İnadım inat? dediğim dedik? diyen Barzani'nin referandumunu sadece izledik. Bu satırların yazıldığı saatlerde mangalda kül tüketenler karşısında sabrımız da tükenmek üzere.
Yaptırım söylemi çok, eylem yok!
Barzani ve uygulanacak yaptırımı uluslararası hukuka yatırdığımızda şu anahtar sorular var masada;
1- Kuzey Irak'taki oluşumun uluslararası hukukta yeri nedir, nasıl adlandırılacaktır?
2- Ne tür bir yaptırım uygulanacaktır?
3- Yaptırım için BM'nin (Birleşmiş Milletler) onayı gerekecek midir?
4- Irak'la işbirliği nasıl yürütülecektir?
Soruların cevaplarını yokladığımızda;
1- Muhatabımız devlet değildir. Devlet niteliği olmayan insan topluluğudur. Ancak, belirli bir toplumsal ve siyasal örgütlenme düzeyine gelmiştir. Hukuk açısından "devletler dışındaki birimler" alanında kalmaktadır.
Ne var ki, bu insan topluluğunun başındaki Barzani adlı şahsı devlet başkanı gibi karşılayan sözde bayrağını göndere çeken AKP iktidarı, üstelik kongresinde "Türkiye seninle gurur duyuyor" tezahüratıyla bu kişiyi kahraman gibi yüceltmiştir.
Şimdi gelinen noktada ise, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, 2017-2018 Akademik Yılı açılış törenindeki konuşmasında, Barzani için "yanılmışız" diyerek, referandum ve sonuçlarını tanımadığımızı ifade etmiştir. Böylelikle yanlış hesap Bağdat'tan dönmüştür.
2- Ne tür yaptırım uygulanabilir sorusunun cevabına gelince;
Ulusal güvenliğimiz gerekçesiyle "meşru müdafaa" çerçevesinde müdahalede bulunulabilir mi?
BM Antlaşması'nın 51. maddesi meşru müdafaa hakkının bir doğal hak olduğunu belirtmiştir.
Uluslararası Adalet Divanı, 27 Haziran 1986 tarihli bir kararında meşru müdafaa hakkının doğal hak olduğunu hükme bağlamıştır.
Uluslararası hukukta meşru müdafaa hakkı genel olarak şöyle tanımlanır: Bir devletin bir başka devlet tarafından kendisine yöneltilen hukuk dışı kuvvet kullanımına karşı ani ve doğal olarak kuvvet kullanma yoluyla karşılık vermesidir.
Karşımızda devlet yoktur, ayrıca bu topluluktan doğrudan doğruya devletimize yöneltilen bir saldırı bulunmadığına göre "meşru savunma" dan söz edemeyiz. Gerçi bu topluluğun PKK terör örgütüne yardım ve yataklık ettiği ortadadır. Biz de bu terör örgütünün eylemlerine karşı sınır ötesine kadar uzanan operasyonları sürdürüyoruz.
Meşru müdafaa dışında, Barzani'nin hukuk dışı (Irak Anayasası'na ve uluslararası hukuka aykırı) eylem ve devlet kurma girişimleri Irak sınır güvenliğimizin ihlâli nedeniyle uluslararası sözleşmeden doğan hakkımızı kullanabiliriz, kullanmalıyız da, şöyle ki;
Ne kadar sevmezseniz sevmeyin yine ATATÜRK'e muhtaçsınız. 1926 tarihli Ankara Antlaşması Irak sınırımızı belirler ve bunun değişmeyeceğini düzenler. Dahası bu sözleşmenin yanları Türkiye-Irak-İngiltere'dir. Sözleşme uluslararası nitelikte olup, Kavimler Cemiyeti'nin (günümüzdeki BM) onayından geçmiştir.
Barzani'nin Irak'ın kuzeyinde önce referandum ve sonrasında devlet kurma projesi, Ankara Antlaşması'nın ihlâlidir ve Türkiye'nin müdahale hakkı doğmuştur.
Antlaşmanın ihlâlinden öteye, Barzani bölgede barışa karşı suç işlemekle Ortadoğu'daki ülkelerin güvenliğini de tehlikeye sokmaktadır. Tüm bu gerekçelerle Türkiye-Irak-İran işbirliği ile ve dahi bu ittifaka Suriye'nin de dahil edilerek bağımsız bir Kürdistan projesi engellenmelidir.
BM açısından onay beklemeye gerek yoktur, sadece bilgi verilir.
Böylece 3. ve 4. soruların da cevabı verilmiş oluyor.
Bir başka hemen uygulanacak yaptırım da ekonomik ambargodur. Habur sınır kapısının kapatılması, petrol akışının durdurulması?
Her ne kadar Barzani ile ticari ilişkiler ve bölgede yatırım yapanlarımız varsa da, ulusal güvenliğimiz ve çıkarlarımız kişisel beklentilere feda edilmemeli; yaptırım söylemleri eyleme dönüşmelidir? Çok geç olmadan.
