Çağdaş toplumlarda gerçek demokrasiyi elde etmenin yegane çözüm yolunun parti, sınıf veya bir menfaat grubu olmayan bir iktidar aracının bulunmasındandır denir. O vakit halkı temsil eden bir iktidar aracı, şimdiki gibi halkın vekili değil, bizatihi "Halkın İktidarı" olması demektir... Ama bu hiçbir zaman gerçekleşmez.
Halbuki yüzyıllar boyunca, demokrasinin gerçek anlamıyla ideal maksadının "halkın kendi kendini yönetmesi" olduğu söylendi duruldu. Bütün düşünürler, politikacılar ve hukukçular burada hemfikir olmuşlar, ama bu anlamı gerçekleştirecek ne düzenliyici araç, ne de çözüm yolu bulmuşlardır...
Yine yüzyıllar boyunca ekonomik görüşlerden şunun veya bunun doğru yolda olduğu söylenmiştir hep... Ama dünyaya egemen olmaya çalışan Küresel Batılı güçlerin, kapitalizmi tek "çıkar yol" olarak empoze ettiği görülüyor. Kapitalizmin küreselleşme dediği şeyin aslında, Batının kendi menfaatlerine uygun, kendi uluslararası güvenliğini pekiştiren ve fakat bütün öteki (Batılı olmayan) ülke halklarını kendi sömürü kalkanı altına alması hali olduğu herkesin malumudur artık!
Çağdaş güçlerin empoze ettikleri ve bugüne kadar denenmiş her türlü uluslararası kurallar manzumelerinin, hep Batılı güç odakların yararına sonuçlar veren gelişmelere yol açmış olması boşuna değil... Her zaman "öteki" ülkenin kültürel yapısına, sosyo-ekonomik bünyesine, politik rejimine ve nihayet hukuki sistemine Batının sömürgeci değerleri kalıcı bir şekilde sızıyor. Hem bu işler çağın olmazsa olmaz mecburiyetiymiş gibi de, o ülkenin ekonomisinden kültürel değerlerine kadar istismar edilmesiyle yapılıyor...
Kısaca: Ticareti ve finansı serbestleştir, piyasanın fiyatları belirlemesine, uygun fiyatlar biçilmesine izin ver, enflasyonu sona erdir (makroekonomik istikrar) ve sonra özelleştir. Sonuçları her ne olursa olsun, hükümet demek artık demokratik olduğu oranda, halkın yoldan çekilmesi demektir. Demokrasi; halk dahil bu evrenin efendilerine engel olmayıp önünden çekilmesidir çünkü. Bunu dayatan küresel güçlerin kararları, kurdukları küresel düzende oldukça etkili ve başarılıdır... Anthony Giddins'le yapılan bir mülakatta bunu şu şekilde itiraf eder: "Küresel yıkım tehdidi gerçek bir tehdittir. Daha şimdiden yeryüzünün sistemine onarılmaz zararlar vermişisizdir, kim bilir?" (Modernliği Anlamlandırmak sf. 161 vd., C. Pierson/Alfa)
Kasıtlı olarak ülkenin değerleri gözden düşürülünce, ülkenin halkı gözden çıkarılınca, tabiatıyla adalet ayaklar altına alınır ve vatandaş her yönden cerahat alarak toplumu ayakta tutan kültürel, ekonomik, sosyal ve siyasi dinamikler parçalatılır. Ülkenin nesli Batıdan menkul değerlerle çağdaş uygarlık seviyesine vardığını sanırken, dramatik bir şekilde bütün istikbalini ayaklar altına almıştır ve bütün jenerasyonunu sömürüye kaptırmıştır artık...
Görülür ki, Batılı güçler demokrasiyi, insan hak ve hürriyetlerini, evrensel prensipleri, serbest piyasa ekonomisini ve en son ABD 11 Eylül olayı ile terörizmi sadece sömürü rejimlerinin yerleştirilmesi ve devam etmesi için kullandıkları bir bahanedir.. Batı, öteki milletlerden kendi geleneklerinden, tarihi köklerinden ve kültürel değerlerinden vazgeçip, hiçbir zaman ne olup olmadığı belli olmayan ve kurallarını kendisinin koyduğu -dikkat edin Batılı değil- Batının sömürmesine uygun değerlere geçmesini istemekle, zaten kendi dışındaki bütün halkların -fazla değil- mütevazi bir yaşama hakkını dahi fazla görerek cüretkâr biçimde küresel cadı kazanı içinde yok etmek istemektedir.
Halbuki yüzyıllar boyunca, demokrasinin gerçek anlamıyla ideal maksadının "halkın kendi kendini yönetmesi" olduğu söylendi duruldu. Bütün düşünürler, politikacılar ve hukukçular burada hemfikir olmuşlar, ama bu anlamı gerçekleştirecek ne düzenliyici araç, ne de çözüm yolu bulmuşlardır...
