Türk siyasetinde ilginç gelişmeler yaşanıyor.
Tek başına iktidara getirilen AKP ve ana muhalefet partisi CHP hızla kan kaybediyor.
Her iki partiden de ardı ardına gelen istifalar, parlamento içi yeni oluşumlara sebep olmaktadır.
Bu gelişmelerle alakalı birçok spekülasyon vardır.
Öncelikle ayrılan milletvekillerinin ifadelerine bakılırsa, mevcut ekonomik ve siyasi gidişattan memnun olmadıkları ortaya çıkmaktadır.
Burada akla şu sorular geliyor: "Peki, başlangıçta her şey iyi miydi? İktidara gelen AKP'nin projelerinde ülke problemlerine bir çözüm var mıydı? O yüzden mi bu partiden aday oldunuz? Şimdi neyi beğenmiyorsunuz?"
3 Kasım seçimlerinden önce AKP'nin ve CHP'nin parti programlarına baktığımızda her iki partinin de ortak noktası ekonomide IMF, siyasi yapılanmada da AB ve ABD tavsiyelerine göre hareket etmekti.
Bugüne kadar bu projeleri uyguladıklarından dolayı ülke bu noktaya geldi.
Peki, diğer partilerde durum nasıldı?
Bir parti dışında hepsi aynı rotayı takip ediyordu, yani IMF, AB ve ABD politikaları.
O parti de Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in partisi Bağımsız Türkiye Partisiydi. Projelerinde Ne AB, ne ABD ve ne de IMF tavsiyeleri vardı. Tamamen milli ve kendi kaynaklarımızdan yola çıkılarak problemlere çözümler sunuluyordu ve gerçekten de uygulanabilecek, kaynağı mevcut projelerdi.
Ama milletimiz "Bu sefer Tayyip Bey'i destekleyeceğiz, eğer o da başaramazsa sırada Haydar Bey var" dediler. Bizler de demokrasinin gereği bu kararı saygıyla karşıladık.
Bu arada seçim zamanı her türlü kirli oyun da oynandı.
Bir taraftan, BTP'nin barajı aşamayacağı fitnesi köy köy, sokak sokak, hatta şahıs şahıs organizeli bir şekilde yayılırken, diğer taraftan milletin milli projelere olan hassasiyeti de bilindiğinden sonradan bitme bazı milli söylemleri olan kişileri gündeme taşıdılar.
Seçtikleri şahıs ve şahıslar ne kadar başarılı olurlarsa olsunlar, sonradan hukuki süreçle devreden çıkarılabilecekti ve de öyle oldu.
Seçim zamanı bu sonradan bitmelere denildi ki, "Haydar Bey'i iyi takip et, ne diyorsa sen de onu söyle". O da öyle yaptı. Hatta öylesine kopya çekiyordu ki, onun çekimlerine giden kameraman arkadaş prompter cihazında okuduğu yazının sonunda "Prof. Dr. Haydar Baş" ismini de gördü. Kopyanın da böylesi.
3 Kasım geldi geçti.
3 Kasım 2002'den bu yana 2,5 yıl geçti.
Toplam borç 220 milyar dolardan 380 milyar dolara çıktı. Yani borcumuzda yüzde 60'lık bir artış sağlandı.
İşçi şikayetçi, memur şikayetçi. Köylü, emekli, yaşlı, genç, bir kesim hariç toplumun tamamı şikayetçi. O da faizle, oturduğu yerden para kazanan yerli ve yabancı sermaye sahipleri.
İktidarda bulunanlar kendilerini tek başına iktidara taşıyan milletine sırtlarını döndüler. Anadolu'nun her tarafından sesler yükselmeye başladı.
Vatandaş şikayet etti, fırça yedi. Bazı vekiller dayanamayıp ülkenin krize gittiği konusunda gerçekleri ifade ettiler, tam bir abluka içine alındılar ve her türlü uyarıyı alıp yerlerine oturdular.
Cumhuriyet tarihi vatandaşın bu kadar desteğini alıp da vatandaşına bu kadar yabancılaşan bir iktidar görmedi.