Yaptırım söylemi çok, eylem yok!
Barzani ve uygulanacak yaptırımı uluslararası hukuka yatırdığımızda şu anahtar sorular var masada;
1- Kuzey Irak'taki oluşumun uluslararası hukukta yeri nedir, nasıl adlandırılacaktır?
2- Ne tür bir yaptırım uygulanacaktır?
3- Yaptırım için BM'nin (Birleşmiş Milletler) onayı gerekecek midir?
4- Irak'la işbirliği nasıl yürütülecektir?
Soruların cevaplarını yokladığımızda;
1- Muhatabımız devlet değildir. Devlet niteliği olmayan insan topluluğudur. Ancak, belirli bir toplumsal ve siyasal örgütlenme düzeyine gelmiştir. Hukuk açısından "devletler dışındaki birimler" alanında kalmaktadır.
Ne var ki, bu insan topluluğunun başındaki Barzani adlı şahsı devlet başkanı gibi karşılayan sözde bayrağını göndere çeken AKP iktidarı, üstelik kongresinde "Türkiye seninle gurur duyuyor" tezahüratıyla bu kişiyi kahraman gibi yüceltmiştir.
Şimdi gelinen noktada ise, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, 2017-2018 Akademik Yılı açılış törenindeki konuşmasında, Barzani için "yanılmışız" diyerek, referandum ve sonuçlarını tanımadığımızı ifade etmiştir. Böylelikle yanlış hesap Bağdat'tan dönmüştür.
2- Ne tür yaptırım uygulanabilir sorusunun cevabına gelince;
Ulusal güvenliğimiz gerekçesiyle "meşru müdafaa" çerçevesinde müdahalede bulunulabilir mi?
BM Antlaşması'nın 51. maddesi meşru müdafaa hakkının bir doğal hak olduğunu belirtmiştir.
Uluslararası Adalet Divanı, 27 Haziran 1986 tarihli bir kararında meşru müdafaa hakkının doğal hak olduğunu hükme bağlamıştır.
Uluslararası hukukta meşru müdafaa hakkı genel olarak şöyle tanımlanır: Bir devletin bir başka devlet tarafından kendisine yöneltilen hukuk dışı kuvvet kullanımına karşı ani ve doğal olarak kuvvet kullanma yoluyla karşılık vermesidir.
Karşımızda devlet yoktur, ayrıca bu topluluktan doğrudan doğruya devletimize yöneltilen bir saldırı bulunmadığına göre "meşru savunma" dan söz edemeyiz. Gerçi bu topluluğun PKK terör örgütüne yardım ve yataklık ettiği ortadadır. Biz de bu terör örgütünün eylemlerine karşı sınır ötesine kadar uzanan operasyonları sürdürüyoruz.
Meşru müdafaa dışında, Barzani'nin hukuk dışı (Irak Anayasası'na ve uluslararası hukuka aykırı) eylem ve devlet kurma girişimleri Irak sınır güvenliğimizin ihlâli nedeniyle uluslararası sözleşmeden doğan hakkımızı kullanabiliriz, kullanmalıyız da, şöyle ki;
Ne kadar sevmezseniz sevmeyin yine ATATÜRK'e muhtaçsınız. 1926 tarihli Ankara Antlaşması Irak sınırımızı belirler ve bunun değişmeyeceğini düzenler. Dahası bu sözleşmenin yanları Türkiye-Irak-İngiltere'dir. Sözleşme uluslararası nitelikte olup, Kavimler Cemiyeti'nin (günümüzdeki BM) onayından geçmiştir.
Barzani'nin Irak'ın kuzeyinde önce referandum ve sonrasında devlet kurma projesi, Ankara Antlaşması'nın ihlâlidir ve Türkiye'nin müdahale hakkı doğmuştur.
Antlaşmanın ihlâlinden öteye, Barzani bölgede barışa karşı suç işlemekle Ortadoğu'daki ülkelerin güvenliğini de tehlikeye sokmaktadır. Tüm bu gerekçelerle Türkiye-Irak-İran işbirliği ile ve dahi bu ittifaka Suriye'nin de dahil edilerek bağımsız bir Kürdistan projesi engellenmelidir.
BM açısından onay beklemeye gerek yoktur, sadece bilgi verilir.
Böylece 3. ve 4. soruların da cevabı verilmiş oluyor.
Bir başka hemen uygulanacak yaptırım da ekonomik ambargodur. Habur sınır kapısının kapatılması, petrol akışının durdurulması?
Her ne kadar Barzani ile ticari ilişkiler ve bölgede yatırım yapanlarımız varsa da, ulusal güvenliğimiz ve çıkarlarımız kişisel beklentilere feda edilmemeli; yaptırım söylemleri eyleme dönüşmelidir? Çok geç olmadan.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023