“Arap Baharı” adı verilen ve Batı Dünyasının Ortadoğu’yu kendi değerleriyle şekillendiren oluşumun en göz çarpan figüranı “Müslüman Kardeşler” adındaki radikal hareket.
Bu hareket 1928 yılında Mısırlı radikal düşünür Hasan El- Benna tarafından kuruldu. Hareketin görünürdeki amacı Ortadoğu ülkelerinde rejim değişiklikleri planını yürütmekti. Bu amaçla da bütün Arap ülkelerinde örgütlenmeye başladı. Mısır’dan sonraki en büyük örgütlenme 1940 yılında Suriye’de oldu.
Görünürdeki iki temel düşman ABD ve İsrail Devletiydi. Ancak İkinci Dünya Savaşı sonrası var olan Soğuk Savaş ortamında Müslüman Kardeşler, tavırlarını Sovyetler Birliği’nin karşısında koyduklarından dolayı, bu dönemde ABD Haberalma Teşkilatıyla yakın ilişki içine girdiler. ABD Başkanı Eisenhower’ın da desteklediği bu hareket , “Anti-komünist” ve “Anti-Sovyet” politikaların paralelinde Ortadoğu’da faaliyet yürüttü.
Bölgede ABD’den ziyade Sovyet Rejimine yakın duran Baas Rejimleri Müslüman Kardeşler Hareketinin baş düşmanları haline gelmişti. Bu dönemde bu Hareket adeta Arap Dünyası içinde Sovyetlere yakın duran ülkeler için bir ‘Truva Atı’ haline gelmişti.
Hareket Suriye’ye Benna’nın Öğrencisi Mustafa Al Siba tarafından yayıldı. Al Siba El Ezher Üniversitesinde eğitim görmüş bir kişiydi. 1973 yılına kadar faaliyetlerini gizli yürüten örgüt, o yıl silahlı kanadı “Öncü Savaşçılar” eliyle Suriye’de silahlı iç karışıklık çıkardı. Amaç Amerika’nın karşısında konumlanan Suriye’de terör havası estirerek Baas Rejimini devirmekti.
1980’lere gelindiğinde devlet yanlısı akademisyen, doktor, bürokrat ve askerler birer birer öldürülüyordu. İşte zamanın Baas Lideri ve şimdiki Lider Beşar Esad’ın Babası Hafız, bu CIA ve İsrail destekli oyuna yenilmedi ve sert bir müdahaleyle isyancılarla mücadele etti. Şam, Hama, Humus ve Halep’te şiddetli çatışmalar yaşandıktan sonra Hükümet Kuvvetleri tam denetimi eline aldı.
Bu tarihten sonra bir daha hiçbir zaman Suriye halkı radikal hareketlere prim vermedi. ABD ve İsrail ile zaten var olan mesafe daha da açıldı Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra da Suriye Yönetimi kendi toprak bütünlüğü ve Arap Coğrafyası üzerinde parçalama planları olmadığı kanaatiyle Rusya’nın müttefiki olarak yerini aldı. Bugün de Çin’i de içine alan bu ittifak varlığını halen sürdürüyor.
Devlet Anayasanın bir gereği olarak isteyen vatandaşına şerri kanunlarla muamele etme hakkı tanıdığı gibi, her mezhep mensubunun güven içinde inancını yaşaması için gereken şartlar sağlanmış durumda. Ülkede “Müslüman Kardeşlerin” 2012 modelinin iddia ettiği gibi dini ve kültürel bir baskının varlığından söz etmek mümkün değil, çünkü Devlet Başkanı’nın mezhebi ile Diyanet İşleri Başkanının mezhebi birbirinden farklı. Hatta Genel Kurmay Başkanı dahi Beşer Esad’dan farklı olarak Sünni mezhebe mensup bir asker.
Bu tarihsel süreç Müslüman Kardeşler adlı örgütün gerçekte bir ‘Truva Atı’ rolü ve görevi üstlendiğini çok açık bir şekilde ortaya koyuyor. Aynı süreci geçmişte Afganistan’da da Buranettin Rabbani ile yaşayan İslam Coğrafyasının artık yeni bir ‘Truva Atı’na ve içine girecek paralı askerlere tahammülü kalmadı. Bölgemizde bulunan Kardeş Milletlerle tek bilek ve tek yürek olarak Emperyalist niyetli şer odaklarının oyunlarına gelmeden bir ve beraber olmamız nihai çözüm yoludur.
Bu hareket 1928 yılında Mısırlı radikal düşünür Hasan El- Benna tarafından kuruldu. Hareketin görünürdeki amacı Ortadoğu ülkelerinde rejim değişiklikleri planını yürütmekti. Bu amaçla da bütün Arap ülkelerinde örgütlenmeye başladı. Mısır’dan sonraki en büyük örgütlenme 1940 yılında Suriye’de oldu.
Görünürdeki iki temel düşman ABD ve İsrail Devletiydi. Ancak İkinci Dünya Savaşı sonrası var olan Soğuk Savaş ortamında Müslüman Kardeşler, tavırlarını Sovyetler Birliği’nin karşısında koyduklarından dolayı, bu dönemde ABD Haberalma Teşkilatıyla yakın ilişki içine girdiler. ABD Başkanı Eisenhower’ın da desteklediği bu hareket , “Anti-komünist” ve “Anti-Sovyet” politikaların paralelinde Ortadoğu’da faaliyet yürüttü.
