Ankara'daki politikacılarımız, ne enflasyon, ne döviz kuru, ne bir başka konuda tahmin ve teşhisleri yüzde 1 oranında bile tutmayınca yeni yöntemler gelişti. Medyamız, bir yandan cincilere, pericilere yüklenirken diğer yandan da önümüzdeki dönemin nasıl olacağı hususunda medyumlara, tarotçulara, falcılara bel bağladı.
Günlük yıldız fallarının yanına yılbaşında sayfa sayfa "medyum tahminleri" eklendi. Gelen bilgilere bakılırsa, kimi partiler, genel başkanları hakkında medyumların "atmasyonlar"ının topluma "pembe mesajlar" verecek biçimde olması için epeyce para da harcıyorlarmış.
Ancak önümüzdeki dönem, başımıza nelerin geleceğini kestirmek için çok fazla değil, üç-beş tane gelişmeyi bilmek yeter de artar bile.
Arjantin'in son durumu, ekonomi konusunda IMF'in başımıza hangi çoraplar ördüğünü görmek için kâfidir. Artık orada değil ekonomik, politik dikiş bile tutmuyor; ülke istifadan isitifaya yuvarlanıyor.
Avrupa ise tek para, tek bayrak, tek kültür ve tek refleks düzenine geçişini tamamlamak üzere. Onlarca devleti global tutkallarla birbirine yapıştırmaya çalışan bu AB devletleri, bizi bölmeye çalışıyor. Binlerce yıldan beri et ve tırnak gibi olduğumuz, aynı gelenekleri, aynı örfü, aynı adab-ı muaşereti, aynı kültürü, aynı dini, aynı vatanı paylaştığımız insanlarımızı Kopenhag kriterleriyle ayartmaya uğraşıyor. Lokma lokma, lime lime, lif lif bölüp parçalama planları uyguluyor. Vatikan'ın misyoner kargalarını da topraklarımıza üşüştürerek, güya "mikro kültürler"i öne çıkarmak bahanesiyle Karadeniz'i, Güneydoğu'yu, Doğu'yu ve hatta suriçi İstanbul'u Türkiye Cumhuriyeti'nin gövdesinden kopartmaya zorluyor. Bu noktada AB, bütçesinden kimi yerli sivil kurumlara resmi olarak maddi destek veriyor, kimi medya köşelerini kapmış entellerimize katkıda bulunuyor. Politikacılarımız ise hala AB'yi sayıklamaya devam ediyor. Sadece eskiler değil aynı sayıklamaya tutulanlar; ADL gibi, JINSA gibi, CEIP gibi yahudi güdümlü ABD veya Batı lobilerine "yolu düşürülen"lerin hemen hepsi, ne hikmettir bilinmez, karnına bastığınızda agulayan oyuncak bebekler gibi AB'yi sayıklamaya başlıyor.
Diğer yandan AB'nin üç-beş gün önce açıkladığı terör listesi, önümüzdeki dönem için çok önemli bir projektör mesabesindedir. Ancak sadece projektör yetmiyor; görmek için göz gerek. PKK ve DHKP-C'yi terör listesine almayan AB, bu listesiyle, Türkiye'yi haklarını savunan gruplara karşı silah kullanan "terörist devlet" olarak itham ediyor. En basit mantık bile bunu böyle kavrar.
Ne yazık ki, siyasilerimiz hala AB'nin dümen suyunda devam etmek için her türlü tavizi vermek için can atıyor. En milliyetçi geçineni bile bütün bu olup bitenlere ortaklığını sürdürüyor; tabanın tazyikini azaltmak için laf ü güzaf kabilinden zoraki açıklamalar yapmakla yetiniyor. Anlaşılan Ankara'daki kimi politikacılarımız da işin kolayının bulmuş, politik fallar üretiyor.
Milletin bütün bunları görmemesi için de gazetelerde sayfa sayfa, ekranlarda boy boy medyum tabloları, tarot yorumları ve global fallar veriliyor. Tutar mı; tutmaz. Kıymetli Muharrem Bayraktar'ın dünkü makalesinde ortaya koyduğu gibi bu dikişler dünyanın hiçbir yerinde tutmadı; her tarafı sömürdüler ve batırdılar. Yerli ve global medyumlara aldanmamak için ise Kuvay-ı Milliye ruhuna bürünerek çalışmak şart. Türkiye'nin ahvali medyumlara bırakılmayacak kadar ciddi. Bilmem anlatabildim mi?
