Gıda güvenliği, özellikle de stratejik bir konumda bulunan ülkemiz için olmazsa olmaz bir meseledir.
Hatta Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantılarında ele alınması gereken bir ulusal güvenlik meselesidir.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın şu sözleri konunun önemini çok güzel özetlemektedir: "Topsuz tüfeksiz savaşılabilir ama ekmeksiz, buğdaysız asla…"
Uyguladığımız bağımlı politikalar sebebiyle maalesef tarımımız da bitme noktasına geldi, hayvancılığımız da…
Çünkü bağımlı olduğumuz iradelerin birinci planda bizleri pazar yapma, ikinci ve asıl planda ise vatan topraklarımızı ele geçirme hedefleri var.
Büyük Ortadoğu Projesi, büyük İsrail devleti projesi, Arzı Mevut hesapları, Şark Meselesi, Ermenistan, Kürdistan projeleri ve daha niceleri her ne kadar maşalar faklı da olsa Batılı güçlerin ülkemiz üzerinde olan menfur işgal projeleridir. Bu kadar kirli hesabın döndüğü bu stratejik topraklarda, özellikle de tarım ve hayvancılık konusunda kendi kendine yeten bir ülke olmak elbette ki stratejik hedefimiz olmalıdır.
Cumhuriyetimizi kuran Mustafa Kemal Atatürk, bu gerçeği görmüş, bu sebeple yerli tarım ve hayvancılığa çok önem vermiştir.
Kurtuluş Savaşı'ndan hemen sonraki dönemde ekonominin her sahasında olduğu gibi tarım ve hayvancılık sahasında da ciddi sıkıntılar vardı.
Üst üste yaşanan savaşlar ve işgallerden dolayı genç nüfusunu büyük oranda kaybetmiş olan milletimiz yaşlı ve hasta…
Tarım teknikleri son derece geri…
Teknik eleman sayısı çok az…
Gübre kullanımı ve zararlılarla mücadele neredeyse yok… Ekim elle yapılıyor.
Tarımsal üretim halkı besleyemez durumda…
Nüfusun çoğunluğu kırsalda yaşıyor (13,6 milyon nüfusun, 10,3 milyonu kırsalda) ancak ülke sağlıklı bir tarım üretimi olmadığı için karnını dahi doyuramıyor.
Atatürk sadece düşmanla mücadele etmedi, işte bu olumsuz koşulları mükemmel bir hale dönüştürmek için de büyük bir mücadele verdi ve başardı.
Çiftçiyi toprak sahibi yaptı. Çiftçilerin borca saplanmaması için avans sistemini getirdi.
Çiftçilerin kooperatifleşip güç birliği yapmalarını sağladı. Onları eğitti.
Örnek ziraat işletmeleri kurdu.
Araştırma istasyonları ve enstitüleri açarak tohumluk ve damızlık üretti.
Tarım ve hayvancılıkta devlet desteğini kanunlarla güvence altına aldı.
Tarımsal arazilerin talanını engellemek için Köy Kanunu gibi kanunlar çıkardı.
Tarıma yeni teknolojiler getirdi.
Tarıma dayalı sanayi ile tarım üretiminin önünü açtı.
Bol, bereketli ve düşük maliyetli üretim için her türlü devlet imkanını çiftçilere açtı.
Tarımsal girdiler imkanlar çerçevesinde parasız dağıtıldı. 1926'da çıkartılan 852 sayılı yasa ile traktör kullanan çiftçilere mali ve teknik destekler sağlandı.
1923-1929 yıllarında Tarımda yıllık Büyüme Hızı yüzde 8,9 olarak gerçekleştirildi. Bu dönemde Milli Gelir Büyüme hızı yüzde 8,6 idi. Dünyada ekonomide Büyük Buhran'ın yaşandığı 1930-1939 yıllarında bile Tarımda Yıllık Büyüme Hızı'mız yüzde 5,1 oldu.
Atatürk'ün yüzde 100 yerli olan bu tarım politikaları neticesinde gerçekleştirilen tarımsal büyüme, bugünkü siyasilerimizin açıkladığı gibi hormonlu bir büyüme değildir.
Neticede bu büyüme ile bu üretimlerle Osmanlı'dan kalan borçlar temizlenmiştir.
Atatürk'ün milli hamleleri maalesef vefatından sonraki dönemde göz ardı edildi, yeniden, Osmanlı'nın uygulayarak battığı Batı'ya bağımlı hale geldiği politikalara dönüş yaptık. Bunun neticesinde bugün geldiğimiz noktada, dün üretebildiğimiz her türlü tarımsal ve hayvansal ürünü dışarıdan ithal eder duruma düştük.
Hem de 2005 yılından bu yana elimizde Atatürk'ün ayak izlerine basarak yürüyen Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli (MEM) gibi dahiyane bir çözüm olmasına rağmen…
İçimizdeki hazinenin kıymetini bilmezsek, geleceğimiz nokta budur...
Bakın, Prof. Dr. Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'ni 2006 yılından bu yana uygulayan Rusya tarımda ne noktaya geldi? Bir dönem dünya buğday ihracatının lideri ABD idi, Rusya MEM'in tarım projeleriyle ABD'yi buğdayda da geride bıraktı.
Rusya'nın 2018-2019 tarım yılının (1 Temmuz-2018-30 Haziran 2019) sonuçlarına göre, Rusya buğday ihracatı alanında ABD, Avrupa ülkeleri ve Kanada'yı geride bırakarak dünya liderliğini korudu. Rusya 2017-2018 döneminde 43,3 milyon tonluk tahıl, 35,2 milyon tonluk buğday ihracatıyla dünya birinciliğini ABD'den almıştı.
Buğday ihracatında ABD'nin payı 25,5 milyon ton, AB'nin 24 milyon ton, Kanada'nın ise 24,5 milyon ton…
Bir güncel veri de Moskova merkezli tahıl piyasası analiz şirketi ProZerno'dan…
Buna göre, Rusya Temmuz ayında 3 milyon 774 bin ton tahıl ihraç etti. Bunun 2 milyon 935 bin tonu buğday…
Şimdi sıkı durun, şirketin raporuna göre, Rusya'dan Temmuz ayında en fazla ithalat yapan ülke Türkiye oldu. 968,4 bin ton buğday, 20,2 bin ton mısır olmak üzere toplam 1 milyon ton tahıl ithal ettik. Buğdayın anavatanı olan ülkemizin geldiği durum da bu…
MEM'i uygulayan Rusya'ya bir bakın, bir de MEM'i görmezden gelen Türkiye'ye bakın…
Biri çölken vahalaşıyor, diğeri vaha iken çölleşiyor.
- Bir daha 6 Şubat’ları yaşamamak için… / 07.02.2025
- Ahmed Şara’nın Türkiye ziyareti ne anlama geliyor? / 05.02.2025
- Yatırımcılar, ‘demokrasi’ ve ‘hukuk’ arar / 04.02.2025
- Türkiye’de tarım BTP ile zirveye ulaşır / 01.02.2025
- İsrail, işgallerini kalıcı hale getirmeye çalışıyor / 31.01.2025
- Trump hızlı başladı; ne değişecek? / 29.01.2025
- İnsan bozulunca, her şey bozuluyor / 28.01.2025
- Gazze’deki ateşkes ABD’ye mi emanet? / 25.01.2025
- Kartalkaya’da yüreğimiz yandı / 24.01.2025