"İmar Barışı" imar cinayetine dönüştü. Amaç, siyasal rant olunca insanlar canlarından, mallarından ve yuvalarından oldular. Kartal'daki çöken binadan ders alınır mı, zihniyet değişmedikçe asla!
Hadi bu seçim yatırımıydı önceki seçimlerde olduğu gibi… Ya kent toprağının ranta dönüştürülmesi uğruna sosyal ihtiyaçları karşılayamayan, zemin tahkiki yapılmadan, çöküntü bölgesi haline gelmiş alanların, can ve mal güvenliği açısından hayati tehlike taşıyan binaların yıkılmadan, çağdaş planlama ilkelerinden uzak "kentsel dönüşüm" aymazlığına ne demeli?
Ünlü İngiliz siyaset adamı W.Churchill'in "Biz binalarımızı biçimlendiririz, sonra da onlar bizi biçimlendirir" sözünü kentler için kullanabiliriz: Biz kentlerimizi biçimlendiririz, sonra da onlar bizi biçimlendirir.
Nüfusun dağılımı, bölgesel ve kentsel yerleşme, üretim, ulaşım kararları; kaynakların, doğal, kültürel ve tarihi değerlerin, kentsel dokunun korunması ve geliştirilmesi… Tüm bunlar planlamaya bağlıdır. Bir adım ötesi ise kentsel tasarımdır. Planlama ve iyi tasarım yoksa kentsel gelişme çarpık olur. İyi ya da kötü sonucu, yönetim biçimleri (rejimler) ve iktidarların planlamaya olan inancı ya da inançsızlığı belirler.
Ülkeyi yönetenler genelde kalıcı izler bırakmak isterler. Bu davranış biçimi totaliter rejimlerde daha belirgindir. Amaç, çevre ve mimarlık yoluyla toplumu etkileyerek yönlendirmektir. Bu kapsamda çoğu kez geriye bakışla eski dönemlerin görkemli anıtsallığına başvurulur. Mussolini'nin faşizm, Hitler'in nasyonal sosyalizm, Stalin'in komünizm ideolojileri de kentlere yansımıştır. Mussolini de, Hitler de, antik Yunan ve Roma mimarlıklarını farklı amaçla çağa taşımaya uğraştılar. Yabancı literatürde "megalomanyak" sıfatıyla anılan davranışla, geniş meydanlar, devlet gücünü vurgulayan, propaganda amaçlı anıtsal neo-klasik yapılar… O yapıların çoğu daha sonra yıkılmıştır.
Çeşitli rejimlerin, örneğin komünizm, kapitalizm, liberalizm, neo-liberelizmin izlerini de kentlerde okumak mümkündür. Komünist rejimle yönetilen ülkelerde, örneğin İkinci Dünya Savaşı sonrasının Doğu Bloku'nda, özel mülkiyet ve serbest dolaşım olmadığı için kent toprağı spekülasyona uğramamış ve kent merkezleri korunabilmiştir. Buna karşılık kimi politikacıların yersiz müdahalelerinin kötü sonuçlar verdiği bilinmektedir. Örneğin Stalin'in Moskova'daki gökdelenleri, Nikolay Çavuşesku'nun Bükreş'teki 25 bin odalı sarayı… Stalin her biri ayrı işleve sahip Moskova gökdelenleriyle yetinmemiş, bir tane de Sovyet yönetimi altındaki Polonya'nın başkenti Varşova'ya, parasını kendilerine ödeterek, "armağan" etmiştir.
Buna karşılık özellikle kapitalizmle gelişmeye çabalayan bazı ülkelerde kent toprağı vahşi bir yağmaya uğramıştır. Ülkemizdeki gecekondu ve kaçak yapılaşma bunun açık bir örneğidir.
Bugün ülkemizdeki gelişmeler çoğunlukla plansız, programsız olarak, neo-liberal ekonomi kurallarına uygun şekilde, kent toprağının ranta dönüştürülmesi doğrultusunda sürüp gidiyor. Kent içinde ve çevresinde kalan son yeşil alanlar da yok edilerek yoğun ve yüksek yapılaşmayla en büyük parasal değer elde edilmeye çalışılıyor. Her yerde gökdelenler fışkırıyor.
Şimdilerde kente ihanet ettiklerini itiraf eden iktidar seçim tarihi yaklaşırken, yatay şehirleşmeyi dile getiriyorsa da, iş işten geçmiştir. Gecikmiş bir izdivacın mecalsiz düşleridir bunlar.
Yani yatay şehirleşme yatmış görünüyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023