2002 yılı bütçe rakamlarında 97 katrilyonluk giderin 45 katrilyonluk kısmının borçların faizine gideceğini bilmeyen yok. Maliye'nin açıkladığına göre yılın Ocak-Mart döneminde konsolide bütçeden harcanan miktar, 27 katrilyon 663.2 trilyon lira. Yılın ilk üç aylık harcama kaleminin 16 katrilyon 540 trilyon lirası ise borç faizine gitti.
Maliye Bakanı Sümer Oral, çaresizlik içinde sadece rakamları açıklamakla yetiniyor. Bir de, ekonomimizin "faiz prangası"na vurulduğunu ilk defa açıkça ifade ediyor.
Ötesi..? Ötesi berisi yok.
Teşhis, çare ve çözüm nerede? Ses yok.
Teşhisi IMF yapıyor, reçeteyi IMF yazıyor. Para musluğunun başında IMF duruyor.
Piyasa, likidite kıtlığıyla kıvranıyor. Oluşan boşluk, borçlarla kapatılmaya çalışılıyor. Faiz yükü kabardıkça kabarıyor. Hükümetin emisyona müdahale yetkisi yok; meşhur "Derviş yasaları"yla emisyon inisiyatifi IMF'nin elinde.
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) dışındaki tüm partiler ise, IMF huzurunda el-pençe divan durmuşlar. BTP'den gayrı programı, projesi, ekonomik çözümü olan bir Allah kulu yok. Var diyen beri gelsin.
BTP'nin parti programına aldığı Prof. Dr. Haydar Baş beyin Milli Ekonomi Modeli, ekonomiyi kıvrandıran faiz/borç prangasının nasıl kırılacağını açık ve net anlatıyor.
Köşemizin elverdiğince bir kısmını oradan takip edelim dilerseniz...
"Bugün ülkemizde vergi gelirlerinin tamamı, iç ve dış borçlarımızın faizlerini dahi karşılayamaz durumdadır. Ülkemiz yüksek faiz, enflasyon ve döviz üçgeni içinde bir darboğaz yaşamaktadır. Diğer ülkelerin piyasalarında tedavülde olan yerli para miktarı, milli gelirlerinin yüzde 30'u iken, bizde bu durum yüzde 2'ler civarındadır.
Ekonomideki bu açığı Merkez Bankası'nın kapatmasına karşı olanlar, bu işlevi bankaların görmesini veya dış borçlarla görülmesini istemektedirler. Piyasa için gerekli olan bu paranın yerini, dış borçların yanısıra çek ve kredi kartlarıyla bankaların bastığı adi paralar almıştır.
Merkez Bankası'nın para basmayarak boşalttığı alanda, bankalar kredi kartlarıyla (plastik para) ve çek hesaplarıyla adeta para üretmektedirler. Piyasada para yerine kullanılan bu araçlarla, bankalar, faiz işleterek yeni bir kazanç kapısı elde etmektedir. Bu şekilde bankalar, ekonomik hayatta önemli bir para kaynağı olarak stratejik konum kazanmaktadır.
Devlet, para basması gerekirken, borç yükünü çevirmek için yaptığı Hazine ihaleleriyle en büyük TL takipçisi olarak bankalara başvurmaktadır. Bankalar piyasada geçerli olan faiz rakamlarıyla mevduat toplamaktadır.
Başta devlet olmak üzere reel sektör ve bireyler, para ihtiyaçlarını yüksek faizle buralardan karşılamak zorunda kalmaktadır. Borç batağı içindeki devlet, 2002 yılı bütçe programında 42 katrilyon faiz ödeyeceğini tahmin etmektedir. Devlet vergi gelirlerinin tamamını, yani bütçenin yüzde 45'ini faize vermektedir.
IMF, Merkez Bankası'nın para basmasını yasakladığından, paraya ihtiyacı olan borçlu devlet Hazine ihaleleriyle TL'nin maliyetini kendi eliyle yükseltirken, parayla para kazanan ve devleti batağa sokan rantiye kesiminin işini kolaylaştırmaktadır. Bu sebeple geçen yıl en büyük beş yüz kurumun gelirlerinin yüzde 85'i faaliyet dışı gelirlerden (faizden) kazanılmıştır.
