"Asker mektubu" dedi, askere gitmedi ama bir anlamda terhis edildi.
Yalova şimdi teskeresini almış bir vaziyette evinde oturuyor, tatilin keyfini çıkarıyor.
Gelin Özelleştirmeden Sorumlu Devlet eski Bakanı Yalova'nın Mayıs sonuna kadar çıkarılması gereken Tütün Kanununa dair tumturaklı bir edâ ve mutantan bir ses tonuyla söylediklerine bir defa daha bakalım:
"Bu konuda niyet mektubunu kim yazdı ise, kim imzaladı ise sorumluluğu o taşır.Ben böyle bir yasa hakkında gerek IMF'ye, gerekse Dünya Bankası ile mutad görüşmelerimizde, Tütün Kanunu'nun sıradan bir kanun olmadığını, dolayısı ile oldu-bittiye getirilemeyeceğini ve bütün maddeleri ile aklıma, vicdanıma uymayan bir kanun tasarısını imzalayıp Bakanlar Kurulu'na takdim etmeyeceğimi açıkca söyledim. Bu noktada zaten Dünya Bankası'nın, IMF'nin (Evet zaten sizin yönteminizi biliyoruz) dediği noktada hiç kimse kalkıp da niyet mektubu, asker mektubu, bilmem ne mektubu gibi kavramlarla haddini aşmasın."
"Niyet mektubu, asker mektubu, bilmem ne mektubu"..........
Yalova bu cümle ile artık resmen bir "diyet" mektubu haline dönüşmüş olan niyet mektuplarını mı küçümsüyor, asker mektubunu mu?
Yalova asker mektubu derken neyi kastediyor?
Mehmetçiğin asker ocağından ailesine, ille de yavuklusuna yazdığı yürek, gönül, hasret kokan mektupları mı yoksa komutanların zaman zaman devletin üst kademesine gönderdiği "mektupları" mı?
Yalova hangisini kastederse kastetmiş olsun asker mektubunu, "bilmem ne mektubu" ile karıştırarak haddini aşmıştır.
Yalova yine asker mektubunu, ekonomik ve politik teslim şartlarının yer aldığı "diyet" mektubu ile aynı cümlede kullanarak ayıp da etmiştir.
Şimdi siz; Yalova'nın hemen arkasından, 15'er dakika ara ile önce Başbakan'ın sonra da Yılmaz'ın palas pandıras açıklamalarda bulunup Yalova'nın istifasını sağlamış olmalarını sadece borsanın saniyeler içinde bin puan dibe vurup sonra tekrar yükselmesi ile mi izah ediyorsunuz?
Halbuki olayları doğru okumak, Türkiye'nin dinamikleri içinde doğru değerlendirmek lâzım.
19 Şubat'tan bu yana; aynı tarihteki MGK toplantısında artık bilerek ve isteyerek çıkarıldığı ayan beyan açığa çıkmış olan malûm kriz ile Cumhurbaşkanı, siyasi iktidar tarafından iyice izole ve pasifize edilmiştir. Cumhurbaşkanı, mevziine çekilmeye mecbur edilmiştir.
Cumhurbaşkanı'nın o günden beri hukuka, anayasaya ve bağımsızlığa uygunluğu son derece tartışmalı bir çok yasayı önüne gelir gelmez imzaladığını, veto etmediğini görmezden mi geliyorsunuz?
19 Şubat'tan önceki Cumhurbaşkanı'ndan en azından herhalde "pancar yasası", telekom yasası", "bankalar yasası", "endüstri bölgeleri yasası" gibi yasalar kolay kolay geçemezdi.
19 Şubat toplantısından sonra dışarıda koro halinde yaratılan şirretlik Cumhurbaşkanı'nı ürkütmüştür.
"Tütün yasası"nın sıradan bir kanun olmadığını ifade eden Yalova, yukarıdaki kanunlar görüşülürken neredeydi?
Evet Cumhurbaşkanı pasifize edilmiştir ve sıra askere gelmiştir.
Jandarma'dan başlayarak sistemli bir şekilde askerin itibarı ile oynanmaya başlanılmıştır.
Yılmaz'ın "muteber" yakınlarından Mumcu'dan sonra Yalova'nın da asker konusunda Yılmaz ile aynı üslubu kullanıyor olmasına dikkat ediyor musunuz?
Amaç, Cumhurbaşkanı'ndan sonra askerin de ürkütülüp elinin ayağının ortalıktan çekilmesini sağlamaya yöneliktir bütün manevralar.
57'inci Hükümet Kopenhag-Helsinki-Nice sürecinde dikensiz gül bahçesi istemektedir. Ege'ye Piri Reis bile çıkarılamamakta, Kıbrıs'ta Papandreu Türklere azınlık hakkı önermekte, doğu ve güneydoğuda her gün "yüzlerce yabancı heyet" dolaşmakta, Ermeniler tapu davası açmakta, toprak almaktadırlar.
