Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın ABD'ye verdiği iki haftalık süre doldu. Önceki gün yapılan MGK toplantısını Türkiye'nin vereceği tepki ve atacağı adımlar noktasında takip ettim ama gördüğüm kadarıyla kamuoyuna yansıyan bir şey çıkmadı.
Önümüzdeki günlerde bazı adımlar atılabilir rezervini koyalım koymasına ama Türkiye Cumhuriyeti gibi ateş çemberi bir coğrafyada, jeostratejik ve jeokültürel olarak kilit noktada yer alan bir ülke, dünyanın süper gücü iddiasındaki bir devlete süre veriyorsa ve bu süre zarfında karşı taraf kılını kıpırdatmıyorsa süre bittiğinde bir şeyler yapılmalı.
Yapılmazsa ne olur?
Tek cümle ile devlet ciddiyetini kaybedersiniz.
Eminim Sayın Cumhurbaşkanı iki haftalık süreyi verirken, ABD'nin kılını kıpırdatmayacağı seçeneğini hesaba katmış ve yapılması gereken adımları "devlet adamları" ve "devlet aklı" ile istişare etmiştir.
Tam da ABD'ye verilen bu iki haftalık sürenin son haftasına denk gelen Amerika temaslarında Erdoğan ile yüz yüze görüşmeyerek tavrını net olarak belirleyen ABD'nin bölgemize dair hayır rüya görmediğini idrak ederek politika üretmeliyiz.
Hem sınırlarımızda hem de sınırlarımızın ötesinde, İsrail'e terör devleti kurmak adına, PKK terör örgütü bu terör devletinin silahlı gücü olarak en ağır silahlara mücehhez hale getiriliyor. Katil bir terör devletine katiller sürüsünden taşeron bir ordu teşekkül ediliyor.
Peki bunu kim yapıyor?
Dost diye, müttefik diye, stratejik ortak diye peşinden ayrılmadığımız Amerika.
O zaman evvela işe dostumuzu düşmanımızı tanıyarak başlamalıyız.
Hal böyle iken, iktidarın duruşu, pozisyonu ve açmazlarına dair her türlü yanlışı ortadayken, anamuhalefet cephesi bu konulara nasıl bakıyor?
Ekonomi alanında IMF'nin tek el hareketiyle koşa koşa giden CHP'nin, Türkiye'nin en can yakıcı meselelerinden olan dış politika, özelde de Suriye meselesine dair görüşlerinin neler olduğu önemli.
Geçtiğimiz günlerde CHP öncülüğünde bir Suriye konferansı tertip edildi.
Merakla bu konferansı ve açıklanan sonuç bildirgesini takip ettim. Yayınlanan sonuç bildirgesini okuduğumda tam bir hayal kırıklığı ile karşı karşıya kaldım.
Çünkü CHP de tıpkı Erdoğan hükümeti gibi dostumuzu düşmanımızı tefrik edememiş ya da bile isteye etmemişti.
CHP'nin Uluslararası Suriye Konferansı sonuç bildirgesinde yer alan şu tespiti dikkatle okuyalım lütfen:
"Bölgemizdeki ve bölge dışındaki siyasi aktörlerin büyük çoğunluğunun Suriye'deki krize barışçıl yollarla son verme gayreti içinde olduklarını memnuniyetle not ediyoruz."
Sonuç bildirgesinin tamamında Amerika'dan, Amerika'nın kurmaya çalıştığı terör devletinden ve bu terör devletinin ordusu PKK'dan hiç bahsetmeyen CHP, bölge aktörlerinin "barışçıl" niyetlerinden nasıl emin olabilmiştir.
Erdoğan hükümetini ABD ve tehlikeli emelleri konusunda çatır çatır eleştirmesi gereken CHP adeta havanda su dövmüştür.
Bir asır önce bu coğrafyayı ağızlarından salyalar akarak paylaşmaya çalışan devletlere karşı Milli Mücadele verip, hepsini gerisin geri kovalayan Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu CHP'yi yönetenler, bir asır sonra aynı emellerle coğrafyamıza üşüşen bu akbaba sürüsünü nasıl barış elçileri olarak görebilir?
Kimse kusura bakmasın ama coğrafyamıza çöken tehlikenin ya farkında değilsiniz ya da…
Neyse, biz şimdilik farkında olmadıklarını düşünerek uyarımızı yapalım.
Bugün Suriye'de ABD'nin yapmaya çalıştığı eylem ve emelin, 103 yıl önce Sykes Picot görüşmeleriyle Fransa ve İngiltere'nin yapmak istediklerinden hiçbir farkı yoktur.
Biz de, bu yalın gerçeğin farkında olmayan CHP'nin bu gafletini üzülerek not ediyoruz!
- Trump’tan “dost” olmaz / 09.10.2019
- CHP’nin gafletini not ediyoruz / 02.10.2019
- Müteahhit devlet! / 30.09.2019
- Enkaz altında kaldılar / 28.09.2019
- IMF’ye koşa koşa giden muhalefet / 25.09.2019
- Hoş Geldin Atatürk / 22.11.2017
- Haydar Baş paniği ve Lozanda gizli madde yalanı / 26.04.2015
- Devletin vicdanı, kamunun vicdanını rahatlattı-2 / 30.04.2014
- Devletin vicdanı, kamunun vicdanını rahatlattı / 29.04.2014