Şu günlerde, gerek çevremizden, gerekse basına intikal eden şekli ile bir çok gencimizin ülke dışına çıkmak için gayret sarf ettiğini görüp öğreniyoruz. Bu gençlerden büyük bir kısmının üniversite mezunu olması, problemin vehametini bir kat daha artırmaktadır. Zira, okumuş, belli bir seviyeye gelmiş ve ülkenin kendilerinden bir şeyler beklediği bu insanlarımızın çalışmak, okumak veya dil öğrenmek gibi bahanelerle yurt dışına gitmeleri, gerek millet, gerekse ülke adına üzücü olmaktadır. Çünkü, ülkeye en iyi hizmet verebilecek olanlardan birçoğunun geri dönmemek üzere yurt dışına çıkmaları, beyin göçünden başka bir şekilde ifade edilemez.
Peki ama insanımız neden ailesinden, akrabasından, dostundan, arkadaşından, şehrinden ve her şeyden önemlisi de ülkesinden kaçmak istiyor? Bana öyle geliyor ki, bu sorunun cevabını sadece ekonomi ile izaha kalkışmak basite kaçmak olur. Bu bakımdan, meseleye ekonomik, sosyal ve psikolojik yönden yaklaşmak gerekir. Bir insanın, kültür değerleri ile gelişip büyüdüğü ülkesini terk etmesi, o kadar basit bir şey değildir. Hele bu terk edenler, ileride ülkeye yön verebilecek kapasitedeki insanlar ise, o zaman konuya daha bir ciddiyetle eğilmek gerekir.
Gerçekten günümüz Türkiye'sinin ekonomik hayatına baktığımız zaman pek çok üniversite mezunu gencimizin işsiz olduğunu görürüz. Bunca sene ve binbir zorlukla üniversiteyi bitirmeyi başarmış olan gencimiz artık anne ve babasına yük olmak istemiyor. Onlardan, okul çağındaki gibi harçlık istemek, zoruna gidiyor. Bu psikoloji içine giren bir kimse, çalışma imkanı bulduğu her yere gider. Bu da normaldir. Zira belli bir yaş ve eğitimden sonra başkasının eline bakmak kolay değildir. Şu halde mesele büyük bir yönü ile ekonomi ve dolayısıyla devleti ilgilendirmektedir.
Gençlerimizin gittikleri yerlerdeki durumlar da öyle dışarıdan göründüğü gibi rahat değil. Nitekim gidenlerden bir çoğunun, Türkiye'de hayallerinde bile geçirmedikleri işlerde ve çok sıkı bir disiplin altında çalıştıkları anlatılmaktadır. Onların, bir yandan ekmek parası kazanmak, bir yandan da o ülke insanına entegre olmak için gösterdikleri çabalar, gittikleri ülkenin ekonomisi ile sosyal hayatına katkıda bulunmaktadır. İşsizlik yüzünden ülkesini terk edip gidenler, zamanla gittikleri ülkenin kültür bombardımanına tâbi tutuldukları için yavaş yavaş kendi benliklerini unutmaya başlıyorlar. Bu arada şunu da belirtelim ki, tahsil için çocuklarını özellikle Amerika Birleşik Devletleri'ne gönderenlerden bazıları, para sıkıntısı çektikleri zaman kilise veya manastırların şartlarını kabul etmek suretiyle onların imkanlarından faydalanmayı bile düşünmektedirler. Böyle bir düşünce ile çocuğunu dışarıya gönderen bir kimse, kendi eli ile onu Hıristiyanlık propagandasına terk etmiş demektir. Bu terk edişin sonucu da kısa bir süre bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmaktadır. Nitekim bu insanlar, çocuklarının ne hale geldiklerini ve kültürlerini nasıl kaybettiklerini görüp üzülmeye başlıyorlar. Ama artık iş işten geçmiştir ve yapılacak bir şey de yoktur.
Gidilen ülke açısından, yetişmiş ve çok değerli olan bu elemanları, kendi kültür potasında eritmek çok kolay olmaktadır. Zira maddi refahın verdiği üstünlük psikolojisi, onların bu göçmenlere tepeden bakmasına, sıkıntı ve yokluk çekmekle zaten ezilmiş bulunan göçmenler ise bu eziklik psikolojisinden kurtulmak için kendilerini bulundukları ülkenin insanlarına benzetme gayretine giriyorlar. Bu durum, kısa bir süre içinde beyin göçüne tâbi tutulan insanların aleyhine gelişme göstermektedir. Şu veya bu şekilde kendi benliğini muhafazaya çalışanların ise intibak edemiyor bahanesiyle ülkeden çıkarıldıkları görülmektedir.
Gelecek yazımızda beyin göçünün tarihî boyutuna temas edeceğiz.