İstanbul'da cüppeli-sarıklı din adamlarının kıyafet kanununa aykırı şekilde sokakta o kıyafetle dolaşmalarına engel olunmakta ama Rum ve Ermeni patrik ve papazlarının Anadolu'nun ücra köşelerinde her hafta sonu açık hava toplantısı düzenleyip âyinler yapmalarına ses çıkarılmamaktadır.
Kohl'un oğlunun İstanbul'daki düğününde Almanya'dan özel olarak getirilen papaz görev almış mıdır, almamış mıdır? Peki yabancı uyruklu din adamının Türkiye'de âyin yapması kanunsuz mudur, değil midir?
Tanzimat'ta azınlıklara batılılar zoruyla verilen aşırı haklar sonucu koca imparatorluğu yıkmıştık. Kopenhag'ın Tanzimat'tan farkı nedir? Kopenhag ve Helsinki'de azınlıklara tanınan hakların Cumhuriyet'i yıkmayı amaçladığını görmüyor musunuz?
Rengârenk Enerji-Akım soruşturmalarında savcıların kaç kere değiştirildiğini, iddianameye kaç kere müdahalede bulunulduğunu ben unuttum.
Son MGK toplantısında Ecevit'e Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Yalman'ın söyledikleri ile 19 Şubat toplantısında Cumhurbaşkanı'nın söyledikleri arasında en ufak bir fark yoktur.
Peki neden 19 Şubat'ta Ecevit kıyameti koparmıştır da, Yalman'ın söyledikleri karşısında "Orgeneral bana değil, ortalığa söyledi" diye hiç üzerine alınmamıştır?
Neden o toplantının hemen ardından hükümeti Ankara'da yalnız bırakarak Komutanlar Cumhurbaşkanı'nın Doğu gezisine tam kadro refakat etmeye özen göstermişlerdir?
Renkli Enerji-Akım soruşturmalarından jandarmanın çekildiği söylentileri yayılıyor.
Eğer doğruysa şimdi de askerden dosya kaçırıyorlar demektir.
İşte tam bu noktada; Yılmaz'ın, enerji soruşturmalarına askerin karışmasından doğan rahatsızlığını dillendirdiği bir ortamda Yalova'nın "asker mektubundan" bahsetmesi pişmiş aşa su katmıştır.
"Asker mektubu" sözüne askerlerin tepkisinin gelmesine fırsat verilmeden onbeş dakikada Yalova el birliği ve çabukluğu ile istifa ettirilmiş; böylece askerin muhtemel çıkışının önü kesilmiştir.
Borsa filân "hikâye"dir, mektubun asıl bir de bu yüzü okunmalıdır.
mumtaz.bayazit@veezy.com
Yalova şimdi teskeresini almış bir vaziyette evinde oturuyor, tatilin keyfini çıkarıyor.
Gelin Özelleştirmeden Sorumlu Devlet eski Bakanı Yalova'nın Mayıs sonuna kadar çıkarılması gereken Tütün Kanununa dair tumturaklı bir edâ ve mutantan bir ses tonuyla söylediklerine bir defa daha bakalım:
"Bu konuda niyet mektubunu kim yazdı ise, kim imzaladı ise sorumluluğu o taşır.Ben böyle bir yasa hakkında gerek IMF'ye, gerekse Dünya Bankası ile mutad görüşmelerimizde, Tütün Kanunu'nun sıradan bir kanun olmadığını, dolayısı ile oldu-bittiye getirilemeyeceğini ve bütün maddeleri ile aklıma, vicdanıma uymayan bir kanun tasarısını imzalayıp Bakanlar Kurulu'na takdim etmeyeceğimi açıkca söyledim. Bu noktada zaten Dünya Bankası'nın, IMF'nin (Evet zaten sizin yönteminizi biliyoruz) dediği noktada hiç kimse kalkıp da niyet mektubu, asker mektubu, bilmem ne mektubu gibi kavramlarla haddini aşmasın."
"Niyet mektubu, asker mektubu, bilmem ne mektubu"..........
Yalova bu cümle ile artık resmen bir "diyet" mektubu haline dönüşmüş olan niyet mektuplarını mı küçümsüyor, asker mektubunu mu?
Yalova asker mektubu derken neyi kastediyor?
Mehmetçiğin asker ocağından ailesine, ille de yavuklusuna yazdığı yürek, gönül, hasret kokan mektupları mı yoksa komutanların zaman zaman devletin üst kademesine gönderdiği "mektupları" mı?
Yalova hangisini kastederse kastetmiş olsun asker mektubunu, "bilmem ne mektubu" ile karıştırarak haddini aşmıştır.
Yalova yine asker mektubunu, ekonomik ve politik teslim şartlarının yer aldığı "diyet" mektubu ile aynı cümlede kullanarak ayıp da etmiştir.
Şimdi siz; Yalova'nın hemen arkasından, 15'er dakika ara ile önce Başbakan'ın sonra da Yılmaz'ın palas pandıras açıklamalarda bulunup Yalova'nın istifasını sağlamış olmalarını sadece borsanın saniyeler içinde bin puan dibe vurup sonra tekrar yükselmesi ile mi izah ediyorsunuz?
