Sınav ayını geride bıraktık. Malum, liselere (LGS) ve üniversitelere (YKS) giriş sınavları genellikle Haziran'da yapıldığı için Haziran, eğitimde sınav ayı olarak adlandırılır.
LGS ve YKS geçti, geçmesine ama etkileri daha uzun süre devam edecek gibi görünüyor. Hem de depremin tersine, artçıların sarsıntısı sınavın ilk anından daha yüksek olarak ortaya çıkar.
6 Haziran'da yapılan LGS'den sonra 'Neyi ölçmüş oldunuz' başlıklı bir yazı yazmış ve hem tam anlamıyla eğitim imkanı bulamayan çocuklarımızın mağduriyetinin altını çizmiştim, hem de imkanları dahilinde on binlerce sorunun yanında, ortalama her iki güne bir deneme sınavı çözerek sınava hazırlanan ama karşılaştığı sorular karşısında gözüne fener tutulmuş tavşana dönen öğrencilerin nasıl ters köşe yapıldığını anlatmıştım.
Geçtiğimiz hafta sonu da YKS yapıldı ve bu defa da öğrenciler üniversiteye girebilmek için sınavla boğuştular.
YKS'den hemen önce de bu köşede, 'YKS ve Sınavsız Üniversite' başlıklı bir yazı yazmıştım. Ve eşit şartlarda eğitim alma imkanı tanınmayan öğrencilerin, kaderlerinin tek bir sınavla, birkaç saate sıkıştırılmasının kesinlikle adil olmadığını anlatmıştım. En önemlisi de, 'Sınavsız Üniversite'nin bir zorunluluk olduğunu vurgulamıştım.
Bütün kamuoyu iyi bilir ki, 'Sınavsız Üniversite' tezi Prof. Dr. Haydar Baş'a aittir ve Milli Ekonomi Modeli ile Sosyal Devlet Milli Devlet tezinin bir gereğidir. Ve yıllarca bunun gerekliliğini, nasıl yapılacağını anlatmıştır Sayın Baş…
Şimdi, YKS'den sonra bir siyasetçimiz çıkmış üniversite sınavının kaldırılmasından bahsediyor. Bunun adı en hafif tanımla "intihal" dir. Böyle bir çıkışa şaşırdım mı? Tabii ki hayır… Çünkü yıllardır birileri Sayın Baş'ın projelerini aşırarak bir şeyler yapmaya çalışır, ama eline yüzüne bulaştırır.
İntihalcilere söylenecek çok söz var ama, benim bugün altını çizmek istediğim esas konu onlar değil. Belki başka bir yazı da kendilerine birkaç laf söylerim.
Bugün asıl gündem, yukarıda da hatırlattığım gibi, hem LGS, hem de YKS ile ilgili yazdıklarımın ana fikrini oluşturan, eşit şartlarda verilemeyen eğitimin neticesinde, çocuklarımızın geleceğinin birkaç saate mahkum edilmesi. Ortaya çıkan neticenin ne kadar vahim olduğu istatistiklerde apaçık ortada…
Milli Eğitimin açıkladığı istatistiklere göre;
2020 LGS sonuçlarına göre; Türkiye genelinde Türkçe dersi ortalaması, 20 soruda 10 doğru, Matematik dersinde ise 4.89 ortalama var.
2021 LGS'de ise Türkçe ortalaması 9.41, Matematik 4.20 net olarak gerçekleşti. Bu durum Fen Bilimlerinde de, Din Kültüründe de farklı değil.
Peki YKS'de durum nasıl?
2020 TYT'de 40 soruda Türkçe 14.5, Matematik 6.082 net olmuş. Aynı yıl AYT'de 24 soruda Edebiyat 4.2 net, 40 soruda Matematik 8.01 net olarak gerçekleşti. İsteyen herkes bu istatistiklerin tüm ayrıntılarına internetten ulaşabilir.
Bu sonuçlara göre ortaya çıkan karne kime ait?
Hababam sınıfını hatırlayın. Veliler okula çağrılır, ellerine karneler verilir ve Mahmut Hoca, 'bunlar sizin karneniz' der.
Konuyla ilgili herkesin kendini hesaba çekmesi lazım. Şapkalarını önlerine koyup düşünsünler. Bu sonuçlar, eşit eğitim imkanı sun(a)madığınız öğrencilerin değil, sizlerin eseri…
Tedbir almak ve çözüm üretmek için beklenen nedir, anlamak mümkün değil!
- Atatürk olmasaydı! / 22.09.2023
- Dikkat! Konu Anayasa / 15.09.2023
- Sohbet ‘spaces’ odası izlenimleri / 08.09.2023
- Hatırlıyor musunuz? / 01.09.2023
- Haydar Baş olmak / 14.04.2023
- Kitap, ama hangi kitap? / 15.01.2022
- Bırakın gençler konuşsun… / 08.01.2022
- Gözlerdeki ışıltı / 01.01.2022
- Eserinizle gurur duyabiliyor musunuz? / 29.11.2021