Peki ama insanımız neden ailesinden, akrabasından, dostundan, arkadaşından, şehrinden ve her şeyden önemlisi de ülkesinden kaçmak istiyor? Bana öyle geliyor ki, bu sorunun cevabını sadece ekonomi ile izaha kalkışmak basite kaçmak olur. Bu bakımdan, meseleye ekonomik, sosyal ve psikolojik yönden yaklaşmak gerekir. Bir insanın, kültür değerleri ile gelişip büyüdüğü ülkesini terk etmesi, o kadar basit bir şey değildir. Hele bu terk edenler, ileride ülkeye yön verebilecek kapasitedeki insanlar ise, o zaman konuya daha bir ciddiyetle eğilmek gerekir.
Gerçekten günümüz Türkiye'sinin ekonomik hayatına baktığımız zaman pek çok üniversite mezunu gencimizin işsiz olduğunu görürüz. Bunca sene ve binbir zorlukla üniversiteyi bitirmeyi başarmış olan gencimiz artık anne ve babasına yük olmak istemiyor. Onlardan, okul çağındaki gibi harçlık istemek, zoruna gidiyor. Bu psikoloji içine giren bir kimse, çalışma imkanı bulduğu her yere gider. Bu da normaldir. Zira belli bir yaş ve eğitimden sonra başkasının eline bakmak kolay değildir. Şu halde mesele büyük bir yönü ile ekonomi ve dolayısıyla devleti ilgilendirmektedir.
Gençlerimizin gittikleri yerlerdeki durumlar da öyle dışarıdan göründüğü gibi rahat değil. Nitekim gidenlerden bir çoğunun, Türkiye'de hayallerinde bile geçirmedikleri işlerde ve çok sıkı bir disiplin altında çalıştıkları anlatılmaktadır. Onların, bir yandan ekmek parası kazanmak, bir yandan da o ülke insanına entegre olmak için gösterdikleri çabalar, gittikleri ülkenin ekonomisi ile sosyal hayatına katkıda bulunmaktadır. İşsizlik yüzünden ülkesini terk edip gidenler, zamanla gittikleri ülkenin kültür bombardımanına tâbi tutuldukları için yavaş yavaş kendi benliklerini unutmaya başlıyorlar. Bu arada şunu da belirtelim ki, tahsil için çocuklarını özellikle Amerika Birleşik Devletleri'ne gönderenlerden bazıları, para sıkıntısı çektikleri zaman kilise veya manastırların şartlarını kabul etmek suretiyle onların imkanlarından faydalanmayı bile düşünmektedirler. Böyle bir düşünce ile çocuğunu dışarıya gönderen bir kimse, kendi eli ile onu Hıristiyanlık propagandasına terk etmiş demektir. Bu terk edişin sonucu da kısa bir süre bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmaktadır. Nitekim bu insanlar, çocuklarının ne hale geldiklerini ve kültürlerini nasıl kaybettiklerini görüp üzülmeye başlıyorlar. Ama artık iş işten geçmiştir ve yapılacak bir şey de yoktur.
Gidilen ülke açısından, yetişmiş ve çok değerli olan bu elemanları, kendi kültür potasında eritmek çok kolay olmaktadır. Zira maddi refahın verdiği üstünlük psikolojisi, onların bu göçmenlere tepeden bakmasına, sıkıntı ve yokluk çekmekle zaten ezilmiş bulunan göçmenler ise bu eziklik psikolojisinden kurtulmak için kendilerini bulundukları ülkenin insanlarına benzetme gayretine giriyorlar. Bu durum, kısa bir süre içinde beyin göçüne tâbi tutulan insanların aleyhine gelişme göstermektedir. Şu veya bu şekilde kendi benliğini muhafazaya çalışanların ise intibak edemiyor bahanesiyle ülkeden çıkarıldıkları görülmektedir.
Gelecek yazımızda beyin göçünün tarihî boyutuna temas edeceğiz.
Ziya Kazıcı / diğer yazıları
- Beyin göçü-I / 15.07.2001
- Kanun ve ahlak / 12.07.2001
- "Yine gam yükünün kervanı geldi" / 08.07.2001
- İmamların bazı görevleri / 05.07.2001
- Vergi / 01.07.2001
- Tarih, ilim ve kıyafet / 28.06.2001
- Savurganlık / 24.06.2001
- Diyalog / 17.06.2001
- Ülke dışındaki eserlerimiz / 14.06.2001
- Mide bulandıran programlar / 10.06.2001
- Kanun ve ahlak / 12.07.2001
- "Yine gam yükünün kervanı geldi" / 08.07.2001
- İmamların bazı görevleri / 05.07.2001
- Vergi / 01.07.2001
- Tarih, ilim ve kıyafet / 28.06.2001
- Savurganlık / 24.06.2001
- Diyalog / 17.06.2001
- Ülke dışındaki eserlerimiz / 14.06.2001
- Mide bulandıran programlar / 10.06.2001