Her şeyin cevabı Kitap'ta vardır
İki insanın hakkında ihtilafa düştüğü hiçbir konu yoktur ki, ona dair bir ilke Allah'ın kitabında bulunmasın. Ancak insanların aklı ona ermiyor
26.04.2025 17:58:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Mualla bin Huneys'ten, dedi ki: Hz. Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık) aleyhisselam şöyle buyurdular: "İki insanın hakkında ihtilafa düştüğü hiçbir konu yoktur ki, ona dair bir ilke Allah'ın kitabında bulunmasın. Ancak insanların aklı ona ermiyor."
Mesadet bin Sadaka'dan, dedi ki: Hz. Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık) aleyhisselam şöyle buyurdular: Hz. Emirü'l-Müminin (İmam Ali bin Ebu Talib) aleyhisselam şöyle buyurmuşlardır:
"Ey insanlar, Allah Tebareke ve Teala size Resulullah sallallahu aleyhi ve alih'i gönderdi ve Kitab'ı hak olarak ona indirdi. Oysaki siz Kitap ve indirenine, Resul ve gönderenine karşı ümmi (okuması yazması olmayan bilgisiz) bir topluluktunuz.
Elçilerin devamının kesildiği, milletlerin uzun bir uykuya daldığı, cehaletin kol gezdiği, fitnenin yaygınlaştığı, düzenin çiğnendiği, hakka karşı körleşildiği, zorbalığın hüküm sürdüğü, dinin yok olup gittiği, savaşların alevlendiği, dünya bağlarının sararmaya yüz tuttuğu, dallarının kuruduğu, yapraklarının savrulduğu, meyvelerinden ümidin kesildiği, sularının çekilip kuruduğu bir zamanda artık hidayet sancağı pörsümüş, eskimiş, alçaklık sancağı ise ihtişamla dalgalanmaya başlamıştı.
Dünya kabalaşmış, kerihleşmiş, ehline karşı yüzünü ekşitmiş, sırtını dönmüştü. Meyvesi fitne, yiyeceği murdar, giysisi korku, örtüsü ise kılıç oluvermişti.
Büsbütün bölük pörçük olmuştunuz, dünya ehlinin gözleri görmez olmuştu, gündüzleri kap kararmıştı.
Akrabalık bağlarını kesmiş, pervasızca birbirlerinin kanını döker olmuşlardı. Evlatlarından kız çocuklarını diri diri toprağa gömüyorlardı.
Güzel bir hayat, refah ve bolluk içinde olan bir dünyada yaşamak onlardan çok uzaklaşmıştı. Ne Allah'tan bir mükâfat umuyorlardı, ne de andolsun Allah'a ki onun cezasından korkuyorlardı. Dirileri kirli körlerdi, ölüleri ise ateşte ümitlerini yitirmiş durumdaydı.
İşte böylesi bir zamanda Resul, önceki suhufun bir nüshası, kendinden öncekilerin doğrulayıcısı ve helâli haram kuşkusundan ayıklayıcısı olan (kitab)ı getirdi.
O kitap Kur'an'dır. Öyleyse onu konuşturun, ama o sizinle konuşmaz. Ancak ben ondan size haber veririm. Geçmişin ve kıyamete kadar gelecek olanın bilgisi, içinde bulunduğunuz ve üzerinde ihtilaf ettiğiniz şeylerin hükmü ondadır. Eğer onu bana sorarsınız, ben size öğretir, bilgi sahibi kılarım."
Abdu'l-Â'lâ bin A'yun'dan, dedi ki: Hz. Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık) aleyhisselam'ın şöyle buyurduklarını duydum: "Ben, Resulullah sallallahu aleyhi ve alih'in oğluyum. Ben, Allah'ın kitabını en iyi bilen kimseyim. Yaratılışın başlangıcı ve kıyamete kadar olacak her şey onda yer almıştır. Göğün, yerin, cennetin, cehennemin, olanın ve olacağın haberi ondadır. Bunları avucumun içi gibi bilmekteyim. Allah, 'her şeyin açıklaması ondadır' buyurmuştur."
