğinde de Haçlıların taarruzlarıyla taş üstüne taş bırakılmayan Endülüs'ün akıbetine doğru sürükleniyor.
Bu sürükleniş ve diyalog furyasında iki önemli sinsi yöntem uygulanıyor.
Bunlardan biri, toprak alımlarında bazı Müslüman ülkelerin insanları aracı olarak kullanılıyor. Ürdünlüler bu aracıların başını çekiyor.
Hatırlarsanız, yıllarca Irak'a ambargo uygulatan Amerika, Irak'taki ticarek hacminin yüzde 50-55'ini kendi elinde tutuyordu. Türkiye dahil tüm dünya Irak'a ambargo uygularken, ABD Ürdün üzerinden Irak'ı pazar edinmişti.
Aynı tezgahı vatan topraklarımızın satın alınmasında uyguluyorlar.
Karadeniz bölgesinin en eski emlakçılarından adı bizde mahfuz bir ağabey, Ürdünlülerin tabii tarım yapma bahanesiyle Samsun'un Alaçam-Bafra ekseninde 600 bin dönümlük arazi satın alma girişimde bulunduklarını anlattı. Yabancı alıcıların, etrafını çevirecekleri için bu büyük arazi parçası içinde devlete ait herhangi bir toprak parçasının bulunmaması gerektiğinin altını özellikle çizdiklerini belitti.
Yabancılar topraklarımızı satın almada Müslüman figüranlar kullanıyorlar.
Muhtemel tepkiler böylece baştan kesilmiş oluyor? Bu bir.
Bir diğer önemli nokta ise, diyalogcu külahlı yerli misyonerler, şu anlayışı zerk ediyorlar topluma? Bu vatan öyle sahipsiz değil; toprağın altı, her yer evliya ve şüheda ile dolu. Vatanın sahibi asıl onlar. İşte vatanın bu asıl sahipleri, böyle misyonerlikmiş, vatanı satmakmış bu tip işlere müsaade etmezler. Bu noktada iş bize kadar düşmedi; onların ruhaniyeti bu toprakları muhafaza etmeye yeter de artar bile? Bizim uğraşmamızdan bir iş çıkmaz. Yıllardan beri uğraşıyoruz, kaç kişiye söz geçirebildik, akrabanız dahil kaş kişiyi ikna edebildik?
İşte bu fikri enjekte ediyorlar.
Duyarlı insanlarımızı, kendi etraflarına, vatanlarına, topraklarına sahip çıkma gayretlerinden adeta vazgeçiriyorlar.
Meydanı boşaltarak, vatan, din ve namus düşmanlarına meydan açıyorlar.
Bu vatan uğruna canlarını ve mallarını feda edenler olmasaydı, bugün Türkiye'nin bir bölümü Fransızların, bir bölümü İngilizlerin, bir bölümü Yunanlıların, bir bölümü Ermenilerin, bir bölümü Yahudilerin? olurdu.
Onlar vazifelerini yaptılar. Şimdi sıra bizde.
Yarın Türkiye'nin bir bölümü Fransızların, bir bölümü İngilizlerin, bir bölümü Yunanlıların, bir bölümü Ermenilerin, bir bölümü Yahudilerin, bir bölümü AB'nin, bir bölümü ABD'nin? olmasını istemiyorsak, biz de ecdadımız gibi çabalamak, çalışmak, yorulmak, gerekirse her şeyimizi feda edecek ruhaniyete kavuşmak durumundayız.
İşte bu ruhu yok etmek için, ilk bakışta doğru gibi algılanan "bu vatan sahipsiz değil" türünden suret-i Hak'tan fitnelerle insanımızın çalışmasının önüne geçilmeye çalışılıyor.
Aman dikkat. Vakit 24 saat gayret vaktidir. Vakit, vatanımıza, toprağımıza, dinimize, imanımıza, namusumuza ve tüm değerlerimize sahip çıkma vaktidir. Dinlenme, yatma veya Vatikan aşılı diyalogculara aldanma vakti değildir.
Zira vatanı olmayanın, ne dini kalır, ne ibadeti, ne namusu ne onuru? Etrafımızdaki hadisât bunu göstermiyor mu?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019