Yine yüzyıllar boyunca ekonomik görüşlerden şunun veya bunun doğru yolda olduğu söylenmiştir hep... Ama dünyaya egemen olmaya çalışan Küresel Batılı güçlerin, kapitalizmi tek "çıkar yol" olarak empoze ettiği görülüyor. Kapitalizmin küreselleşme dediği şeyin aslında, Batının kendi menfaatlerine uygun, kendi uluslararası güvenliğini pekiştiren ve fakat bütün öteki (Batılı olmayan) ülke halklarını kendi sömürü kalkanı altına alması hali olduğu herkesin malumudur artık!
Çağdaş güçlerin empoze ettikleri ve bugüne kadar denenmiş her türlü uluslararası kurallar manzumelerinin, hep Batılı güç odakların yararına sonuçlar veren gelişmelere yol açmış olması boşuna değil... Her zaman "öteki" ülkenin kültürel yapısına, sosyo-ekonomik bünyesine, politik rejimine ve nihayet hukuki sistemine Batının sömürgeci değerleri kalıcı bir şekilde sızıyor. Hem bu işler çağın olmazsa olmaz mecburiyetiymiş gibi de, o ülkenin ekonomisinden kültürel değerlerine kadar istismar edilmesiyle yapılıyor...
Kısaca: Ticareti ve finansı serbestleştir, piyasanın fiyatları belirlemesine, uygun fiyatlar biçilmesine izin ver, enflasyonu sona erdir (makroekonomik istikrar) ve sonra özelleştir. Sonuçları her ne olursa olsun, hükümet demek artık demokratik olduğu oranda, halkın yoldan çekilmesi demektir. Demokrasi; halk dahil bu evrenin efendilerine engel olmayıp önünden çekilmesidir çünkü. Bunu dayatan küresel güçlerin kararları, kurdukları küresel düzende oldukça etkili ve başarılıdır... Anthony Giddins'le yapılan bir mülakatta bunu şu şekilde itiraf eder: "Küresel yıkım tehdidi gerçek bir tehdittir. Daha şimdiden yeryüzünün sistemine onarılmaz zararlar vermişisizdir, kim bilir?" (Modernliği Anlamlandırmak sf. 161 vd., C. Pierson/Alfa)
Kasıtlı olarak ülkenin değerleri gözden düşürülünce, ülkenin halkı gözden çıkarılınca, tabiatıyla adalet ayaklar altına alınır ve vatandaş her yönden cerahat alarak toplumu ayakta tutan kültürel, ekonomik, sosyal ve siyasi dinamikler parçalatılır. Ülkenin nesli Batıdan menkul değerlerle çağdaş uygarlık seviyesine vardığını sanırken, dramatik bir şekilde bütün istikbalini ayaklar altına almıştır ve bütün jenerasyonunu sömürüye kaptırmıştır artık...
Görülür ki, Batılı güçler demokrasiyi, insan hak ve hürriyetlerini, evrensel prensipleri, serbest piyasa ekonomisini ve en son ABD 11 Eylül olayı ile terörizmi sadece sömürü rejimlerinin yerleştirilmesi ve devam etmesi için kullandıkları bir bahanedir.. Batı, öteki milletlerden kendi geleneklerinden, tarihi köklerinden ve kültürel değerlerinden vazgeçip, hiçbir zaman ne olup olmadığı belli olmayan ve kurallarını kendisinin koyduğu -dikkat edin Batılı değil- Batının sömürmesine uygun değerlere geçmesini istemekle, zaten kendi dışındaki bütün halkların -fazla değil- mütevazi bir yaşama hakkını dahi fazla görerek cüretkâr biçimde küresel cadı kazanı içinde yok etmek istemektedir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Adnan Ulutaş / diğer yazıları
- Bir medeniyetin iflası nedir bilir misin? / 23.07.2002
- Demokrasi kabusu / 17.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-II / 12.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-I / 11.07.2002
- Hangi zaman? / 10.07.2002
- Hangi ruh? / 09.07.2002
- Zulmün hukuku olmaz / 03.07.2002
- Batının ahlâksız hayatı! / 25.06.2002
- Avrupalaşma ihaneti / 19.06.2002
- Alçaklığın adı hukuk oldu! / 16.05.2002
- Demokrasi kabusu / 17.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-II / 12.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-I / 11.07.2002
- Hangi zaman? / 10.07.2002
- Hangi ruh? / 09.07.2002
- Zulmün hukuku olmaz / 03.07.2002
- Batının ahlâksız hayatı! / 25.06.2002
- Avrupalaşma ihaneti / 19.06.2002
- Alçaklığın adı hukuk oldu! / 16.05.2002