Irak tarafından yine de acaba son olarak bir büyük saldırı yapılacak mı? Acaba ne planlar ve stratejik hareketler gizleniyordu? Onlar ne zaman başlayacak diye herkes bekliyordu.
Ama hiç bir direnme olmadı. Bütün bekleyişler boşa gitti. Ne ses, ne seda vardı. Bağdat tamamıyla alındı. Yine de ne Saddam, ne de Muhafızları ve saray güçlerinden hiç bir haber yoktu ve olmadı da.
Bu sefer "Acaba Saddam'ın doğum yeri olan Tikrit'e mi sığındı?" dediler. Ama sonunda Tikrit de alındı ve oradan da Saddam çıkmadı. Şu anda, Saddam'ın kaybolması ve Bağdat'ın dirençsiz teslimi hakkında değişik mütalealar yapılmaktadır:
1. Acaba Saddam daha vakit varken kaçtı ve belirli bir ülkeye mi sığındı?
2. Acaba Saddam ABD temsilcileriyle anlaşma yaparak Bağdat'a karşılık kendi hayatını ve yakınlarının hayatlarını garantiye mi aldı?
3. Veya bütün bunlar bir nevi senaryo muydu? Aslında Saddam'ı destekleyen ve palazlandıran da zaten ABD'ydi. Şimdi de ABD'nin izni kadar kaldı ve diktatör rolü oynadı. Baş patronun müsaadesi bu kadardı. Ondan sonra gerçek hayata dönmek zorunda kaldı.
4. Veya bütün bunlar bir tarafa, Saddam bir yerlerde gizlenip saklanıyor durumda mıydı? Bakalım bu düşüncelerin hangisi gerçek olacak.
Irak'ın Kuzey kısmındaki durum ve Türkiye'nin (Kırmızı Hatları)
Daha savaş hazırlıkları yapılmaktayken Irak, ABD'ye karşı bir nevi gardını almış durumdaydı. Güneyde güvendiği Şii teşkilatlar ve askerler mevcuttu. Orasını iyi tahkim etmişti. Nitekim Basra, Umm Kasr ve Basra yarım adacığı, İngiltere güçlerine karşı günlerce hatta on günden fazla dayanmış ve kafa tutmuştu.
Irak'ın iki büyük ordusu ise, özel olarak Kerkük ve Musul'un muhafazası için ayrılmış bulunmaktaydı. Zaten esas büyük saldırı A planına göre kuzeyden bekleniyordu. Ama tezkere çıkmayınca planda değişiklik oldu ve kuzey kısmı 2. plana atılmış oldu.
İlk anlarda Bağdat düşene kadar onlarda kısmi direnme mevcuttu. O günlerde peşmergeler kuzeyde korkulu anlar yaşadılar. Ya bu iki ordu kuzeye saldırırsa onlar ne yapabilirlerdi? Ama bekledikleri olmadı. Sadece bazı ufak çatışmalar zuhur etti.
Güneyde ve özellikle Bağdat'ta direnç kesilince, onların da umutları kalmadı ve onlar da dirençsiz mevzilerini terk ettiler ama daha sonra onların da aniden sesleri kesildi ve yukarıdan hızla ilerleyen ve hiçbir dirençle karşılaşmayan silahlı Kürt ve muhalif gruplar Kerkük'e kadar hemen geliverdiler.
Silahlı Kürt gruplarının Kerkük'e girişleriyle birlikte, Kerkük'te bütün düzen altüst oldu. İdare çöktü. Düzen sarsıldı. Tam bir başıboşluk düzeni ve kaos oluşuverdi. Kimin ne yaptığı belli değildi. Her taraf yağmalanıyordu. Dükkanlar, evler, resmi daireler ve binalar saldırılarla dolup taşıyordu. Fakat burada bu yağmalama arasında sanki özel hedefler vardı;
- Tapu daireleri
- Vergi kayıtları bulunan vergi daireleri,
-Devlet daireleri, müzeler ve hastaneler,
-Bankalar ve özellikle merkez bankası,
Normal olarak bütün o bölgeler, bir zamanlar Osmanlı'nın toprakları olarak çoğunluğu Türkmen vatandaşlarımıza meskundu. Bölge mal ve mülk ile toprakların büyük bir kısmı da onların elindeydi. Bazı Kürt peşmergelerin özel olarak tapu dairelerini hedef almaları hususi bir mana taşımaktadır. Malların sahiplerinin kayıtlarının silinmesi ve yok edilmesi bu talan edilmelerin arka plandaki amaçlarıydı. Böylece yeniden kayıtlar yapıldığında yalan beyanlarla Kürtlerin Kerkük'te ekseriyeti sağlanmak isteniyordu. Kerkük'ten ve Musul'dan Türkmenlerin dışa atılması istekleri, planlı ve programlı bir şekilde daha ilk günden gerçekleşmekteydi. Ama birşeyi unutuyorlardı. O kayıtların, hem Bağdat merkezinde, hem de İstanbul'daki arşivlerde büyük bir kısmı bulunmaktadır. En azından biz öyle düşünüyoruz!
