11 buçuk yıllık AKP iktidarı Türk siyasi hayatına yepyeni kavramlar ve algılar kattığı gibi, siyaset bilimi ve siyaset tarihiyle uğraşanlar için de önemli tespit ve analizler yapma imkanı sağladı. Türk siyasi literatürü öfkeye dayalı yeni bir siyaset mekanizması ve öfkeyle oluşturulmuş, daha doğrusu ayrıştırılmış yeni bir millet algısıyla tanıştı.Özellikle son 10 yıldır Türk siyasetinin ve maalesef Türk siyasetçisinin en önemli azığı birbirine düşürülmüş, birbirine tahammül edemeyen seçmen kitleleri olmuş durumda. Siyasetçi, kendi seçmen kitlesini kendine bağlayabilmek için karşısında duran seçmen kitlesine alabildiğine saldırmakta ve bu saldırı siyasetin rutin bir hamlesi olarak telakki edilmekte. Dünya siyaset literatürü için olağan olmayan bu davranış biçiminin, Türk siyaseti için vaka-yı âdiyeden sayılması da işin trajik yönünü teşkil ediyor. Özelde Başbakan Erdoğan'ın siyaset yapma biçimi irdelendiğinde, gerçekten dünyada eşi benzeri olmayan bir tablo ile karşı karşıya kalıyoruz.TV programları, mitingleri, grup konuşmaları ve hatta yayınlanan tapeleri analiz edildiğinde Tayyip Erdoğan'ın beslendiği yegâne unsurun "kavga" ve "ötekileştirme" olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz. Bu analizimizi desteklemesi adına Tayyip Erdoğan'ın 11 buçuk yıllık devr-i iktidarını masaya yatıracak halimiz yok. Son birkaç önemli olaydaki davranış ve algılarını masaya yatırmamız kâfi gelecektir.Gezi olayları birçok sosyolog ve siyaset bilimcinin de vurguladığı üzere Türk milletinin uzunca bir süre ortaya koyamadığı toplumsal bir patlamayı işaret etmekte iken, Başbakan Erdoğan'ın bu olaylara karşı gösterdiği tepkiler olayın bu boyutunu kavramadığını, daha doğrusu kavramak istemediğini açıkça ortaya koymaktadır. Şöyle ki, bu olayları yatıştırması çok kolay iken ve başta kurmayları olmak üzere yakın çevresi tarafından da kendisine bu yönde salık verilmesine karşın, ısrarla tersini yapması Erdoğan'ın kafasında kurguladığı siyaset biçiminin icrasından başka bir şey değildi.Erdoğan'ın, "evdeki yüzde 50'yi zor tutuyorum" söylemi, ülkeler arası savaşta bile söylenmekten imtina edilecek düzeyde tehlikeli ve ciddi iç savaş potansiyeli barındıran cinsten bir söylemdi. Eğer bu süreç Türkiye'yi karıştıran, bölen tehlikeli bir sürece evrilmediyse burada Başbakan Erdoğan'ın zerrece dahli olmadığı gibi tam tersine bu itidal Başbakan Erdoğan'a rağmen sağlanmıştır. Burada da Türk milletinin bu tip oyunlardan geçmişten bu yana bizâr olmasının verdiği derin bir tecrübe yatmaktadır.Türk siyaset sahnesi liderlerin atışmalarına ve kavgalarına şahitlik etmiştir ancak hiçbir dönemde Başbakan Erdoğan'ın temsil ettiği kavga ve çatışma kültürü gerçekleşmemiştir. Geçmişte birbirine en ağır eleştirileri miting meydanlarında yapan liderler günü geldiğinde bir masa etrafında tartışabilecek kadar da olgun bir düşünceye sahiptiler. Ancak son 11 yılda Türkiye'de siyasilerin bırakın bir masa etrafında bir araya gelmelerini, neredeyse aynı anda bir vilayette miting yapamayacak noktaya gelinmiştir. Bunun da ötesinde o siyasi parti taraftarları da kahvede aynı masa etrafında siyaset tartışabilme düzeyinin çok çok uzağına maalesef itilmiştir. Özetle Türk siyaseti giderek kavga ve gerilimin kucağına oturtulmuş ve milletimiz arasındaki tahammül ve hoşgörü yok edilmeye yüz tutmuştur. Siyasetin gri tonları ustaca yok edilip, siyahla beyaz arasında tercihe zorlanan millet; miting meydanlarında "cibilliyet" tartışmalarından tutun da, insanların medeni durumlarının alay konusu haline getirildiği, mezhep ve din gibi hassas konuların ayağa düşürülerek hakaret malzemesi olarak kullanıldığı seviyeden yoksun bir düzleme mahkûm edildi. Din istismarı, tarihin hiçbir döneminde görmediği zirve noktaları test etti. Adeta miting meydanları Başbakan Erdoğan'ın diğer siyasi parti liderlerini "iman testine" tabi tuttuğu iman mahkemelerini dönüştürüldü. İslam dini, sadece Başbakan Erdoğan ve partisinin tekeline alınıp, onun dışında kalan tüm siyasi partiler İslam dışı gösterilerek, tarihin en ağır manipülasyonuna millet olarak üzülerek şahit oluyoruz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Emre Polat / diğer yazıları
- Çok özledim / 24.02.2021
- Trump’tan “dost” olmaz / 09.10.2019
- CHP’nin gafletini not ediyoruz / 02.10.2019
- Müteahhit devlet! / 30.09.2019
- Enkaz altında kaldılar / 28.09.2019
- IMF’ye koşa koşa giden muhalefet / 25.09.2019
- Hoş Geldin Atatürk / 22.11.2017
- Haydar Baş paniği ve Lozanda gizli madde yalanı / 26.04.2015
- Devletin vicdanı, kamunun vicdanını rahatlattı-2 / 30.04.2014
- Devletin vicdanı, kamunun vicdanını rahatlattı / 29.04.2014
- Trump’tan “dost” olmaz / 09.10.2019
- CHP’nin gafletini not ediyoruz / 02.10.2019
- Müteahhit devlet! / 30.09.2019
- Enkaz altında kaldılar / 28.09.2019
- IMF’ye koşa koşa giden muhalefet / 25.09.2019
- Hoş Geldin Atatürk / 22.11.2017
- Haydar Baş paniği ve Lozanda gizli madde yalanı / 26.04.2015
- Devletin vicdanı, kamunun vicdanını rahatlattı-2 / 30.04.2014
- Devletin vicdanı, kamunun vicdanını rahatlattı / 29.04.2014