Halbuki olayları doğru okumak, Türkiye'nin dinamikleri içinde doğru değerlendirmek lâzım.
19 Şubat'tan bu yana; aynı tarihteki MGK toplantısında artık bilerek ve isteyerek çıkarıldığı ayan beyan açığa çıkmış olan malûm kriz ile Cumhurbaşkanı, siyasi iktidar tarafından iyice izole ve pasifize edilmiştir. Cumhurbaşkanı, mevziine çekilmeye mecbur edilmiştir.
Cumhurbaşkanı'nın o günden beri hukuka, anayasaya ve bağımsızlığa uygunluğu son derece tartışmalı bir çok yasayı önüne gelir gelmez imzaladığını, veto etmediğini görmezden mi geliyorsunuz?
19 Şubat'tan önceki Cumhurbaşkanı'ndan en azından herhalde "pancar yasası", telekom yasası", "bankalar yasası", "endüstri bölgeleri yasası" gibi yasalar kolay kolay geçemezdi.
19 Şubat toplantısından sonra dışarıda koro halinde yaratılan şirretlik Cumhurbaşkanı'nı ürkütmüştür.
"Tütün yasası"nın sıradan bir kanun olmadığını ifade eden Yalova, yukarıdaki kanunlar görüşülürken neredeydi?
Evet Cumhurbaşkanı pasifize edilmiştir ve sıra askere gelmiştir.
Jandarma'dan başlayarak sistemli bir şekilde askerin itibarı ile oynanmaya başlanılmıştır.
Yılmaz'ın "muteber" yakınlarından Mumcu'dan sonra Yalova'nın da asker konusunda Yılmaz ile aynı üslubu kullanıyor olmasına dikkat ediyor musunuz?
Amaç, Cumhurbaşkanı'ndan sonra askerin de ürkütülüp elinin ayağının ortalıktan çekilmesini sağlamaya yöneliktir bütün manevralar.
57'inci Hükümet Kopenhag-Helsinki-Nice sürecinde dikensiz gül bahçesi istemektedir. Ege'ye Piri Reis bile çıkarılamamakta, Kıbrıs'ta Papandreu Türklere azınlık hakkı önermekte, doğu ve güneydoğuda her gün "yüzlerce yabancı heyet" dolaşmakta, Ermeniler tapu davası açmakta, toprak almaktadırlar.
İstanbul'da cüppeli-sarıklı din adamlarının kıyafet kanununa aykırı şekilde sokakta o kıyafetle dolaşmalarına engel olunmakta ama Rum ve Ermeni patrik ve papazlarının Anadolu'nun ücra köşelerinde her hafta sonu açık hava toplantısı düzenleyip âyinler yapmalarına ses çıkarılmamaktadır.
Kohl'un oğlunun İstanbul'daki düğününde Almanya'dan özel olarak getirilen papaz görev almış mıdır, almamış mıdır? Peki yabancı uyruklu din adamının Türkiye'de âyin yapması kanunsuz mudur, değil midir?
Tanzimat'ta azınlıklara batılılar zoruyla verilen aşırı haklar sonucu koca imparatorluğu yıkmıştık. Kopenhag'ın Tanzimat'tan farkı nedir? Kopenhag ve Helsinki'de azınlıklara tanınan hakların Cumhuriyet'i yıkmayı amaçladığını görmüyor musunuz?
Rengârenk Enerji-Akım soruşturmalarında savcıların kaç kere değiştirildiğini, iddianameye kaç kere müdahalede bulunulduğunu ben unuttum.
Son MGK toplantısında Ecevit'e Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Yalman'ın söyledikleri ile 19 Şubat toplantısında Cumhurbaşkanı'nın söyledikleri arasında en ufak bir fark yoktur.
Peki neden 19 Şubat'ta Ecevit kıyameti koparmıştır da, Yalman'ın söyledikleri karşısında "Orgeneral bana değil, ortalığa söyledi" diye hiç üzerine alınmamıştır?
Neden o toplantının hemen ardından hükümeti Ankara'da yalnız bırakarak Komutanlar Cumhurbaşkanı'nın Doğu gezisine tam kadro refakat etmeye özen göstermişlerdir?
Renkli Enerji-Akım soruşturmalarından jandarmanın çekildiği söylentileri yayılıyor.
Eğer doğruysa şimdi de askerden dosya kaçırıyorlar demektir.
İşte tam bu noktada; Yılmaz'ın, enerji soruşturmalarına askerin karışmasından doğan rahatsızlığını dillendirdiği bir ortamda Yalova'nın "asker mektubundan" bahsetmesi pişmiş aşa su katmıştır.
"Asker mektubu" sözüne askerlerin tepkisinin gelmesine fırsat verilmeden onbeş dakikada Yalova el birliği ve çabukluğu ile istifa ettirilmiş; böylece askerin muhtemel çıkışının önü kesilmiştir.
Borsa filân "hikâye"dir, mektubun asıl bir de bu yüzü okunmalıdır.
mumtaz.bayazit@veezy.com
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002