Ama hiç bir direnme olmadı. Bütün bekleyişler boşa gitti. Ne ses, ne seda vardı. Bağdat tamamıyla alındı. Yine de ne Saddam, ne de Muhafızları ve saray güçlerinden hiç bir haber yoktu ve olmadı da.
Bu sefer "Acaba Saddam'ın doğum yeri olan Tikrit'e mi sığındı?" dediler. Ama sonunda Tikrit de alındı ve oradan da Saddam çıkmadı. Şu anda, Saddam'ın kaybolması ve Bağdat'ın dirençsiz teslimi hakkında değişik mütalealar yapılmaktadır:
1. Acaba Saddam daha vakit varken kaçtı ve belirli bir ülkeye mi sığındı?
2. Acaba Saddam ABD temsilcileriyle anlaşma yaparak Bağdat'a karşılık kendi hayatını ve yakınlarının hayatlarını garantiye mi aldı?
3. Veya bütün bunlar bir nevi senaryo muydu? Aslında Saddam'ı destekleyen ve palazlandıran da zaten ABD'ydi. Şimdi de ABD'nin izni kadar kaldı ve diktatör rolü oynadı. Baş patronun müsaadesi bu kadardı. Ondan sonra gerçek hayata dönmek zorunda kaldı.
4. Veya bütün bunlar bir tarafa, Saddam bir yerlerde gizlenip saklanıyor durumda mıydı? Bakalım bu düşüncelerin hangisi gerçek olacak.
Irak'ın Kuzey kısmındaki durum ve Türkiye'nin (Kırmızı Hatları)
Daha savaş hazırlıkları yapılmaktayken Irak, ABD'ye karşı bir nevi gardını almış durumdaydı. Güneyde güvendiği Şii teşkilatlar ve askerler mevcuttu. Orasını iyi tahkim etmişti. Nitekim Basra, Umm Kasr ve Basra yarım adacığı, İngiltere güçlerine karşı günlerce hatta on günden fazla dayanmış ve kafa tutmuştu.
Irak'ın iki büyük ordusu ise, özel olarak Kerkük ve Musul'un muhafazası için ayrılmış bulunmaktaydı. Zaten esas büyük saldırı A planına göre kuzeyden bekleniyordu. Ama tezkere çıkmayınca planda değişiklik oldu ve kuzey kısmı 2. plana atılmış oldu.
İlk anlarda Bağdat düşene kadar onlarda kısmi direnme mevcuttu. O günlerde peşmergeler kuzeyde korkulu anlar yaşadılar. Ya bu iki ordu kuzeye saldırırsa onlar ne yapabilirlerdi? Ama bekledikleri olmadı. Sadece bazı ufak çatışmalar zuhur etti.
Güneyde ve özellikle Bağdat'ta direnç kesilince, onların da umutları kalmadı ve onlar da dirençsiz mevzilerini terk ettiler ama daha sonra onların da aniden sesleri kesildi ve yukarıdan hızla ilerleyen ve hiçbir dirençle karşılaşmayan silahlı Kürt ve muhalif gruplar Kerkük'e kadar hemen geliverdiler.
Silahlı Kürt gruplarının Kerkük'e girişleriyle birlikte, Kerkük'te bütün düzen altüst oldu. İdare çöktü. Düzen sarsıldı. Tam bir başıboşluk düzeni ve kaos oluşuverdi. Kimin ne yaptığı belli değildi. Her taraf yağmalanıyordu. Dükkanlar, evler, resmi daireler ve binalar saldırılarla dolup taşıyordu. Fakat burada bu yağmalama arasında sanki özel hedefler vardı;
- Tapu daireleri
- Vergi kayıtları bulunan vergi daireleri,
-Devlet daireleri, müzeler ve hastaneler,
-Bankalar ve özellikle merkez bankası,
Normal olarak bütün o bölgeler, bir zamanlar Osmanlı'nın toprakları olarak çoğunluğu Türkmen vatandaşlarımıza meskundu. Bölge mal ve mülk ile toprakların büyük bir kısmı da onların elindeydi. Bazı Kürt peşmergelerin özel olarak tapu dairelerini hedef almaları hususi bir mana taşımaktadır. Malların sahiplerinin kayıtlarının silinmesi ve yok edilmesi bu talan edilmelerin arka plandaki amaçlarıydı. Böylece yeniden kayıtlar yapıldığında yalan beyanlarla Kürtlerin Kerkük'te ekseriyeti sağlanmak isteniyordu. Kerkük'ten ve Musul'dan Türkmenlerin dışa atılması istekleri, planlı ve programlı bir şekilde daha ilk günden gerçekleşmekteydi. Ama birşeyi unutuyorlardı. O kayıtların, hem Bağdat merkezinde, hem de İstanbul'daki arşivlerde büyük bir kısmı bulunmaktadır. En azından biz öyle düşünüyoruz!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Cahit Babuna / diğer yazıları
- Batı kültüründe toplumsal çöküş -2- / 22.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006