Bölgede ABD’den ziyade Sovyet Rejimine yakın duran Baas Rejimleri Müslüman Kardeşler Hareketinin baş düşmanları haline gelmişti. Bu dönemde bu Hareket adeta Arap Dünyası içinde Sovyetlere yakın duran ülkeler için bir ‘Truva Atı’ haline gelmişti.
Hareket Suriye’ye Benna’nın Öğrencisi Mustafa Al Siba tarafından yayıldı. Al Siba El Ezher Üniversitesinde eğitim görmüş bir kişiydi. 1973 yılına kadar faaliyetlerini gizli yürüten örgüt, o yıl silahlı kanadı “Öncü Savaşçılar” eliyle Suriye’de silahlı iç karışıklık çıkardı. Amaç Amerika’nın karşısında konumlanan Suriye’de terör havası estirerek Baas Rejimini devirmekti.
1980’lere gelindiğinde devlet yanlısı akademisyen, doktor, bürokrat ve askerler birer birer öldürülüyordu. İşte zamanın Baas Lideri ve şimdiki Lider Beşar Esad’ın Babası Hafız, bu CIA ve İsrail destekli oyuna yenilmedi ve sert bir müdahaleyle isyancılarla mücadele etti. Şam, Hama, Humus ve Halep’te şiddetli çatışmalar yaşandıktan sonra Hükümet Kuvvetleri tam denetimi eline aldı.
Bu tarihten sonra bir daha hiçbir zaman Suriye halkı radikal hareketlere prim vermedi. ABD ve İsrail ile zaten var olan mesafe daha da açıldı Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra da Suriye Yönetimi kendi toprak bütünlüğü ve Arap Coğrafyası üzerinde parçalama planları olmadığı kanaatiyle Rusya’nın müttefiki olarak yerini aldı. Bugün de Çin’i de içine alan bu ittifak varlığını halen sürdürüyor.
Devlet Anayasanın bir gereği olarak isteyen vatandaşına şerri kanunlarla muamele etme hakkı tanıdığı gibi, her mezhep mensubunun güven içinde inancını yaşaması için gereken şartlar sağlanmış durumda. Ülkede “Müslüman Kardeşlerin” 2012 modelinin iddia ettiği gibi dini ve kültürel bir baskının varlığından söz etmek mümkün değil, çünkü Devlet Başkanı’nın mezhebi ile Diyanet İşleri Başkanının mezhebi birbirinden farklı. Hatta Genel Kurmay Başkanı dahi Beşer Esad’dan farklı olarak Sünni mezhebe mensup bir asker.
Bu tarihsel süreç Müslüman Kardeşler adlı örgütün gerçekte bir ‘Truva Atı’ rolü ve görevi üstlendiğini çok açık bir şekilde ortaya koyuyor. Aynı süreci geçmişte Afganistan’da da Buranettin Rabbani ile yaşayan İslam Coğrafyasının artık yeni bir ‘Truva Atı’na ve içine girecek paralı askerlere tahammülü kalmadı. Bölgemizde bulunan Kardeş Milletlerle tek bilek ve tek yürek olarak Emperyalist niyetli şer odaklarının oyunlarına gelmeden bir ve beraber olmamız nihai çözüm yoludur.
Hakan Rona / diğer yazıları
- Güneydoğu'ya huzur ancak MEM'le gelir / 09.04.2013
- Kerry'nin ziyaretinin anlamı ne? / 06.04.2013
- Milli olmayan ekonomi, şirketleri iflasa sürüklüyor / 05.04.2013
- Milli çizgiden uzaklaşan Türk dış politikası / 07.03.2013
- Moskova'nın orta yerinde baharı yaşadık / 05.03.2013
- Milli Kahramanlarımız programlarına sosyal bir okuma / 19.02.2013
- Güneydoğu Asya ekonomileri ve Milli Ekonomi Modeli / 28.12.2012
- Tam bağımsız devlet, hür millet ve adalet / 27.12.2012
- Arap dünyasının Truva atı: “Müslüman Kardeşler” / 17.10.2012
- Amerikan askeri ne amaçla Türkiye’de / 14.10.2012
- Kerry'nin ziyaretinin anlamı ne? / 06.04.2013
- Milli olmayan ekonomi, şirketleri iflasa sürüklüyor / 05.04.2013
- Milli çizgiden uzaklaşan Türk dış politikası / 07.03.2013
- Moskova'nın orta yerinde baharı yaşadık / 05.03.2013
- Milli Kahramanlarımız programlarına sosyal bir okuma / 19.02.2013
- Güneydoğu Asya ekonomileri ve Milli Ekonomi Modeli / 28.12.2012
- Tam bağımsız devlet, hür millet ve adalet / 27.12.2012
- Arap dünyasının Truva atı: “Müslüman Kardeşler” / 17.10.2012
- Amerikan askeri ne amaçla Türkiye’de / 14.10.2012