En başta ifade edelim; ekonomik bağımsızlığını elde etmiş ülkelerin yabancı yatırımcıları kendi ülkelerine çekmek gibi bir derdi yoktur.
Eğer katma değer üretecekse, istihdam sağlayacaksa, teknoloji transferi yapacaksa, kısaca ülkeden bir şey götürmeyip, ekstra bir şeyler katacaksa o yatırımcıya da "Hayır sen gelme" denmez. Ama bu durumda da şartları yabancı yatırımcı değil, ülkenin milli menfaatleri belirler.
Türkiye Cumhuriyeti devleti, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde tam bağımsızlık esasları üzerinde kuruldu, ekonomik esaret anlamına gelen kapitülasyonlar tamamen devre dışı bırakıldı, ülkemizin tüm kaynaklarını, milli değerlerimizi bir sülük gibi emen yabancı yatırımcılara geriye dön marş marş denildi.
Fakat sonradan gelen siyasiler, Atatürk'ün bu "bağımsızlık" duruşundan saptılar ve yine ülkemizi yabancının parasına, yatırımına, aklına muhtaç hale getirdiler.
Atatürk döneminde 15 yıllık süreçte milli ekonomi anlayışı ve milli yatırımlarla "az zamanda çok işler başaran" Türkiye, Atatürk'ten sonra dünyada en kırılgan beş ülkeden biri haline dönüştü. Geldiğimiz noktada, siyasilerimiz ekonomiye dair tozpembe tablolar çizseler de, faizin ve enflasyonun en yüksek olduğu, gerçek işsizliğin zirvelerde olduğu, hane halkı gelirlerinin ise en düşük olduğu ülkelerden birisiyiz.
Devletiyle, şirketleriyle, milletiyle borçların sürekli arttığı, gençlerin umudunu kaybettiği, geleceğini yurt dışında aradığı, yaşlıların ve kadınların güven duygularını kaybettiği, yalnızlaştığı, tarım köylüsünün toprağını terk ettiği, yerli yatırımcıların üretimlerini yurt dışına taşıdığı bir atmosferi yaşıyoruz.
Bu noktada, Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın, partisinin Konya İl Kongresi'nde yaptığı şu tespitler oldukça önemli:
"Bakıyorum ki Türkiye bu ortamın sonunda belki de içinden çıkılmaz bir hal alacak ekonomik bir buhrana hızlı bir şekilde ilerliyor, adeta freni patlamış kamyonun yokuş aşağı gitmesi gibi… Zaten her türlü badire başımızda, kötülük var, her türlü olumsuzlukla karşı karşıyayız."
"Bir yandan da siyasal iktidarın insanların üzerinde baskı kurması, insanları ötekileştirmesi, insanları bir şekilde susturmaya çalışması gibi bir şey ortaya çıkınca ne oluyor; Türkiye'de uzun yıllardır hep konuşulur; 'Bize yabancı yatırım lazım, dışarıdan yatırımcı lazım' denir. Böyle bir pozisyonda bırakın yabancı yatırımcıyı senin yerli yatırımcın dahi bu ülkede yatırım yapmak istemez, iş yapmak istemez. Herkes bir yerlere kaçışmak ister."
"Biz bunu sadece yatırımcıda mı görürüz, hayır. Biz bunu gençlerde görürüz, üniversite çağına gelmiş, üniversitesini bitirmiş, Türkiye'nin en parlak zihinleri geleceklerini yurt dışında arıyor. Doktorlar, mühendisler, sanatçılar, zanaatkar yurt dışına gitmek istiyor, aklınıza kim geliyorsa yurt dışına gitmek istiyor ve burada durmak istemiyor."
"Onların burada durmaları için hükümet, 'Size biraz daha para verelim durun' diyorlar. Halbuki şunu anlamıyorlar; insanlar sadece para için gitmiyor. Bu mesele sadece parayla çözülecek bir mesele değil. İnsan huzur arıyor, insan dinginlik arıyor, sabah işe giderken yüzü gülsün, akşam işten dönerken yüzü gülsün istiyor ama bugün bakıyorsunuz sabah vakti işe giden insanların hepsinin somurttuğunu görürüz."
