Cenab-ı Hak, Şura suresi 23. ayette şöyle buyurmaktadır:
“De ki, Ben bu (peygamberliğimi tebliğe) karşılık Ehl-i Beytime sevgiden başka sizden hiçbir ücret istemiyorum.”
Ehl-i Beyti sevmek bu kadar önemli… Ehl-i Beyti sevmemizi bizzat Cenab-ı Hak istiyor ve Peygamber Efendimize de, “bunu Mü’minlerden iste” diyor.
Ehl-i Beyti sevmenin karşılığı da oldukça dikkat çekici, Peygamber Efendimizin bütün hayatını adadığı peygamberliğini tebliğe karşılık olarak…
Peki, sevmemizin bu kadar önemli olduğu Ehl-i Beyt kimlerden oluşmaktadır. Birilerinin iddia ettiği gibi Peygamberimizin hanımları mıdır, tüm yakınlarını kapsıyor mu, yoksa hususi bir anlamı mı var?
Dini konularda, kelimelerden yola çıkarak ya da insanların bazılarının o kelimelere yüklediği anlamlardan yola çıkarak hükümler verilmez.
Önemli olan o kelimelere Cenab-ı Hakk’ın ve O’nun Habibi’nin yüklediği anlamdır.
Örneğin Kur’an’da geçen “salat “kelimesi, kelime anlamı olarak “dua” anlamına gelmektedir. Ama “salat” kelimesine Cenab-ı Hakk’ın ve Peygamber Efendimizin yüklediği mana “namaz”dır. “Biz Kur’an’ı aklımızla çözeriz” diyen aklıevveller en temel ibadetleri bile sadece Kur’an’a bakarak çıkartamazlar.
Bu izahlardan sonra gelin Peygamber Efendimizin (SAV) “Ehl-i Beyt”e yüklediği anlamı bizzat O’nun ifadelerinden anlamaya çalışalım.
Önemli bir Ehl-i Sünnet kaynağı olan Sünen-i Tirmizi’nin 5. cildinin 663. sayfasında kimlerin Ehl-i Beyt olduğu kimlerin ise olamadığını açıkça gösteren şöyle bir hadis-i şerif vardır:
Peygamber Efendimizin (SAV) üvey oğlu Ömer b. Ebi Seleme der ki: “Ahzab Suresi’nin 33. ayet-i celilesi Ümmi Seleme’nin evinde nazil oldu. Peygamber aleyhisselam Fatıma’yı, Hasan’ı, Hüseyin’i çağırdı. Onlara bir örtü örttü. O sırada Ali, arkada, geride bulunuyordu. Onu da bir başka örtü ile örttü. Sonra da ‘Allah’ım bunlar benim Ehl-i Beyt’imdir. Bunlardan günah kirini gider, tertemiz yap’ diyerek dua etti.
Ümmi Seleme, ‘Ya Nebiyyallah! Ben de onlarla birlikte miyim?’ diye sordu. Hz. Resulullah (SAV) ona ‘sen yerindesin ve bana hayırlısın’ buyurdu”
Dikkat ediniz, Peygamber Efendimiz (SAV) Hz. Fatıma’nın, Hz. Hasan’ın ve Hz. Hüseyin’in üzerini örtüyle örtüyor. Aynı ortamda Peygamberimizin hanımlarından Ümmü Seleme annemiz ve geride de Hz. Ali Efendimiz var.
Hz. Ali herhangi bir şey dememesine rağmen Allah Resulü O’nun da üstünü örtüp Ehl-i Beyt dairesi içine alıyor, fakat Ümmü Seleme bizzat talep etmesine rağmen onu dahil etmiyor.
Demek ki Ehl-i Beyt, orada bulunan ya da bulunmayan Peygamber hanımlarını kapsamıyor. Eğer Ehl-i Beyt Peygamberimizin tüm yakınlarını kapsamış olsaydı, Peygamber Efendimiz neden bir örtüyle Ehl-i Beyt’in sınırlarını belirleme ihtiyacı duysun?
Ehl-i Beyt’i Cenab-ı Hakk’ın ve Peygamber Efendimizin ifadeleriyle belirttikten sonra Onları sevmenin ne anlama geldiğini ifade etmeye çalışalım.
Yine Sünni bir kaynak olan Sünen-i Nesai’de –ki Kütübü Sitte’nin eserlerindendir- bu noktada çok önemli bir hadis var: “Ya Ali, Seni ancak Mü’min olan sever. Senden, başkası değil, ancak münafık olan nefret eder.” (Nesai, Sünen, VII, 115-116)
Bu dini hakikatlerden yola çıkarak, baştan sona Ehl-i Beyt sevgisiyle yoğrulmuş Prof. Dr. Haydar Baş’ın Ehl-i Beyt külliyatına yönelik ithamlarda bulunan, asıl hedefleri de Ehl-i Beyt olanların halini varın siz değerlendirin.