İsmail bin Cabir'den, dedi ki: Hz. Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık) aleyhisselam şöyle buyurdular: "Allah'ın kitabında sizden öncekilerin haberi, sizden sonrakilerin bilgisi ve aranızdaki sorunların çözümü bulunmaktadır. Bunu ise ancak biz bilmekteyiz."
Semea'dan, dedi ki: Hz. Ebu'l-Hasan Musa (İmam Musa bin Cafer el-Kazım) aleyhisselam'a dedim ki: "Acaba Allah'ın kitabında ve Peygamberinin sünnetinde her şey yer alıyor mu? Yoksa siz de kendinizden bazı şeyler söylüyorsunuz?"
Buyurdular ki: "Bilakis, her şey Allah'ın kitabında ve Peygamberinin sünnetinde yer almıştır."
Süleym bin Kays el-Hilali'den, dedi ki: Hz. Emirü'l-Müminin (İmam Ali bin Ebu Talib) aleyhisselam'a dedim ki: "Ben Selman, Mikdat ve Ebuzer'den Kur'an tefsiri olarak; keza Resulullah sallallâhu aleyhi ve alih'in hadisleri olarak insanların elinde olandan farklı şeyler duymuşumdur. Sonra sizden de onlardan duyduklarımın onayını duyuyorum.
Bu arada insanların elinde Kur'an tefsiri olarak, keza Resulullah sallallâhu aleyhi ve alih'in hadisleri olarak birçok şeylerin olduğunu görüyorum ki, siz bu hususlarda onlara karşı çıkıyor ve tamamının batıl olduğunu söylüyorsunuz.
Acaba bu insanlar bilerekten Resulullah'ın diline yalan mı bağlıyorlar? Kur'an'ı da bilinçli olarak kendi reylerine göre mi yorumluyorlar?"
Süleym diyor: Bu arada Hz. (İmam) Ali aleyhisselâm bana yöneldi ve buyurdular ki: "Soru sordun, şimdi ise cevabını iyice anla: İnsanların elinde hak olanı da vardır, batıl olanı da; doğru olanı da vardır, yalan olanı da; neshedeni de vardır, neshedileni de; genel olanı da vardır, özel olanı da; muhkemi da vardır, müteşabihi de; orijinalitesi korunanı da vardır; orijinal olduğu vehmedileni de.
Resulullah sallallâhu aleyhi ve alih'in kendi döneminde bile Hazretlerine yalan isnatlarda bulundular, hatta Hazretleri minbere çıkıp: "Ey insanlar, bana yalan söz isnat eden çoğalmıştır; kim bilerek bana yalan söz isnat ederse, şimdiden cehennemde yerini hazırlasın." diye buyurdular. Hazretlerinin vefatından sonra da kendisine yalan sözler isnat edildi.
Aslında hadisler size dört kişiden gelmektedir, bunların beşincisi yoktur:
Birincisi, münafıktır; kendisini mümin olarak gösterir, müslümanmış gibi davranır, bilerekten Resulullah sallallâhu aleyhi ve alih'e yalan isnat etmekten suçluluk hissetmez, çekinmez.
İnsanlar, onun münafık ve yalancı olduğunu bilselerdi, hadisini asla kabul etmez, onu doğrulamazlardı. Ama "Bu, Resulullah sallallâhu aleyhi ve alih'e arkadaşlık etmiştir, onu görmüş, ondan dinlemiştir." diyorlar; durumunu bilmeden sözünü kabul ediyorlar.
Oysa Allah, O Hazrete münafıkları bildirmiş, vasıflarını beyan ederek buyurmuştur ki: "Onları gördün mü cisimleri (zahirleri) hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin..."
Bunlar Peygamber'den sonra da yaşamaya devam ettiler, yalan ve iftira ile halkı ateşe çağıran, sapıklık önderlerine (öncülerine) yanaştılar.
