Hükümetin iş başına geldiği günden beri Türk Tekstili üvey evlat muamelesi görüyor. Tekstil sektörü her zaman Türk ekonomisinin lokomotifi olmuştur. Ancak devletin elini çekmesiyle bu sektör de zamanla kriz içine girmiştir.
Türkiye verimli ovaları olan bir coğrafyada yer alıyor. Pamuk ya da beyaz altın denilen hammadde ise Cumhuriyetin ilk yıllarından beri kalkınmamızda temel unsurlardan biri olmuştur.
Atatürk her zaman pamuk başta olmak üzere tarımı ekonominin en temel unsuru olarak kabul etmiştir. Bir yandan sanayi kuruluşları kurulup desteklenirken, tarım asla ihmal edilmemiştir.
Gazi’nin Savaş sonrası Anadolu ekonomisini canlandırma politikalarında, güçlü bir tekstil sanayi oluşturma fikri vardı. Anadolu Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren dokuma tezgahları, iplik üretim tesisleri ve dikim atölyeleriyle donatılmıştır. Bu alanda en önemli adım 1933’de Sümerbank’ın kurulmasıyla atılmıştı. Bu adım aslında Cumhuriyet Ekonomisinin en temel taşlarından biri olmuştu. Ardından kurulan Adana Bez fabrikası Cumhuriyetin ilk kamu yatırımıydı.
Her ne kadar Atatürk’ün milli iktisat yolundan uzaklaşsalar da, İnönü, Menderes, Demirel ve Ecevit Hükümetleri bile tekstili bugünkü iktidar kadar dışlamamışlardı. Hatta GAP projesi Güneydoğu’da Türk tarımını canlandırmak niyetiyle başlatılmıştı.
Erdoğan Hükümeti, iktidarının başlangıcından bu güne kadar tekstil üreticileri, emekçileri, girişimci yatırımcılar, kısaca sektörde herkesi kaderiyle başbaşa bıraktı. İplik üretimi yerine dışarıdan düşük maliyetli kalitesiz ipliği ithal eden üreticinin ürettiği kalitesiz kumaş, dış pazarlarda yer bulamadı. İhraç ettiğimiz kalemlerin başında gelen tekstil ürünleri, gün geçtikçe ekonomideki payını kaybediyor.
Örneğin önceki yıllarda büyük üreticilere fason üretim yapıp makine ekipmanını yenileyen örme tekstil üreticisi, hala 5-6 yıl önceki fason fiyatlarla çalışmakta. Yaptığı ağır işçilik karşılığında düşük ücret alan ve daralan sektörden ötürü işi bırakan tekstil işçileri vasıfsız işçi olarak diğer sektörlere kaydı. Böylece tekstil sektörü işçisiz ve vasıflı elemansız kalmıştır.
“Çin, Vietnam, Bangladeş ucuza malediyor” bahanesinin arkasına sığınan yöneticiler düşünüp bir türlü çözüm bulamadılar. Hâlbuki yerli pamuktan ürettiğimiz 30/1 numara kaliteli penye iplik, Türk üreticisinin elinde dış pazarda rağbet görecek giyim ürünü haline gelebilir. Bugün Avrupa pazarının çabuk teslim tarihli taleplerini karşılamak bile bizi öne çıkartır. Böylelikle, Çin’den gelen ucuz ve geç teslim tarihli ürünlerin önünü rahatlıkla kesebiliriz.
Aslında konunun çözüm kaynağını Milli Ekonomi Modeli Sahibi Sayın Prof. Dr. Haydar Baş çok net ortaya koydu. Devletin emisyonu genişleterek basacağı para, sıfır faizli kredi olarak pamuk üreticisine verilecek. Üretilen pamuk iplik haline geldikten sonra, yine aynı mantıkla desteklenen girişimci Türk üreticisi tarafından önce kumaşa, daha sonra dikilerek kıyafete dönüştürülecek. Siyasi irade de üretilen malı dış pazarlarda en cazip şartlarla pazarlayıp yurt ekonomisine katkı sağlayacak tüm çözüm yollarını üretecektir; yani basılan para kat kat fazlasıyla hazineye geri dönecektir.
Devlet desteği olmadan asla tekstili ayağa kaldıramayız. Üreticimiz bu ağır yükün altından daha fazla kalamaz. Sektörden ekmek yiyen yüzbinlerce kişinin mağdur olması bir yana, küçülen ve gittikçe dışa bağımlı hale gelen Türk ekonomisinin yarası daha da derinleşiyor. Bağımlı ekonomi de gün geçtikçe bağımlı olan millet demektir ki; bu da milli bir felakettir.
Türkiye verimli ovaları olan bir coğrafyada yer alıyor. Pamuk ya da beyaz altın denilen hammadde ise Cumhuriyetin ilk yıllarından beri kalkınmamızda temel unsurlardan biri olmuştur.
Atatürk her zaman pamuk başta olmak üzere tarımı ekonominin en temel unsuru olarak kabul etmiştir. Bir yandan sanayi kuruluşları kurulup desteklenirken, tarım asla ihmal edilmemiştir.