Muhalefette ise durum farklı değil.
Ülke uçuruma sürüklenirken muhalefet yapması gerekenler beklenileni ortaya koyamadı.
İstese yapılan birçok yanlışın önüne geçebilirlerdi, ama bunun için IMF, AB ve ABD dışında bir takım çözümlere sahip olmaları gerekiyordu. Dolayısıyla 2,5 yıldır etkili bir muhalefet yapamadılar.
Parlamentoda olmamasına ve AB ve ABD taşeronu olan medya tarafından ısrarla gündeme taşınmamasına rağmen en etkili muhalefeti Prof. Dr. Haydar Baş ve Bağımsız Türkiye Partisi yaptı.
Ermeni meselesi, toprak satışları, diyalog adı altında yapılan misyonerlik çalışmaları, kamu kuruluşlarımızın yabancılara peşkeş çekilmesi, madenlerimizin talanı, Kıbrıs, Irak, Kerkük ve daha nice önemli konularda en etkili muhalefeti Prof. Dr. Haydar Baş Bey ve BTP yaptı. Mitinglerle, panellerle, seminerlerle, milletini hakkıyla seven bazı medya kuruluşlarıyla ülkenin yetkililerine, Türk milletine bu konularda gerekli uyarılarda bulundular ve çözümler sunmaya çalıştılar.
Bunun neticesinde Haydar Bey'e ve BTP' ye milletimiz yoğun bir ilgi göstermeye başladı.
Milletimiz, Haydar Bey neyi uyarıyorsa hep çıktığını gördü.
Ülkemiz üzerinde ciddi hesapları olanlar ve onların yerli taşeronları, destekleyerek iktidara getirdiklerine ilginin azalmasından, milli ve manevi konulara hassasiyeti artan Türk milletinin Haydar Bey'e meyletmesinden rahatsız oldular.
Bir taraftan Haydar Bey ve parti yöneticilerinin evlerine tacizler yapılıp rahatsız edilirken, diğer taraftan Haydar Bey'e olan ilgiyi başka yönlere kaydırma projeleri devreye girdi.
Yine 3 Kasım öncesi olduğu gibi BTP'nin önünü kesici planları devreye koydular. Önce ulusalcı ve milliyetçi bir söylemle birini denediler, ama bunda başarılı olamadılar. ABD'nin de desteğiyle yıllardır hazırlanan bu şahıs muvaffak olamadı.
Bu sefer iktidar partisi içinden birini çıkardılar.
Kurban bayramını ABD'de geçiren bu şahıs bayram sonrası faaliyetlere başladı ve bir anda milliyetçi ve muhafazakâr bir söylemle karşımıza çıktı.
Bu Alicengiz oyununda 3 Kasımdaki gibi başarılı olunur mu, yoksa ikincisi gibi tökezler mi zaman gösterecek.
Ama görünen o ki, ilgili şahıs "daldan dala kondum hop sana yandım" misali, içinde bulunduğu partileri zor zamanlarında ilk terk eden olarak nam saldığından millet nezdinde notu oldukça kırık.
Bu siyasi insertler tampon olarak uygulanıyor. Gaye, devletiyle milletiyle, askeriyle siviliyle, köylüsüyle, kentlisiyle, işçisiyle memuruyla, çiftçisiyle topyekun Türk milletini kenetleştirecek, kendi ayakları üzerinde durmasına vesile olacak proje ve kaynak sahibi lider olan Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in ve çözüm partisi BTP'nin önünü kesmektir.
Burada milletimize büyük görev düşmektedir. Ya ayık olup bu tür oyunlara kapılmayıp kendisine ve ülkesine faydalı olanı başına geçirecek, ya da birilerinin önümüze maksatlı olarak çıkardığı kişileri iktidara taşıyarak ülkemizin ve sahip olduklarımızın elimizden bir bir çıkmasına yardımcı olacak.Karar
milletin.
Tek başına iktidara getirilen AKP ve ana muhalefet partisi CHP hızla kan kaybediyor.