Günlük yıldız fallarının yanına yılbaşında sayfa sayfa "medyum tahminleri" eklendi. Gelen bilgilere bakılırsa, kimi partiler, genel başkanları hakkında medyumların "atmasyonlar"ının topluma "pembe mesajlar" verecek biçimde olması için epeyce para da harcıyorlarmış.
Ancak önümüzdeki dönem, başımıza nelerin geleceğini kestirmek için çok fazla değil, üç-beş tane gelişmeyi bilmek yeter de artar bile.
Arjantin'in son durumu, ekonomi konusunda IMF'in başımıza hangi çoraplar ördüğünü görmek için kâfidir. Artık orada değil ekonomik, politik dikiş bile tutmuyor; ülke istifadan isitifaya yuvarlanıyor.
Avrupa ise tek para, tek bayrak, tek kültür ve tek refleks düzenine geçişini tamamlamak üzere. Onlarca devleti global tutkallarla birbirine yapıştırmaya çalışan bu AB devletleri, bizi bölmeye çalışıyor. Binlerce yıldan beri et ve tırnak gibi olduğumuz, aynı gelenekleri, aynı örfü, aynı adab-ı muaşereti, aynı kültürü, aynı dini, aynı vatanı paylaştığımız insanlarımızı Kopenhag kriterleriyle ayartmaya uğraşıyor. Lokma lokma, lime lime, lif lif bölüp parçalama planları uyguluyor. Vatikan'ın misyoner kargalarını da topraklarımıza üşüştürerek, güya "mikro kültürler"i öne çıkarmak bahanesiyle Karadeniz'i, Güneydoğu'yu, Doğu'yu ve hatta suriçi İstanbul'u Türkiye Cumhuriyeti'nin gövdesinden kopartmaya zorluyor. Bu noktada AB, bütçesinden kimi yerli sivil kurumlara resmi olarak maddi destek veriyor, kimi medya köşelerini kapmış entellerimize katkıda bulunuyor. Politikacılarımız ise hala AB'yi sayıklamaya devam ediyor. Sadece eskiler değil aynı sayıklamaya tutulanlar; ADL gibi, JINSA gibi, CEIP gibi yahudi güdümlü ABD veya Batı lobilerine "yolu düşürülen"lerin hemen hepsi, ne hikmettir bilinmez, karnına bastığınızda agulayan oyuncak bebekler gibi AB'yi sayıklamaya başlıyor.
Diğer yandan AB'nin üç-beş gün önce açıkladığı terör listesi, önümüzdeki dönem için çok önemli bir projektör mesabesindedir. Ancak sadece projektör yetmiyor; görmek için göz gerek. PKK ve DHKP-C'yi terör listesine almayan AB, bu listesiyle, Türkiye'yi haklarını savunan gruplara karşı silah kullanan "terörist devlet" olarak itham ediyor. En basit mantık bile bunu böyle kavrar.
Ne yazık ki, siyasilerimiz hala AB'nin dümen suyunda devam etmek için her türlü tavizi vermek için can atıyor. En milliyetçi geçineni bile bütün bu olup bitenlere ortaklığını sürdürüyor; tabanın tazyikini azaltmak için laf ü güzaf kabilinden zoraki açıklamalar yapmakla yetiniyor. Anlaşılan Ankara'daki kimi politikacılarımız da işin kolayının bulmuş, politik fallar üretiyor.
Milletin bütün bunları görmemesi için de gazetelerde sayfa sayfa, ekranlarda boy boy medyum tabloları, tarot yorumları ve global fallar veriliyor. Tutar mı; tutmaz. Kıymetli Muharrem Bayraktar'ın dünkü makalesinde ortaya koyduğu gibi bu dikişler dünyanın hiçbir yerinde tutmadı; her tarafı sömürdüler ve batırdılar. Yerli ve global medyumlara aldanmamak için ise Kuvay-ı Milliye ruhuna bürünerek çalışmak şart. Türkiye'nin ahvali medyumlara bırakılmayacak kadar ciddi. Bilmem anlatabildim mi?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019