"Türkiye'de bir ekonomik problem olduğunu yaşıyoruz. Pahalılığı herkes yaşıyor, iş insanı da pahalılıktan mutsuz, sanayici de pahalılıktan enflasyondan mutsuz. Türkiye'nin her kesimi artık olayın gözlemcisi değil bizzat olayı yaşayan ve bu şekilde idrak eden bir hal aldı."
"Dolayısıyla bunun sebebine baktığımız zaman bir sürü şey sıralayabiliriz ama en başa koyacağımız şey şudur; eğer mutlu değilsek, eğer huzurlu değilsek ve eğer kendi hakkımızı hukukumuzu koruyabildiğimize inanamıyorsak siz o memlekette hiçbir ekonomik düzeltme yapamazsınız."
"Türkiye'deki en büyük sıkıntı şurada; satıcı sattığı maldan para kazanamıyor, alıcı malı alırken cebindeki para o malı alamıyor. Çiftçi üretiyor mal para etmiyor, bu sefer çiftçi artık üretmemeye başladı. Fındıkçı üretmemeye başladı. Yarın buğday üreten de üretmeyi bırakacak, meyve üreten de üretmeyi bırakacak, narenciye üreten de, hayvancı da üretmeyi, yetiştirmeyi bırakacak."
"Çiftçi, tarım, hayvancılık, gıda… Gıda stratejik bir sektördür. Elinizde istediğiniz kadar silah olsun, eğer ekmeğiniz, buğdayınız yoksa, girdiğiniz her savaşta mağlupsunuz. Yani o havada uçan İHA neyse, drone neyse, elinde tuttuğun tüfek neyse, tarlaya ektiğin buğday da, çiftçinin ürünü de odur."
BTP lideri Hüseyin Baş, elbette ki sadece sorunlardan bahsetmiyor, sorunların çözümünü de en güzel bir şekilde anlatıyor:
"Şunu yapmamız gerekiyor ey yöneticiler; Haydar Hoca bir Milli Ekonomi Modeli yazdı ve bu model ışığında Türkiye'yi ayağa kaldırmamız gerekiyor, yarın değil bugün bunu yapmamız gerekiyor."
"Biz Türkiye olarak dünyanın en güçlü çiftçisini yetiştirebilecek bir coğrafyaya sahibiz."
"Bakın yeminle söylüyorum, Türkiye ekonomisini şahlandırmak dünyanın en basit işidir. Bu milletin üreticisi dünyanın en kabiliyetli, yetenekli üreticisidir. Bizim çalışmamızda sorun yok ama emeğimizin ederinde bir problem var."
"Bizim hedeflerimizi yükseğe koymamızın zamanı geldi. Biz millet olarak her şeyi başarabilecek bir milletiz. Bu kabiliyetimiz de var, bunu sağlayacak bilgimiz, görgümüz de var."
"Eğer hayal ettiğimiz hayatı yaşamak istiyorsak Bağımsız Türkiye Partisi'ne destek olmaya devam edin. Bu kutlu davayla birlikte Türkiye'de iktidarı alalım ve Türkiye'yi hak ettiği günlere taşıyalım."
- Türkiye’de tarım BTP ile zirveye ulaşır / 01.02.2025
- İsrail, işgallerini kalıcı hale getirmeye çalışıyor / 31.01.2025
- Trump hızlı başladı; ne değişecek? / 29.01.2025
- İnsan bozulunca, her şey bozuluyor / 28.01.2025
- Gazze’deki ateşkes ABD’ye mi emanet? / 25.01.2025
- Kartalkaya’da yüreğimiz yandı / 24.01.2025
- Hz. Fatıma edep, ölçü ve iman abidesidir / 22.01.2025
- ‘Söneriz diye üflediler, alev aldık’ / 21.01.2025
- Türk’ün düşmanı, Kürt’ün katili ile ‘barış süreci’ / 18.01.2025