Önce demokrasi, sonra çözüm

14 Mayıs seçimlerine birkaç gün kala altını çizerek ifade etmeliyiz ki seçmenin en önemli kriteri ekonomi olacak. Seçimlerden sonra yeni seçilen cumhurbaşkanı ve kabinesinin de en önemli önceliği yine ekonomi olacak.

Seçim öncesi AKP hükümeti seçimleri kazanmak uğruna bol keseden dağıtıyor ama önemli olan son günlerde dağıtılanlar değil, 21 yıldır yapılan icraatlar…

Son zamanlarda dağıtılanların faturası da neticede 21 yıldır acı fatura ödeyen milletin sırtına kalacak.

Hazine'nin sadece Nisan ayında 159.1 milyar TL, bu yılın Ocak-Nisan döneminde ise 417 milyar TL rekor bütçe açığı verdiği ifade ediliyor.

Bütçe açığı geçen yılın Nisan ayında 43.7 milyar TL, Ocak-Nisan döneminde ise 66.8 milyar TL idi. Geçen yıldan bu yana aradaki kat kat açık farkını görebiliyor musunuz?

Peki, mevcut iktidar seçimleri kazansın diye millete dağıtılan bu paralar, seçim sonrası nereden karşılanacak? Elbette ki tek gelir kalemi olarak kalan vergilerden…

Milli Ekonomi Modeli'nin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş, her zaman ifade ederdi, "Bunların gelir kalemi olarak sadece vergiler, cezalar ve zamlar kaldı" diye ve eklerdi, "Bunlar kaşıkla veriyorlarsa, bilin ki kepçeyle geri alacaklar."

Aynen dediğini yaşıyoruz ve acı bir şekilde de yaşayacağız maalesef…

Diğer taraftan yaptıkları seçim öncesi zamlar vatandaşın gözüne çok gözükse de aslında hak edilenin, olması gerekenin çok çok altında.

Örneğin, Sayın Cumhurbaşkanı kamu işçilerine ne kadar zam yaptı? Yüzde 45. En düşük kamu işçisinin maaşı ne kadar oldu? 15 bin TL…

Dün de Temmuz ayında memurlara yapılacak zammın müjdesini verdi Sayın Cumhurbaşkanı ve dedi ki, "En düşük memur maaşı 22 bin TL'yi bulacak."

Dün Büro Emekçileri Sendikası Araştırma Merkezi BES-AR da 4 kişilik bir ailenin açlık ve yoksulluk sınırı rakamlarını paylaştı.

Buna göre, Nisan ayına ilişkin açlık sınırı 12 bin 335 liraya, yoksulluk sınırı ise 39 bin 652 liraya yükseldi.

Açlık sınırı, malum, minimum mutfak masrafını, yoksulluk sınırı ise minimum bir yaşam standardını belirtmektedir.

İşçiler, memurlar ve emekliler sadece karnını doyurmak için maaş almamaktadır, aldıkları maaş tüm masrafları içindir.

Dolayısıyla seçim öncesi yüksek gibi görünen zam oranlarına rağmen maaşlar yine yoksulluk sınırının çok çok altında kalmaktadır.

Şunu da unutmayın ki, seçim öncesi bir lütuf olarak sunulan bu zamlar, seçim sonrası 5 yıl boyunca olmayacak; 21 yıl boyunca olmadığı gibi…

İşsizlik tablosu da her ne kadar resmi verilere yansımasa da derinleşiyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Mart ayına ilişkin işsiz sayısını 3 milyon 508 bin kişi, işsizlik oranını da yüzde 10 olarak açıkladı. Aynı TÜİK, atıl iş gücünü yüzde 21.8 olarak ifade etti. Atıl iş gücü ne? Gerçekte işsiz olanlar, diğer ifadeyle geniş tanımlı işsizlik… 

Peki, sayıları ne kadar? Onu da DİSK-AR açıkladı, 8 milyon 308 bin kişi olarak…

Çalışanlar açlık ve yoksulluk sınırları altında yetersiz bir gelirle hayata tutunma mücadelesi verirken, 8 milyonu aşkın vatandaşımız ise hiçbir gelire sahip değil…

Ne yiyorlar, ne içiyorlar, nasıl yaşıyorlar belli değil…

Ekonomi yönetimi, vatandaşların sorunlarını çözmeye değil, sorunları halının altına süpürmeye odaklanmış vaziyette…

Vatanını ve milletini düşünen bir siyaset anlayışında, sorunları ya çözebiliyorsundur, bu devam etmek için tek bir gerekçedir, ya da çözemediğin için vatandaşlardan affını istiyorsundur, bu da büyük bir erdemdir.

Bizim "bi daha, bi daha" seçilen siyasilerimiz sorunları ne çözebiliyorlar, ne de aflarını istiyorlar. Ve maalesef bu yanlışta ısrarın faturasını da hep millet ödüyor.

Ama milletimiz de artık tercihlerini gözden geçirmelidir.

Ülkemiz Anayasal olarak demokratik bir ülkedir ve ülkeyi yönetenler, seçimlerle, tercihlerimizle iş başına gelmektedir.

Önümüzdeki seçimlerde, elbette ki hemen bir çözümün gelmesi mümkün gözükmüyor ama en azından 21 yıldır zarar gören demokrasinin yeniden tamiri için tercihlerimizi yapmalıyız.

Sonraki seçimlerde gerçek çözümün gelmesini istiyorsak, önümüzdeki tek seçeneğin Milli Ekonomi Modeli'ni parti programına alan Bağımsız Türkiye Partisi olduğu gerçeğini asla unutmamak zorundayız.