Oldu olacak çekin şu fişi işkence bitsin!
Demokrasi yoğun bakımda. Tekrar tekrar olağanüstü halin uzatılması, istisna durumunu kural haline getirdi. Yani olağanüstü, olağan hale geldi.
Darbe girişimi sonrası 3 aylığına ilân edilen OHAL'in anlaşılır tarafı ve haklı gerekçesi var. Sonrasında devletin güvenlik güçleri, yargı organları sanık ve şüphelileri soruşturur, kovuşturur; pirincin taşı ayıklanır. Ama darbe girişimi gerekçesiyle ve de OHAL'i 6 kez uzatarak hukuku katledersen demokrasiyi yoğun bakıma sokarsın. Yoğun bakım süresi ne kadar uzarsa vücuda verdiği harabiyet de o kadar çok olur.
OHAL'in uzaması şunu gösteriyor: Demek ki, olağan şartlarda yürüyemiyorsun, yolda kalıyorsun? Organ yetmezliği var sende. Devletin organları Meclis, Yargı çalışmıyor ya da çalıştırılmıyorsa bunun sorumlusu siyasal iktidardır. İster beceriksizlik ister "metal yorgunluğu" deyin ama özgürlük için yapıyoruz demeyin Sayın Cumhurbaşkanı! Evet, Erdoğan önceki gün özgürlük için çalışıyoruz dedi.
Herkesin gözü önünde siyasal ve toplumsal cinayet işleniyor:
Demokrasi katlediliyor.
Kaldı ki OHAL'in de bir hukuku vardır? ancak riayet edilmiyor.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa, OHAL sürecinde temel hak ve özgürlüklerin askıya alınacağını söylese de, şu yasakları getirmiştir:
1. Hayat hakkına dokunamazsın,
2. İşkence edemezsin,
3. Kölelik uygulayamazsın,
4. Yasada yer almayan suç ve ceza veremezsin (Suçların ve Cezaların Yasallığı İlkesi).
Hukuksuz demokrasi olamayacağı gibi hukuksuz OHAL de olamaz.
Yaşadıklarımız ve tanık olduğumuz manzara, OHAL kıskacında yitip giden adalettir.
Peki, hesabı kim ödeyecek?
Merhum Barış Manço'nun seslendirdiği gibi hesabı "Sarı çizmeli Mehmet Ağa" mı ödeyecek?
Yargı ne güne duruyor derseniz, siyaset gibi duruyor deriz.
Seçim güvenliği varsa eğer, hesap sandıkta sorulur.
Hukuka güvenin sarsıldığı bir ülkede, seçimlerin yürütülmesinden sorumlu yine hukuk kurumu olan Yüksek Seçim Kurulu'dur(YSK). Yasaya aykırı kullanılan oyları geçerli sayarak seçimlere gölge düşüren ve kararlarına karşı yargı yoluna gidilemeyen, böylece kendini hukuka kapatan, bir anayasal hukuk kurumunun resmidir bu.
Tüm bu olanlara rağmen;
Herkes kendi meşrebine göre bir tepki veriyor:
Bazı çıkarcılar ve tek adam yönetimi yandaşları ve dahi yağdanlıklar, "iyi oluyor" diyor.
Bazı cahiller, vicdansızlar, korkaklar, "Bana ne" diyor.
Kimileri de hem toplumu, hem kendilerini ve ailelerini, hem de geleceği düşündükleri için, milli ve manevi değerlerimizi ve demokrasiyi korumak için mücadele ediyor.
Safımızı belirleyelim.
Demokrasi yoğun bakımda. Tekrar tekrar olağanüstü halin uzatılması, istisna durumunu kural haline getirdi. Yani olağanüstü, olağan hale geldi.
Darbe girişimi sonrası 3 aylığına ilân edilen OHAL'in anlaşılır tarafı ve haklı gerekçesi var. Sonrasında devletin güvenlik güçleri, yargı organları sanık ve şüphelileri soruşturur, kovuşturur; pirincin taşı ayıklanır. Ama darbe girişimi gerekçesiyle ve de OHAL'i 6 kez uzatarak hukuku katledersen demokrasiyi yoğun bakıma sokarsın. Yoğun bakım süresi ne kadar uzarsa vücuda verdiği harabiyet de o kadar çok olur.
OHAL'in uzaması şunu gösteriyor: Demek ki, olağan şartlarda yürüyemiyorsun, yolda kalıyorsun? Organ yetmezliği var sende. Devletin organları Meclis, Yargı çalışmıyor ya da çalıştırılmıyorsa bunun sorumlusu siyasal iktidardır. İster beceriksizlik ister "metal yorgunluğu" deyin ama özgürlük için yapıyoruz demeyin Sayın Cumhurbaşkanı! Evet, Erdoğan önceki gün özgürlük için çalışıyoruz dedi.
Herkesin gözü önünde siyasal ve toplumsal cinayet işleniyor:
Demokrasi katlediliyor.
Kaldı ki OHAL'in de bir hukuku vardır? ancak riayet edilmiyor.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa, OHAL sürecinde temel hak ve özgürlüklerin askıya alınacağını söylese de, şu yasakları getirmiştir:
1. Hayat hakkına dokunamazsın,
2. İşkence edemezsin,
3. Kölelik uygulayamazsın,
4. Yasada yer almayan suç ve ceza veremezsin (Suçların ve Cezaların Yasallığı İlkesi).
Hukuksuz demokrasi olamayacağı gibi hukuksuz OHAL de olamaz.
Yaşadıklarımız ve tanık olduğumuz manzara, OHAL kıskacında yitip giden adalettir.
Peki, hesabı kim ödeyecek?
Merhum Barış Manço'nun seslendirdiği gibi hesabı "Sarı çizmeli Mehmet Ağa" mı ödeyecek?
Yargı ne güne duruyor derseniz, siyaset gibi duruyor deriz.
Seçim güvenliği varsa eğer, hesap sandıkta sorulur.
Hukuka güvenin sarsıldığı bir ülkede, seçimlerin yürütülmesinden sorumlu yine hukuk kurumu olan Yüksek Seçim Kurulu'dur(YSK). Yasaya aykırı kullanılan oyları geçerli sayarak seçimlere gölge düşüren ve kararlarına karşı yargı yoluna gidilemeyen, böylece kendini hukuka kapatan, bir anayasal hukuk kurumunun resmidir bu.
Tüm bu olanlara rağmen;
Herkes kendi meşrebine göre bir tepki veriyor:
Bazı çıkarcılar ve tek adam yönetimi yandaşları ve dahi yağdanlıklar, "iyi oluyor" diyor.
Bazı cahiller, vicdansızlar, korkaklar, "Bana ne" diyor.
Kimileri de hem toplumu, hem kendilerini ve ailelerini, hem de geleceği düşündükleri için, milli ve manevi değerlerimizi ve demokrasiyi korumak için mücadele ediyor.
Safımızı belirleyelim.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023