Onlar da bunları işlerde yetki sahibi kıldılar, bunları halkın boynuna bindirdiler. Bunların desteğiyle dünyayı yiyip sömürdüler. Aslında Allah'ın koruduğu kimseler hariç, insanlar hükümdarların ve dünyanın yanında yer alırlar. İşte bu, o dört kişiden biridir."
Mesadet bin Sadaka'dan, dedi ki: Hz. Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık) aleyhisselam şöyle buyurdular: Hz. Emirü'l-Müminin (İmam Ali bin Ebu Talib) aleyhisselam şöyle buyurmuşlardır:
"Ey insanlar, Allah Tebareke ve Teala size Resulullah sallallahu aleyhi ve alih'i gönderdi ve Kitab'ı hak olarak ona indirdi. Oysaki siz Kitap ve indirenine, Resul ve gönderenine karşı ümmi (okuması yazması olmayan bilgisiz) bir topluluktunuz.
Elçilerin devamının kesildiği, milletlerin uzun bir uykuya daldığı, cehaletin kol gezdiği, fitnenin yaygınlaştığı, düzenin çiğnendiği, hakka karşı körleşildiği, zorbalığın hüküm sürdüğü, dinin yok olup gittiği, savaşların alevlendiği, dünya bağlarının sararmaya yüz tuttuğu, dallarının kuruduğu, yapraklarının savrulduğu, meyvelerinden ümidin kesildiği, sularının çekilip kuruduğu bir zamanda artık hidayet sancağı pörsümüş, eskimiş, alçaklık sancağı ise ihtişamla dalgalanmaya başlamıştı.
Dünya kabalaşmış, kerihleşmiş, ehline karşı yüzünü ekşitmiş, sırtını dönmüştü. Meyvesi fitne, yiyeceği murdar, giysisi korku, örtüsü ise kılıç oluvermişti.
Büsbütün bölük pörçük olmuştunuz, dünya ehlinin gözleri görmez olmuştu, gündüzleri kap kararmıştı.
Akrabalık bağlarını kesmiş, pervasızca birbirlerinin kanını döker olmuşlardı. Evlatlarından kız çocuklarını diri diri toprağa gömüyorlardı.
Güzel bir hayat, refah ve bolluk içinde olan bir dünyada yaşamak onlardan çok uzaklaşmıştı. Ne Allah'tan bir mükâfat umuyorlardı, ne de andolsun Allah'a ki onun cezasından korkuyorlardı. Dirileri kirli körlerdi, ölüleri ise ateşte ümitlerini yitirmiş durumdaydı.
İşte böylesi bir zamanda Resul, önceki suhufun bir nüshası, kendinden öncekilerin doğrulayıcısı ve helâli haram kuşkusundan ayıklayıcısı olan (kitab)ı getirdi.
O kitap Kur'an'dır. Öyleyse onu konuşturun, ama o sizinle konuşmaz. Ancak ben ondan size haber veririm. Geçmişin ve kıyamete kadar gelecek olanın bilgisi, içinde bulunduğunuz ve üzerinde ihtilaf ettiğiniz şeylerin hükmü ondadır. Eğer onu bana sorarsınız, ben size öğretir, bilgi sahibi kılarım."
Abdu'l-Â'lâ bin A'yun'dan, dedi ki: Hz. Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık) aleyhisselam'ın şöyle buyurduklarını duydum: "Ben, Resulullah sallallahu aleyhi ve alih'in oğluyum. Ben, Allah'ın kitabını en iyi bilen kimseyim. Yaratılışın başlangıcı ve kıyamete kadar olacak her şey onda yer almıştır. Göğün, yerin, cennetin, cehennemin, olanın ve olacağın haberi ondadır. Bunları avucumun içi gibi bilmekteyim. Allah, 'her şeyin açıklaması ondadır' buyurmuştur."
İsmail bin Cabir'den, dedi ki: Hz. Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık) aleyhisselam şöyle buyurdular: "Allah'ın kitabında sizden öncekilerin haberi, sizden sonrakilerin bilgisi ve aranızdaki sorunların çözümü bulunmaktadır. Bunu ise ancak biz bilmekteyiz."
