ABD'nin yeniden seçilen başkanı Donald Trump, peş peşe aldığı kararlarla oldukça hızlı başladı. Bugün başkanlık koltuğuna oturuşunun 9'uncu günü ama baya bir değişikliğe imza attı. Esasen genel olarak baktığımızda küresel bir güç olan ABD'deki iktidar değişimlerinde temel hedeflerde bir değişim olmuyor, değişim bu hedeflere ulaşmadaki yöntemlerde oluyor.
Önceki Trump dönemini hatırlayalım; ticaret savaşlarının yaşandığı, ülkelere yaptırımların uygulandığı, hedeflere savaşlarla değil de diplomatik mücadelelerle ulaşılmaya çalışıldığı bir dönem olmuştu. Biden dönemi ise, Ukrayna-Rusya savaşı, İsrail'in Gazze ve Lübnan işgali gibi tüm dünyayı etkileyen sıcak çatışmalara sahne oldu. Her iki dönemde de ABD'nin hakimiyet mücadelesi, dünyaya yön verme politikaları, Büyük Ortadoğu Projesi, rakiplerini zayıflatma stratejileri, enerji ve hammadde kaynaklarına hükmetme adımları devam etti.
Örneğin, ABD'nin İsrail politikası. Trump döneminde, Arap ülkelerinin İsrail ile Abraham anlaşmaları imzalaması sağlanarak, İsrail'in bölgedeki varlığı güçlendirilmiş oldu. Ayrıca Trump, Kudüs'ün İsrail'in başkenti olduğu tanıyan ilk ABD başkanı oldu. Golan Tepeleri'nin de İsrail toprağı olduğunu da resmen tanıdı ve daha niceleri.
Biden döneminde ise, İsrail'in katliam boyutu ön plana çıkartıldı. Bu katliamlar için ABD her türlü finansal, askeri ve diplomatik desteğini sundu. İsrail, Gazze, Batı Şeria, Lübnan ve Suriye'de işgal alanını genişletti. Şimdi de yeni Trump döneminde bu katliamla işgal edilen toprakların diplomatik yollarla ilhak adımları atılacak. Trump yaptığı açıklamalarda bunun sinyallerini vermişti. Hatta Gazzelilerin Mısır ve Ürdün'e sürülmesi çağrısı da bunun bir planı. Kendisine, "Bu geçici mi, kalıcı mı?" diye sorulduğunda "Kalıcı da olabilir" cevabını verdi.
Örneğin Rusya politikası… Trump döneminde Rusya ile iyi ilişkiler kuruluyormuş gibi yapılıp, Çin yalnızlaştırılmaya çalışıldı. Böylece asıl hedef ABD'nin dünya hakimiyetine ciddi zarar veren BRICS birliğinin dağıtılmasıydı. Ama ilk dönem tam istediği gibi de olmadı. Biden döneminde ise, Rusya Ukrayna ile savaşa çekilerek meşgul edilirken, Çin ise Tayvan ile sıcak gerilime sürüklenmeye çalışıldı. Bu dönemde Rusya ciddi manada zarar gördü ama ayakta durmayı da başarabildi.
Şimdi yeni Trump döneminde, Rusya-Ukrayna gerilimi yine düşürülüp, Çin'e ve diğer BRICS devletlerine, yalnızlaştırma ve yaptırım politikalarıyla zarar verilmeye çalışılacak. Bunun sinyalleri de gelmeye başladı bile.
Trump, Florida eyaletinin Miami kentinde düzenlenen ve Kongre'deki Cumhuriyetçilerin bir araya geldiği parti buluşmasında tarife politikalarına ilişkin açıklama yaptı. ABD'ye ekonomi alanında zarar veren ülkelere yüksek tarife uygulayacağını ve ABD'ye öncelik vermek istediğini belirten Trump, bu ülkeler arasında Çin, Hindistan ve Brezilya gibi ülkelerin yer aldığını söyledi.
"Adil bir sistemle yatırımların ülke kasasına akacağını" aktaran Trump, "Önce Amerika ekonomik modeliyle diğer ülkelere uygulanan tarifeler artarken Amerikalı işçiler ve şirketlerin ödediği vergi azalacak, çok sayıda iş imkanı ve fabrikalar ülkeye dönecek" dedi.