Gazi’nin Savaş sonrası Anadolu ekonomisini canlandırma politikalarında, güçlü bir tekstil sanayi oluşturma fikri vardı. Anadolu Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren dokuma tezgahları, iplik üretim tesisleri ve dikim atölyeleriyle donatılmıştır. Bu alanda en önemli adım 1933’de Sümerbank’ın kurulmasıyla atılmıştı. Bu adım aslında Cumhuriyet Ekonomisinin en temel taşlarından biri olmuştu. Ardından kurulan Adana Bez fabrikası Cumhuriyetin ilk kamu yatırımıydı.
Her ne kadar Atatürk’ün milli iktisat yolundan uzaklaşsalar da, İnönü, Menderes, Demirel ve Ecevit Hükümetleri bile tekstili bugünkü iktidar kadar dışlamamışlardı. Hatta GAP projesi Güneydoğu’da Türk tarımını canlandırmak niyetiyle başlatılmıştı.
Erdoğan Hükümeti, iktidarının başlangıcından bu güne kadar tekstil üreticileri, emekçileri, girişimci yatırımcılar, kısaca sektörde herkesi kaderiyle başbaşa bıraktı. İplik üretimi yerine dışarıdan düşük maliyetli kalitesiz ipliği ithal eden üreticinin ürettiği kalitesiz kumaş, dış pazarlarda yer bulamadı. İhraç ettiğimiz kalemlerin başında gelen tekstil ürünleri, gün geçtikçe ekonomideki payını kaybediyor.
Örneğin önceki yıllarda büyük üreticilere fason üretim yapıp makine ekipmanını yenileyen örme tekstil üreticisi, hala 5-6 yıl önceki fason fiyatlarla çalışmakta. Yaptığı ağır işçilik karşılığında düşük ücret alan ve daralan sektörden ötürü işi bırakan tekstil işçileri vasıfsız işçi olarak diğer sektörlere kaydı. Böylece tekstil sektörü işçisiz ve vasıflı elemansız kalmıştır.
“Çin, Vietnam, Bangladeş ucuza malediyor” bahanesinin arkasına sığınan yöneticiler düşünüp bir türlü çözüm bulamadılar. Hâlbuki yerli pamuktan ürettiğimiz 30/1 numara kaliteli penye iplik, Türk üreticisinin elinde dış pazarda rağbet görecek giyim ürünü haline gelebilir. Bugün Avrupa pazarının çabuk teslim tarihli taleplerini karşılamak bile bizi öne çıkartır. Böylelikle, Çin’den gelen ucuz ve geç teslim tarihli ürünlerin önünü rahatlıkla kesebiliriz.
Aslında konunun çözüm kaynağını Milli Ekonomi Modeli Sahibi Sayın Prof. Dr. Haydar Baş çok net ortaya koydu. Devletin emisyonu genişleterek basacağı para, sıfır faizli kredi olarak pamuk üreticisine verilecek. Üretilen pamuk iplik haline geldikten sonra, yine aynı mantıkla desteklenen girişimci Türk üreticisi tarafından önce kumaşa, daha sonra dikilerek kıyafete dönüştürülecek. Siyasi irade de üretilen malı dış pazarlarda en cazip şartlarla pazarlayıp yurt ekonomisine katkı sağlayacak tüm çözüm yollarını üretecektir; yani basılan para kat kat fazlasıyla hazineye geri dönecektir.
Devlet desteği olmadan asla tekstili ayağa kaldıramayız. Üreticimiz bu ağır yükün altından daha fazla kalamaz. Sektörden ekmek yiyen yüzbinlerce kişinin mağdur olması bir yana, küçülen ve gittikçe dışa bağımlı hale gelen Türk ekonomisinin yarası daha da derinleşiyor. Bağımlı ekonomi de gün geçtikçe bağımlı olan millet demektir ki; bu da milli bir felakettir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hakan Rona / diğer yazıları
- Güneydoğu'ya huzur ancak MEM'le gelir / 09.04.2013
- Kerry'nin ziyaretinin anlamı ne? / 06.04.2013
- Milli olmayan ekonomi, şirketleri iflasa sürüklüyor / 05.04.2013
- Milli çizgiden uzaklaşan Türk dış politikası / 07.03.2013
- Moskova'nın orta yerinde baharı yaşadık / 05.03.2013
- Milli Kahramanlarımız programlarına sosyal bir okuma / 19.02.2013
- Güneydoğu Asya ekonomileri ve Milli Ekonomi Modeli / 28.12.2012
- Tam bağımsız devlet, hür millet ve adalet / 27.12.2012
- Arap dünyasının Truva atı: “Müslüman Kardeşler” / 17.10.2012
- Amerikan askeri ne amaçla Türkiye’de / 14.10.2012
- Kerry'nin ziyaretinin anlamı ne? / 06.04.2013
- Milli olmayan ekonomi, şirketleri iflasa sürüklüyor / 05.04.2013
- Milli çizgiden uzaklaşan Türk dış politikası / 07.03.2013
- Moskova'nın orta yerinde baharı yaşadık / 05.03.2013
- Milli Kahramanlarımız programlarına sosyal bir okuma / 19.02.2013
- Güneydoğu Asya ekonomileri ve Milli Ekonomi Modeli / 28.12.2012
- Tam bağımsız devlet, hür millet ve adalet / 27.12.2012
- Arap dünyasının Truva atı: “Müslüman Kardeşler” / 17.10.2012
- Amerikan askeri ne amaçla Türkiye’de / 14.10.2012