Her iki partiden de ardı ardına gelen istifalar, parlamento içi yeni oluşumlara sebep olmaktadır.
Bu gelişmelerle alakalı birçok spekülasyon vardır.
Öncelikle ayrılan milletvekillerinin ifadelerine bakılırsa, mevcut ekonomik ve siyasi gidişattan memnun olmadıkları ortaya çıkmaktadır.
Burada akla şu sorular geliyor: "Peki, başlangıçta her şey iyi miydi? İktidara gelen AKP'nin projelerinde ülke problemlerine bir çözüm var mıydı? O yüzden mi bu partiden aday oldunuz? Şimdi neyi beğenmiyorsunuz?"
3 Kasım seçimlerinden önce AKP'nin ve CHP'nin parti programlarına baktığımızda her iki partinin de ortak noktası ekonomide IMF, siyasi yapılanmada da AB ve ABD tavsiyelerine göre hareket etmekti.
Bugüne kadar bu projeleri uyguladıklarından dolayı ülke bu noktaya geldi.
Peki, diğer partilerde durum nasıldı?
Bir parti dışında hepsi aynı rotayı takip ediyordu, yani IMF, AB ve ABD politikaları.
O parti de Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in partisi Bağımsız Türkiye Partisiydi. Projelerinde Ne AB, ne ABD ve ne de IMF tavsiyeleri vardı. Tamamen milli ve kendi kaynaklarımızdan yola çıkılarak problemlere çözümler sunuluyordu ve gerçekten de uygulanabilecek, kaynağı mevcut projelerdi.
Ama milletimiz "Bu sefer Tayyip Bey'i destekleyeceğiz, eğer o da başaramazsa sırada Haydar Bey var" dediler. Bizler de demokrasinin gereği bu kararı saygıyla karşıladık.
Bu arada seçim zamanı her türlü kirli oyun da oynandı.
Bir taraftan, BTP'nin barajı aşamayacağı fitnesi köy köy, sokak sokak, hatta şahıs şahıs organizeli bir şekilde yayılırken, diğer taraftan milletin milli projelere olan hassasiyeti de bilindiğinden sonradan bitme bazı milli söylemleri olan kişileri gündeme taşıdılar.
Seçtikleri şahıs ve şahıslar ne kadar başarılı olurlarsa olsunlar, sonradan hukuki süreçle devreden çıkarılabilecekti ve de öyle oldu.
Seçim zamanı bu sonradan bitmelere denildi ki, "Haydar Bey'i iyi takip et, ne diyorsa sen de onu söyle". O da öyle yaptı. Hatta öylesine kopya çekiyordu ki, onun çekimlerine giden kameraman arkadaş prompter cihazında okuduğu yazının sonunda "Prof. Dr. Haydar Baş" ismini de gördü. Kopyanın da böylesi.
3 Kasım geldi geçti.
3 Kasım 2002'den bu yana 2,5 yıl geçti.
Toplam borç 220 milyar dolardan 380 milyar dolara çıktı. Yani borcumuzda yüzde 60'lık bir artış sağlandı.
İşçi şikayetçi, memur şikayetçi. Köylü, emekli, yaşlı, genç, bir kesim hariç toplumun tamamı şikayetçi. O da faizle, oturduğu yerden para kazanan yerli ve yabancı sermaye sahipleri.
İktidarda bulunanlar kendilerini tek başına iktidara taşıyan milletine sırtlarını döndüler. Anadolu'nun her tarafından sesler yükselmeye başladı.
Vatandaş şikayet etti, fırça yedi. Bazı vekiller dayanamayıp ülkenin krize gittiği konusunda gerçekleri ifade ettiler, tam bir abluka içine alındılar ve her türlü uyarıyı alıp yerlerine oturdular.
Cumhuriyet tarihi vatandaşın bu kadar desteğini alıp da vatandaşına bu kadar yabancılaşan bir iktidar görmedi.
Muhalefette ise durum farklı değil.
Ülke uçuruma sürüklenirken muhalefet yapması gerekenler beklenileni ortaya koyamadı.