Trump, firma sahiplerine de seslenerek "Eğer vergi veya tarife ödemek istemiyorsanız fabrikanızı Amerika'da kurmanız gerekiyor" uyarısında bulundu.
Dikkat ederseniz, yüksek tarife uygulayacağı ülkeler içinde BRICS devletlerinden Çin, Hindistan ve Brezilya sayılıyor. Bu da BRICS'i dağıtma hedefinin bir parçası.
Trump döneminin yaptırım baskılarından Türkiye ekonomisi de nasibini alacak şüphesiz. ABD merkezli, "korumacı" bir ekonomi uygulamaya çalışan Trump döneminde elbette ki kırılgan bir ekonomiye sahip Türkiye de zarar görecek.
Esasen Biden dönemi ya da Trump dönemi hiç fark etmez, Türkiye'nin, ekonomi gemisini sağlıklı bir şekilde bu çalkantılı dünya sahnesinde emin bir şekilde yüzdürebileceği mükemmel bir ekonomik sistem var. O da Bağımsız Türkiye Partisi'nin parti programında olan Prof. Dr. Haydar Baş'a ait Milli Ekonomi Modeli'dir.
Bu eşsiz model birçok ülke tarafından projeleri uygulanmış ve olumlu neticeleri görülmüş olan bir modeldir. Örneğin 2008 yılında küresel kriz şartlarında, Milli Ekonomi Modeli'nin tüketim teşvik projelerini başta ABD olmak üzere 120'yi aşkın ülke uygulamıştır. Covid-19 pandemisinde de birçok Batı ülkesi modelin projelerini hayata geçirmiştir.
Trump'ın devletçi yaklaşımı, "ABD dolarını devlet basmalı" duruşu ve korumacı politikalarının temelinde de Milli Ekonomi Modeli'nin devletçi yaklaşımı vardır.
BTP lideri Hüseyin Baş, Gaziantep'te yaptığı konuşmada bu konuya değinerek şu tespitleri yapmıştı:
"Amerika bile bugün Milli Ekonomi Modeli'ni uygulamaya çalışıyor. Türkiye neden hala altı oyulmuş neoliberal kapitalist mantıkla hareket etmeye çalışıyor? Bizim elimizde Milli Ekonomi Modeli gibi bütün dünyayı sarmış ve bütün dünyada bir karşılık bulmuş, devletlerin uygulamaya çalıştığı çok ender rastlanabilecek nadide bir mantık var. Parayı üretmek, finansal piyasalara hakim olmak ve devletçi bir mantıkla neyi kazanacağız? Bir; sürekli büyüme, iki; tam istihdam ve üç; gelir adaleti."
"Amerika'da Federal Reserve dediğimiz parayı üreten bir kurum var. Buna kısaca FED denir. Bu FED özel bir şirkettir, yani Amerika'nın parasını basan özel bir kuruluştur. Parayı FED basar ve karşılığında Amerikan halkı da, dünya da onlara borçlanır. Bununla birlikte FED'i yönetenler oturduğu yerden zenginleşir. Trump, FED'e 'Bizim milletimizin devletimizin parasını sen basamazsın, bizim devletimizin parasını devlet olarak ve Amerikan halkı olarak biz basarız' diyor. Trump'ın niyeti bu… Trump istiyor ki; Sen bizim paramızı basma, FED'i biz devlet olarak özgürce yönetelim ve biz kendi paramızı basalım, kendi zenginliğimizi üretelim."
Bu eşsiz model Türkiye'de acilen uygulanmalıdır.
- İnsan bozulunca, her şey bozuluyor / 28.01.2025
- Gazze’deki ateşkes ABD’ye mi emanet? / 25.01.2025
- Kartalkaya’da yüreğimiz yandı / 24.01.2025
- Hz. Fatıma edep, ölçü ve iman abidesidir / 22.01.2025
- ‘Söneriz diye üflediler, alev aldık’ / 21.01.2025
- Türk’ün düşmanı, Kürt’ün katili ile ‘barış süreci’ / 18.01.2025
- Gazze’de ateşkes muamması / 17.01.2025
- Bugün yaşanan süreci 10 yıl önceden öngördü / 15.01.2025
- Birliğimiz ve üniter yapımız tehlikede! / 14.01.2025