Eski başbakanlardan Yıldırım Akbulut bir gazinoya gitmiş, sahnede müzik var, hemen sormuşlar, istediğiniz bir parça var mı, diye. Akbulut da "sabile" şarkısını istiyorum, demiş. Tabii sazendesi hanendesi seferber olmuş, şarkıyı bilen yok. Sonradan anlamışlar ki, başbakanın istediği şarkı, "Biz ayrılamayız/eller ayırsa bile, yıllar ayırsa bile, yollar ayırsa bile?"Tayyip Erdoğan ile Hakan Fidan da, şarkıda olduğu gibi, aynı bedende can gibiydiler, biz ayrılamayız diyorlar idi? ne olduysa, Davutoğlu Ahmet hoca aralarına karaçalı gibi girivermez mi? Eyvah ki, ne eyvah! Erdoğan'ın sır küpü çatlayıverdi. Fidan efendi görevinden ayrılıp AKP'den milletvekili aday adayı oldu ve Davutoğlu da bunu onaylayarak sır küpünü, çatlak matlak, bağrına basıverdi. Basmaz olaydı? Eski sevdalar görmezden gelinerek bir kenara atılır mıydı hiç. Hem de, 14 yıldır tek kişilik oyun projelerinin değişmez karakterine karşı, "ikimiz bir Fidan'ız" perdesinde karşı gelinir miydi? AKP'nin şahane bir oyuncu kadrosu vardı ama ne çare, yıllardır sahneye konulan oyunun gerçek karakteri tek kişilik olmasıydı. O tek kişi ki, oyunun metin yazarını, rejiyi, ekip dahil herkesi cebinden çıkarma hırsı içindeydi. Hakan Fidan'ın görevden ayrılmasını, aday adayı olmasını sindiremiyordu kendisine, hani beraber yürümüşlerdi bu yollarda, kendisine danışmadan nasıl yapmışlardı bu işi?! Seyirciler de şaşkınlık içindeydi; yoksa Davutoğlu Ahmet, gerçekten de, kendisi için uyarlanan kahramanlık türküsündeki Kiziroğlu'na mı özenmişti? Onun için mi, yıllardır sahnede olan tek kişilik oyunun anlı şanlı karakterine, Erdoğan'a karşı koyuyordu, onunla istişare dahi etmeden, boyundan büyük işlere kalkışıyordu.Saray kaçaktı ama oradan çıkış ve de kaçış yoktu Hükümet için. Apar topar saraya çağrılan Hükümet ve başı Davutoğlu, Erdoğan'dan ültimatomu yer yemez, o tek kişilik oyun, kara komediye dönüştü.Sil baştan? Fidan Hakan, aday adaylığını geri çekti, akabinde "Jet Fadıl"ı da sollayan bir hızla eski görevine, MİT Müsteşarlığı'na getiriliverdi. Kiziroğlu hışmıyla seyircileri kerizoğlu sananların buharlaşmasıydı oyunun son perdesi.Daha bitmedi, hiç bir şey olmamış gibi büyük bir pişkinlikle, Fidan'ın eski görevine dönmesine engel bir durum yoktur, diyebildi Davutoğlu.Yasal bir engel görünmese de işin ahlaki boyutuna sığmaz bu olay.Hukuki yönden tahlil ettiğimizde; ne Anayasa'da ne de başka bir yasada Cumhurbaşkanı'nın dokunulmazlığından söz edilir. Anayasa'nın 83. maddesine göre dokunulmazlık sadece TBMM üyeleri, yani milletvekilleri içindir. Cumhurbaşkanı için böyle bir düzenleme yoktur. Ancak uygulamada, yaşayan hukukta şu yaklaşım ve değerlendirme hâkimdir: Dokunulmazlık milletvekilleri için varsa, devletin en tepesindeki mevkide bulunan ve devleti temsil eden Cumhurbaşkanı'nın da dokunulmazlığı vardır, olması da gereklidir.Şimdi olayı Hakan Fidan'a getirelim: Milletvekili Seçimi Kanunu'nun 19. maddesine göre aday adaylığı için görevinden ayrılan subay ve astsubaylar, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne(TSK) dönemezler. Yine, Seçimlerle İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve TBMM XVIII. Dönem Milletvekili Genel Seçimi Hakkındaki Kanun'un 11. maddesine göre, subaylar, astsubaylar, hâkim ve savcılar ile yüksek yargı organı mensupları eski görevlerine dönemezler. Peki, niçin dönemezler? Sebebi; TSK siyasi değil, milli bir kurumdur ve buradaki görevinden ayrılıp siyasete soyunanlara tekrar görev verilmez, milli olan kuruma siyaset bulaştırılmaz. Hâkim ve savcılar ve yine Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay gibi yüksek yargı yerlerindeki yargı mensupları da eski görevlerine dönemez. Gerekçe de, askerlerinkine benzer. Hâkim ve savcılar Türk Ulusu adına karar veren, "kuvvetler ayrılığı" ilkesi gereği, siyasetten ayrı bağımsız mahkemelerin mensuplarıdır ve yüksek yargı için de bu geçerlidir. Bu kurumların da siyasi zemine kaymamaları için siyaseti tercih ederek görevden ayrılan mensuplarına kapıları kapamaları bundandır. Milletvekillerinin dokunulmazlığı varsa Cumhurbaşkanının da olsun derken; subay ve astsubayların, hâkim ve savcıların eski görevlerine dönememe gerekçeleri, adının başında "milli" sözcüğü bulunan MİT için neden geçerli olmasın? Bu kurumumuz da siyaset üstü ve milli olması gereken bir konuma sahiptir. Siyasete bulaşmış birinin bu kuruma tekrar dönmesi hukuka sığmadığı gibi, etik hiç değildir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023