Devletin iç borçlanmalarla piyasada oluşturduğu faiz rakamı diğer kredi türlerine referans olmakta; böylece üretim yapmak için krediye ihtiyacı olan reel kesim, faizdeki kolay ve yüksek kazanca rağmen üretim yapmak isteyen firmalar darbe almaktadır. Zira paranın maliyeti yükselmektedir.
Ayrıca devlet, artan iç borç faizleri yüzünden katma değer üreten kesimden, yüksek vergi ve sigorta harçları olarak, rantiye kesimine gelir transferi yapmaktadır. Neticede Merkez Bankası, piyasasının ihtiyacı olan parayı basmadığı için; bankaların bastığı çek ve adi paralar ortaya çıkmıştır. Bu şekilde ortaya çıkan bu banka paralarının kullanımında, hem vadeli işlemler alışkanlık haline getirilerek, hem de verdiği kredilere faiz işletilerek piyasaya hakim maliyetli bir para ortaya çıkmaktadır.
Bu maliyetli para, reel sektöre kredi olarak gittiğinde, üretimin maliyetini arttırarak maliyet enflasyonuna sebep olmaktadır....
Devlet, piyasanın ihtiyacı olan emisyonu sağlamadığı için, ABD Merkez Bankası para basarak Türkiye'deki bu açığı gidermektedir. Bu yüzden ülkemizde milli paramızın yerini, yabancı para birimleri almıştır.
Öte yandan, şu anda devletin halktan topladığı verginin, borçların faizlerini ödeme dışında devlete hiç bir faydası yoktur..." (Prof. Dr. Haydar Baş, Milli Ekonomi Modeli ve Kalkınma Projeleri, üçüncü bölüm)
Özetle teşhis bu. Teşhis, çözüm ve tedavinin yarısıdır, derler.
Diğer yarısını da öğrenmek için hemen en yakınınızdaki BTP teşkilatına uğrayarak kendinize bir Milli Ekonomi Modeli kitapçığı edinin. Başucu kitaplarınızdan biri olsun bu.
Pranga nasıl kırılırmış bu kitapçıkta seyredin.
Maliye Bakanı Sümer Oral, çaresizlik içinde sadece rakamları açıklamakla yetiniyor. Bir de, ekonomimizin "faiz prangası"na vurulduğunu ilk defa açıkça ifade ediyor.
Ötesi..? Ötesi berisi yok.
Teşhis, çare ve çözüm nerede? Ses yok.
Teşhisi IMF yapıyor, reçeteyi IMF yazıyor. Para musluğunun başında IMF duruyor.
Piyasa, likidite kıtlığıyla kıvranıyor. Oluşan boşluk, borçlarla kapatılmaya çalışılıyor. Faiz yükü kabardıkça kabarıyor. Hükümetin emisyona müdahale yetkisi yok; meşhur "Derviş yasaları"yla emisyon inisiyatifi IMF'nin elinde.
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) dışındaki tüm partiler ise, IMF huzurunda el-pençe divan durmuşlar. BTP'den gayrı programı, projesi, ekonomik çözümü olan bir Allah kulu yok. Var diyen beri gelsin.
BTP'nin parti programına aldığı Prof. Dr. Haydar Baş beyin Milli Ekonomi Modeli, ekonomiyi kıvrandıran faiz/borç prangasının nasıl kırılacağını açık ve net anlatıyor.
Köşemizin elverdiğince bir kısmını oradan takip edelim dilerseniz...
"Bugün ülkemizde vergi gelirlerinin tamamı, iç ve dış borçlarımızın faizlerini dahi karşılayamaz durumdadır. Ülkemiz yüksek faiz, enflasyon ve döviz üçgeni içinde bir darboğaz yaşamaktadır. Diğer ülkelerin piyasalarında tedavülde olan yerli para miktarı, milli gelirlerinin yüzde 30'u iken, bizde bu durum yüzde 2'ler civarındadır.