“De ki, Ben bu (peygamberliğimi tebliğe) karşılık Ehl-i Beytime sevgiden başka sizden hiçbir ücret istemiyorum.”
Ehl-i Beyti sevmek bu kadar önemli… Ehl-i Beyti sevmemizi bizzat Cenab-ı Hak istiyor ve Peygamber Efendimize de, “bunu Mü’minlerden iste” diyor.
Ehl-i Beyti sevmenin karşılığı da oldukça dikkat çekici, Peygamber Efendimizin bütün hayatını adadığı peygamberliğini tebliğe karşılık olarak…
Peki, sevmemizin bu kadar önemli olduğu Ehl-i Beyt kimlerden oluşmaktadır. Birilerinin iddia ettiği gibi Peygamberimizin hanımları mıdır, tüm yakınlarını kapsıyor mu, yoksa hususi bir anlamı mı var?
Dini konularda, kelimelerden yola çıkarak ya da insanların bazılarının o kelimelere yüklediği anlamlardan yola çıkarak hükümler verilmez.
Önemli olan o kelimelere Cenab-ı Hakk’ın ve O’nun Habibi’nin yüklediği anlamdır.
Örneğin Kur’an’da geçen “salat “kelimesi, kelime anlamı olarak “dua” anlamına gelmektedir. Ama “salat” kelimesine Cenab-ı Hakk’ın ve Peygamber Efendimizin yüklediği mana “namaz”dır. “Biz Kur’an’ı aklımızla çözeriz” diyen aklıevveller en temel ibadetleri bile sadece Kur’an’a bakarak çıkartamazlar.
Bu izahlardan sonra gelin Peygamber Efendimizin (SAV) “Ehl-i Beyt”e yüklediği anlamı bizzat O’nun ifadelerinden anlamaya çalışalım.
Önemli bir Ehl-i Sünnet kaynağı olan Sünen-i Tirmizi’nin 5. cildinin 663. sayfasında kimlerin Ehl-i Beyt olduğu kimlerin ise olamadığını açıkça gösteren şöyle bir hadis-i şerif vardır:
Peygamber Efendimizin (SAV) üvey oğlu Ömer b. Ebi Seleme der ki: “Ahzab Suresi’nin 33. ayet-i celilesi Ümmi Seleme’nin evinde nazil oldu. Peygamber aleyhisselam Fatıma’yı, Hasan’ı, Hüseyin’i çağırdı. Onlara bir örtü örttü. O sırada Ali, arkada, geride bulunuyordu. Onu da bir başka örtü ile örttü. Sonra da ‘Allah’ım bunlar benim Ehl-i Beyt’imdir. Bunlardan günah kirini gider, tertemiz yap’ diyerek dua etti.
Ümmi Seleme, ‘Ya Nebiyyallah! Ben de onlarla birlikte miyim?’ diye sordu. Hz. Resulullah (SAV) ona ‘sen yerindesin ve bana hayırlısın’ buyurdu”
Dikkat ediniz, Peygamber Efendimiz (SAV) Hz. Fatıma’nın, Hz. Hasan’ın ve Hz. Hüseyin’in üzerini örtüyle örtüyor. Aynı ortamda Peygamberimizin hanımlarından Ümmü Seleme annemiz ve geride de Hz. Ali Efendimiz var.
Hz. Ali herhangi bir şey dememesine rağmen Allah Resulü O’nun da üstünü örtüp Ehl-i Beyt dairesi içine alıyor, fakat Ümmü Seleme bizzat talep etmesine rağmen onu dahil etmiyor.
Demek ki Ehl-i Beyt, orada bulunan ya da bulunmayan Peygamber hanımlarını kapsamıyor. Eğer Ehl-i Beyt Peygamberimizin tüm yakınlarını kapsamış olsaydı, Peygamber Efendimiz neden bir örtüyle Ehl-i Beyt’in sınırlarını belirleme ihtiyacı duysun?
Ehl-i Beyt’i Cenab-ı Hakk’ın ve Peygamber Efendimizin ifadeleriyle belirttikten sonra Onları sevmenin ne anlama geldiğini ifade etmeye çalışalım.
Yine Sünni bir kaynak olan Sünen-i Nesai’de –ki Kütübü Sitte’nin eserlerindendir- bu noktada çok önemli bir hadis var: “Ya Ali, Seni ancak Mü’min olan sever. Senden, başkası değil, ancak münafık olan nefret eder.” (Nesai, Sünen, VII, 115-116)
Bu dini hakikatlerden yola çıkarak, baştan sona Ehl-i Beyt sevgisiyle yoğrulmuş Prof. Dr. Haydar Baş’ın Ehl-i Beyt külliyatına yönelik ithamlarda bulunan, asıl hedefleri de Ehl-i Beyt olanların halini varın siz değerlendirin.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025