Semea'dan, dedi ki: Hz. Ebu'l-Hasan Musa (İmam Musa bin Cafer el-Kazım) aleyhisselam'a dedim ki: "Acaba Allah'ın kitabında ve Peygamberinin sünnetinde her şey yer alıyor mu? Yoksa siz de kendinizden bazı şeyler söylüyorsunuz?"
Buyurdular ki: "Bilakis, her şey Allah'ın kitabında ve Peygamberinin sünnetinde yer almıştır."
Süleym bin Kays el-Hilali'den, dedi ki: Hz. Emirü'l-Müminin (İmam Ali bin Ebu Talib) aleyhisselam'a dedim ki: "Ben Selman, Mikdat ve Ebuzer'den Kur'an tefsiri olarak; keza Resulullah sallallâhu aleyhi ve alih'in hadisleri olarak insanların elinde olandan farklı şeyler duymuşumdur. Sonra sizden de onlardan duyduklarımın onayını duyuyorum.
Bu arada insanların elinde Kur'an tefsiri olarak, keza Resulullah sallallâhu aleyhi ve alih'in hadisleri olarak birçok şeylerin olduğunu görüyorum ki, siz bu hususlarda onlara karşı çıkıyor ve tamamının batıl olduğunu söylüyorsunuz.
Acaba bu insanlar bilerekten Resulullah'ın diline yalan mı bağlıyorlar? Kur'an'ı da bilinçli olarak kendi reylerine göre mi yorumluyorlar?"
Süleym diyor: Bu arada Hz. (İmam) Ali aleyhisselâm bana yöneldi ve buyurdular ki: "Soru sordun, şimdi ise cevabını iyice anla: İnsanların elinde hak olanı da vardır, batıl olanı da; doğru olanı da vardır, yalan olanı da; neshedeni de vardır, neshedileni de; genel olanı da vardır, özel olanı da; muhkemi da vardır, müteşabihi de; orijinalitesi korunanı da vardır; orijinal olduğu vehmedileni de.
Resulullah sallallâhu aleyhi ve alih'in kendi döneminde bile Hazretlerine yalan isnatlarda bulundular, hatta Hazretleri minbere çıkıp: "Ey insanlar, bana yalan söz isnat eden çoğalmıştır; kim bilerek bana yalan söz isnat ederse, şimdiden cehennemde yerini hazırlasın." diye buyurdular. Hazretlerinin vefatından sonra da kendisine yalan sözler isnat edildi.
Aslında hadisler size dört kişiden gelmektedir, bunların beşincisi yoktur:
Birincisi, münafıktır; kendisini mümin olarak gösterir, müslümanmış gibi davranır, bilerekten Resulullah sallallâhu aleyhi ve alih'e yalan isnat etmekten suçluluk hissetmez, çekinmez.
İnsanlar, onun münafık ve yalancı olduğunu bilselerdi, hadisini asla kabul etmez, onu doğrulamazlardı. Ama "Bu, Resulullah sallallâhu aleyhi ve alih'e arkadaşlık etmiştir, onu görmüş, ondan dinlemiştir." diyorlar; durumunu bilmeden sözünü kabul ediyorlar.
Oysa Allah, O Hazrete münafıkları bildirmiş, vasıflarını beyan ederek buyurmuştur ki: "Onları gördün mü cisimleri (zahirleri) hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin..."
Bunlar Peygamber'den sonra da yaşamaya devam ettiler, yalan ve iftira ile halkı ateşe çağıran, sapıklık önderlerine (öncülerine) yanaştılar.
Onlar da bunları işlerde yetki sahibi kıldılar, bunları halkın boynuna bindirdiler. Bunların desteğiyle dünyayı yiyip sömürdüler. Aslında Allah'ın koruduğu kimseler hariç, insanlar hükümdarların ve dünyanın yanında yer alırlar. İşte bu, o dört kişiden biridir."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.