Ekonomideki bu açığı Merkez Bankası'nın kapatmasına karşı olanlar, bu işlevi bankaların görmesini veya dış borçlarla görülmesini istemektedirler. Piyasa için gerekli olan bu paranın yerini, dış borçların yanısıra çek ve kredi kartlarıyla bankaların bastığı adi paralar almıştır.
Merkez Bankası'nın para basmayarak boşalttığı alanda, bankalar kredi kartlarıyla (plastik para) ve çek hesaplarıyla adeta para üretmektedirler. Piyasada para yerine kullanılan bu araçlarla, bankalar, faiz işleterek yeni bir kazanç kapısı elde etmektedir. Bu şekilde bankalar, ekonomik hayatta önemli bir para kaynağı olarak stratejik konum kazanmaktadır.
Devlet, para basması gerekirken, borç yükünü çevirmek için yaptığı Hazine ihaleleriyle en büyük TL takipçisi olarak bankalara başvurmaktadır. Bankalar piyasada geçerli olan faiz rakamlarıyla mevduat toplamaktadır.
Başta devlet olmak üzere reel sektör ve bireyler, para ihtiyaçlarını yüksek faizle buralardan karşılamak zorunda kalmaktadır. Borç batağı içindeki devlet, 2002 yılı bütçe programında 42 katrilyon faiz ödeyeceğini tahmin etmektedir. Devlet vergi gelirlerinin tamamını, yani bütçenin yüzde 45'ini faize vermektedir.
IMF, Merkez Bankası'nın para basmasını yasakladığından, paraya ihtiyacı olan borçlu devlet Hazine ihaleleriyle TL'nin maliyetini kendi eliyle yükseltirken, parayla para kazanan ve devleti batağa sokan rantiye kesiminin işini kolaylaştırmaktadır. Bu sebeple geçen yıl en büyük beş yüz kurumun gelirlerinin yüzde 85'i faaliyet dışı gelirlerden (faizden) kazanılmıştır.
Devletin iç borçlanmalarla piyasada oluşturduğu faiz rakamı diğer kredi türlerine referans olmakta; böylece üretim yapmak için krediye ihtiyacı olan reel kesim, faizdeki kolay ve yüksek kazanca rağmen üretim yapmak isteyen firmalar darbe almaktadır. Zira paranın maliyeti yükselmektedir.
Ayrıca devlet, artan iç borç faizleri yüzünden katma değer üreten kesimden, yüksek vergi ve sigorta harçları olarak, rantiye kesimine gelir transferi yapmaktadır. Neticede Merkez Bankası, piyasasının ihtiyacı olan parayı basmadığı için; bankaların bastığı çek ve adi paralar ortaya çıkmıştır. Bu şekilde ortaya çıkan bu banka paralarının kullanımında, hem vadeli işlemler alışkanlık haline getirilerek, hem de verdiği kredilere faiz işletilerek piyasaya hakim maliyetli bir para ortaya çıkmaktadır.
Bu maliyetli para, reel sektöre kredi olarak gittiğinde, üretimin maliyetini arttırarak maliyet enflasyonuna sebep olmaktadır....
Devlet, piyasanın ihtiyacı olan emisyonu sağlamadığı için, ABD Merkez Bankası para basarak Türkiye'deki bu açığı gidermektedir. Bu yüzden ülkemizde milli paramızın yerini, yabancı para birimleri almıştır.
Öte yandan, şu anda devletin halktan topladığı verginin, borçların faizlerini ödeme dışında devlete hiç bir faydası yoktur..." (Prof. Dr. Haydar Baş, Milli Ekonomi Modeli ve Kalkınma Projeleri, üçüncü bölüm)
Özetle teşhis bu. Teşhis, çözüm ve tedavinin yarısıdır, derler.
Diğer yarısını da öğrenmek için hemen en yakınınızdaki BTP teşkilatına uğrayarak kendinize bir Milli Ekonomi Modeli kitapçığı edinin. Başucu kitaplarınızdan biri olsun bu.
Pranga nasıl kırılırmış bu kitapçıkta seyredin.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019