"Dünya Temiz Hava Kongresi" bugün İstanbul'da başlıyor. Cuma günü de pek çok ülkede, iklim krizine dikkat çekmek için, "Küresel İklim Grevi" yapılacak. Yine bugün, Birleşmiş Milletler (BM) İklim Konferansı toplanıyor New York'ta.
Oysa; iklim eylemi, kongresi, konferansı derken gezegenimiz elden gidiyor. Sadece yapılan toplantılarda alınan kararlar ya da iklim eylemcilerinin çabası çare olamıyor kirliliğe.
Bugün de soluduğumuz havanın temiz olabilmesinin bilim ve teknoloji açısından değerlendirilmesi yapılacak, enerji senaryoları sunulacaktır. Ancak şu gerçeği de unutmayalım! Doğayı kirleten ve yok eden cehalettir.
Cehaletin fotoğrafını hecelediğimizde:
-İklim değişikliğinin varlığından bihaber olmak,
-Konuyu bilmekle beraber ne yapılabileceğini bilmeyerek,
-Ve konuyla ilgili tamamen yanlış bilgiye sahip olmaktır gördüklerimiz.
Önemsememek de işin cabası. İnsan doğasının bir gerçeği olarak, uzak ve geleceğe dair riskleri önemsemiyoruz… Bu göz ardı etme, çevreyi korumaya yönelik bir eylemin önüne geçiyor.
Kapitalist sistemin şartladığı beyinler, çevreci politikalar yerine dünyayı daha kirli hale getiren politikaların yanında görünüyor.
Cehaletin, kapitalizmin, aldırmazlığın, tepkisizliğin sarmalında yitip giden temiz çevre. Ve değişen iklim. Her yerde ve elbette Türkiye'de de: kavurucu orman yangınları, sel baskınları, sinsi kuraklık, tüm ülkede azalan yeraltı suları… Bunların hiçbiri rastlantı değil, münferit olay da değil. İklim değişiyor ve bu, ekmeğimizden suyumuza, hayatımızın her yönünü, her anını derinlemesine etkiliyor.
Anayasa'nın 56.maddesi "Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip" dese de, bu hükmün gereği için ne yapıldığı tartışma konusudur. Nitekim Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, İstanbul Üniversitesi Rektörlük binasında düzenlenen "2. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi"nde insanı yaşatmanın önemini vurgulamıştır.
Herkesin yaşanabilir temiz bir çevrede yaşama hakkı vardır. Bu hakkın sağlanması için çevreci politikaların üretilmesi gerekir. Sorumluluk ve yetki en başta siyasal iktidarda olmakla beraber, sivil toplum kuruluşlarına, üniversitelerimize, bilim insanlarımıza ve yurttaş olarak bireylerimize de iş düşmektedir. Doğa ile barışmalıyız.
21.yüzyılda gelişen bir insan hakları grubudur çevresel haklar. Buna ekolojik haklar da diyoruz. İnsanın bu hakları var da, doğal çevrenin yani doğanın hakları yok mu? Aslında doğanın korunması, insanca yaşamanın, sağlıklı çevrede yaşama hakkının garantisidir. Doğa ile denge kurabiliyorsak, barışı sağlamışız demektir.
Doğal varlıkları en doğru koruma, onlara dokunulmadan olmalı!
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023