Samimi duygularımı ifade edeyim ki, ilk duyduğumda Zaytung haberi zannettim. TV ana haber bültenlerinde izleyinceye dek sosyal medya mizanseni bir parodi olarak algıladım.
Ama gerçekmiş!
Amerika'da çok önemli temaslar ve çok önemli bir konuşma yapan Sayın Cumhurbaşkanı, muhataplarına Türkiye'nin güvenli bölge planını aktarmış. Tüm medyada çarşaf çarşaf yayınlanan bu plana göre:
Türkiye'nin güneyi, Suriye'nin kuzeyine denk gelen bölgede 480 kilometre uzunluk, 30 kilometre derinlikte beşer bin nüfuslu 140 köy, otuzar bin nüfuslu 10 ilçe inşa edilecek. Bu yerleşim yerlerine (resimleri tek tek yayınlandı) 3+1 ve 1 dönüm (yani bin metrekare) bahçesi olan evler yapılacak. Hastane, okul, pazar yeri, cami, yollar, köprüler inşasıyla tam bir şehir ortaya çıkmış olacak. O bir dönüm bahçede de bölgeye yerleştirilecek Suriyeliler tarım faaliyetlerinde bulunacak.
Milyar dolarlar tutacak bu faaliyet için yabancı ülkelerden fonlar bulunması planlanırken, bu paralar geldiğinde inşaatı da Türkiye'nin çok değerli müteahhitleri yapacak. Bizdeki Suriyeliler de tıpış tıpış o bölgeye taşınıp, yeni hayatlarına başlamış olacak! Bu son cümle kulağa hoş geliyor ama…
İşbaşına geldiğinden bu yana Sayın Cumhurbaşkanımızın inşaata olan meylini, bayındırlık hizmetleriyle ilgili alakasını biliyoruz. Yapılanlar da ortada. Ama Türkiye'nin önümüzdeki yüzyıllık dönemde kaderini yakından ilgilendirecek çok önemli tarihsel ve stratejik geçmişe sahip dış politik bir mevzua Cumhurbaşkanımızın müteahhitlik nokta-i nazarından bakması gerçekten hayret-i mucip oldu.
İngiliz ve Fransızların bu coğrafyayı Sykes Picot dediğimiz görüşmelerle aralarında pay edip bir düzen kurmalarının üzerinden 103 yıl geçtikten sonra Amerika, Rusya, İsrail, Avrupa, İran ve tüm bölge ülkelerinin bir şekilde kafasını sokarak pozisyon aldığı, sahip olduğu dinamikler itibariyle 3. Dünya Savaşı çıkarma potansiyeli barındıran böyle önemli bir mevzua Ali Ağaoğlu, Mehmet Cengiz ve diğer müteahhitlerin de içinde olduğunu hayal ettiğimiz bir imar faaliyeti olarak bakmamız üzüntü verici.
Türkiye bir tarafta yanı başında PYD adı altında Büyük İsrail Devleti kurdurulurken, bir tarafta her türlü terör örgütü desteklenerek ülke iç savaş ve kaosa sürüklenme planları yapılırken alınması gereken pozisyon bu mu olmalıydı?
Hem Sayın Cumhurbaşkanının hem de diğer devlet yetkililerimizin sıklıkla ifade ettikleri "binlerce tır ağır silah PKK'ya veriliyor, yanı başımızda terör devleti kuruluyor" tespitinin tedbiri köy ve kasabalar kurmak mı olmalıydı?
Amerika'ya meydan okuyup verdiğiniz iki haftalık sürenin dolmasına birkaç gün kala açıkladığınız bu plan ile neyi gerçekleştirmeyi hedefliyorsunuz? Ne yani, süre dolduğunda iş makineleriyle gidip hafriyat alıp temel mi atacağız?
Türkiye, kendine ait olmayan toprak parçalarıyla ilgili müteahhitlik sevdasından vazgeçip bir an evvel bölge dinamiklerine uygun pozisyon almalıdır. Bölge öyle bir hale gelmiş ki, Rusya'nın, İran'ın, İsrail'in, ABD'nin her bir ülkenin kendi çıkarına uygun farklı bir hesap barındırdığı bir vasat ve bu hesaplarını hayata geçirmeye çalıştığı ciddi planları mevcuttur. Türkiye'nin bu noktada planı yoktur, bir şey yapmıyor demiyoruz. Tabi ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti büyük bir devlettir ve yaptıkları da, yapacakları da önemlidir. Afrin, Fırat Kalkanı gibi yapılanlar da ortadadır. Ama kamuoyunda farklı tepkilere neden olacak şekilde sabahtan akşama bu köy ve kasaba planının konuşulması hoş bir durum değildir.
İlle de bir imar ve müteahhitlik faaliyeti yapılacaksa, bu hizmet beklenen asıl depremin kırkta biri oranındaki 5.8'lik bir deprem ile Allah muhafaza yerle yeksan olacağı intibaı veren İstanbul için yapılsın. Depreme dayanıksız, altyapıdan yoksun, şehir planına uygun olmayan ve bırakın 2 milyon Suriyeliyi, 20 milyon öz be öz Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşını ilgilendiren bu şehri imar edelim. Kendi insanımıza bırakın bir dönümü, bırakın 300 metrekareyi, 100 metrekare ekebileceği bir alan verelim de, en azından pazardan alamadığı domates ve biberini kendi eksin. Milyonlarca evsiz insanımıza 3+1'e de gerek yok, 2+1 ev versek de yeter.
Türkiye, dış politikasını düşmanlarına danışıp onay alarak değil, geçmişine bakıp dersler çıkararak belirlemelidir.
- Trump’tan “dost” olmaz / 09.10.2019
- CHP’nin gafletini not ediyoruz / 02.10.2019
- Müteahhit devlet! / 30.09.2019
- Enkaz altında kaldılar / 28.09.2019
- IMF’ye koşa koşa giden muhalefet / 25.09.2019
- Hoş Geldin Atatürk / 22.11.2017
- Haydar Baş paniği ve Lozanda gizli madde yalanı / 26.04.2015
- Devletin vicdanı, kamunun vicdanını rahatlattı-2 / 30.04.2014
- Devletin vicdanı, kamunun vicdanını rahatlattı / 29.04.2014