Son zamanlarda sokak röportajları sık sık gündem oluyor. Aşağıda yazdıklarım sokak röportajı tadında, ama oturup birlikte yapılmış bir sohbettendir.
Ve telefoncu dayılar bu sohbete müdahil olamamıştır!
Geçtiğimiz günlerde, çoğu zaman olduğu gibi liseli gençlerle birlikteydim. Aslında her buluşmamızda olduğu gibi, yine planımız doğrultusunda anlatmam gereken bir konum vardı. Ama o gün değişiklik yaptım ve sözü onlara bıraktım. Önce kısa süreli bir şaşkınlık yaşadılar. Çünkü pek karşılaştıkları bir durum değildi.
"Bugün söz sizde, siz konuşun, ne istiyorsanız onu konuşun. Sorunlarınızı, dertlerinizi, mutluluklarınızı, planlarınızı her şeyi konuşabilirsiniz" dedikten sonra çekinerek de olsa bir el kalktı ve söz aldı.
Başladı konuşmaya, tam o esnada birkaç tanesi diğer tarafta kendi aralarında fısıldaşıyorlardı. Söz alan delikanlı onlara dönerek sitem etti. "Arkadaşlar lütfen susun, birlikte konuşalım, ilk kez birisi bize konuşma hakkı verdi. Hem de ne isterseniz onu konuşun diyor. Bu fırsatı kaçırmayalım."
Ve başladı anlatmaya…
"Ablamın küçük çocuğu bizdeydi. Onu biraz parka çıkarıp gel dediler. Eve geldiğimde annemlere benim de ihtiyacım var, sosyal hayatım yok, okul çıkışında bile çalışmak zorundayım diye biraz sitem edeyim dedim. Annem "oğlum biraz önce parka gidip geldin ya" dedi. Gülsem mi ağlasam mı bilemedim."
Sonra bir başka genç söz aldı: "Meslek lisesi okuyoruz. Ama üniversite hayali kuramıyorum. Okuduğum bölümle ilgili bir fakülteye bile gitme imkanım neredeyse yok. Çünkü okulda aldığımız eğitim ağırlıklı meslek dersleri. Mesleki derslerden üniversite sınavında soru çıkmıyor. Fen Lisesi, Anadolu Lisesi, Meslek Lisesi hepsi aynı sınavda, aynı soruları çözmek zorunda. Bu adalet mi? Bu şartlarda biz nasıl üniversite kazanabiliriz?"
Birkaç gencin konuşması diğerlerini de hareketlendirdi. Ardı ardına söz almaya konuşmaya başladılar. Öyle şeyler anlattılar, duygularını o kadar güzel dile getirdiler ki, o gün bir kez daha gençlere kulak vermenin geleceğimiz için ne kadar kıymetli olduğunu anladım.
Devam edelim…
Söz alan bir kızımız konuşmaya başladı: "Evimiz kira, babam asgari ücretle çalışıyor. Annem rahatsız ve iki kardeşim var. Okul çıkışında çalışmam gerekiyor. İşten eve gidişim gece on ikiyi buluyor. Bu durumda ben derslerime nasıl odaklanabilirim? Bu yük her geçen gün daha ağır geliyor."
Ve bir başkası şunları söyledi: "Ben vatanımı çok seviyorum. Ama fırsatını bulsam bir gün bile burada durmam, yurt dışına giderim. Çünkü burada artık hiç hayal bile kuramıyorum. Okulu bitirdikten sonrasını düşünmek bile istemiyorum. Endişelerim her geçen gün artıyor. Bu yaşta bu kadar gelecek endişesi taşımasam, neden ilk fırsatta çok sevdiğim ülkemi terk etmeyi düşüneyim?"
Gençlerin her söylediğini burada yazamamış olsam da, o gün çok şey söylediler. Kendilerini, dertlerini, isteklerini mükemmel izah ettiler ki, galiba telefoncu dayılar da bu gerçeklerden korkuyor…
- Atatürk olmasaydı! / 22.09.2023
- Dikkat! Konu Anayasa / 15.09.2023
- Sohbet ‘spaces’ odası izlenimleri / 08.09.2023
- Hatırlıyor musunuz? / 01.09.2023
- Haydar Baş olmak / 14.04.2023
- Kitap, ama hangi kitap? / 15.01.2022
- Bırakın gençler konuşsun… / 08.01.2022
- Gözlerdeki ışıltı / 01.01.2022
- Eserinizle gurur duyabiliyor musunuz? / 29.11.2021