İstese yapılan birçok yanlışın önüne geçebilirlerdi, ama bunun için IMF, AB ve ABD dışında bir takım çözümlere sahip olmaları gerekiyordu. Dolayısıyla 2,5 yıldır etkili bir muhalefet yapamadılar.
Parlamentoda olmamasına ve AB ve ABD taşeronu olan medya tarafından ısrarla gündeme taşınmamasına rağmen en etkili muhalefeti Prof. Dr. Haydar Baş ve Bağımsız Türkiye Partisi yaptı.
Ermeni meselesi, toprak satışları, diyalog adı altında yapılan misyonerlik çalışmaları, kamu kuruluşlarımızın yabancılara peşkeş çekilmesi, madenlerimizin talanı, Kıbrıs, Irak, Kerkük ve daha nice önemli konularda en etkili muhalefeti Prof. Dr. Haydar Baş Bey ve BTP yaptı. Mitinglerle, panellerle, seminerlerle, milletini hakkıyla seven bazı medya kuruluşlarıyla ülkenin yetkililerine, Türk milletine bu konularda gerekli uyarılarda bulundular ve çözümler sunmaya çalıştılar.
Bunun neticesinde Haydar Bey'e ve BTP' ye milletimiz yoğun bir ilgi göstermeye başladı.
Milletimiz, Haydar Bey neyi uyarıyorsa hep çıktığını gördü.
Ülkemiz üzerinde ciddi hesapları olanlar ve onların yerli taşeronları, destekleyerek iktidara getirdiklerine ilginin azalmasından, milli ve manevi konulara hassasiyeti artan Türk milletinin Haydar Bey'e meyletmesinden rahatsız oldular.
Bir taraftan Haydar Bey ve parti yöneticilerinin evlerine tacizler yapılıp rahatsız edilirken, diğer taraftan Haydar Bey'e olan ilgiyi başka yönlere kaydırma projeleri devreye girdi.
Yine 3 Kasım öncesi olduğu gibi BTP'nin önünü kesici planları devreye koydular. Önce ulusalcı ve milliyetçi bir söylemle birini denediler, ama bunda başarılı olamadılar. ABD'nin de desteğiyle yıllardır hazırlanan bu şahıs muvaffak olamadı.
Bu sefer iktidar partisi içinden birini çıkardılar.
Kurban bayramını ABD'de geçiren bu şahıs bayram sonrası faaliyetlere başladı ve bir anda milliyetçi ve muhafazakâr bir söylemle karşımıza çıktı.
Bu Alicengiz oyununda 3 Kasımdaki gibi başarılı olunur mu, yoksa ikincisi gibi tökezler mi zaman gösterecek.
Ama görünen o ki, ilgili şahıs "daldan dala kondum hop sana yandım" misali, içinde bulunduğu partileri zor zamanlarında ilk terk eden olarak nam saldığından millet nezdinde notu oldukça kırık.
Bu siyasi insertler tampon olarak uygulanıyor. Gaye, devletiyle milletiyle, askeriyle siviliyle, köylüsüyle, kentlisiyle, işçisiyle memuruyla, çiftçisiyle topyekun Türk milletini kenetleştirecek, kendi ayakları üzerinde durmasına vesile olacak proje ve kaynak sahibi lider olan Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in ve çözüm partisi BTP'nin önünü kesmektir.
Burada milletimize büyük görev düşmektedir. Ya ayık olup bu tür oyunlara kapılmayıp kendisine ve ülkesine faydalı olanı başına geçirecek, ya da birilerinin önümüze maksatlı olarak çıkardığı kişileri iktidara taşıyarak ülkemizin ve sahip olduklarımızın elimizden bir bir çıkmasına yardımcı olacak.Karar
milletin.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Tepki, demokrasinin zarar görmesinedir / 28.03.2025
- Din Allah’ın Kur’an’da anlattığı, Ehl-i Beyt’in yaşadığıdır / 27.03.2025
- Hakaret ve küfür, siyasetin dili olamaz / 26.03.2025