Bizim kültürümüzde vatan, anadır. Ana; insanı besler, bakar, büyütür. Bayrak, sancak namustur; yan bakılmaz. Bu anlayışı bizler inancımızdan, kültürümüzden alırız. Öyle ki, Cuma namazını kılmak için o bayrağın gönderde dalgalanması şarttır.
Diğer taraftan tarihe baktığımızda büyük insan göçlerinin (kavimler göçü gibi) ilk nedeni toprak olmuştur. Daha doğrusu beslenmek olmuştur. İklim değişiklikleri başta olmak üzere birçok nedenle kavimler, milletler, halklar topraklarından istedikleri verimi yani beslenmek için ürün alamadıkları için başka topraklara, diyarlara göç etmek zorunda kalmışlardır.
Anadolu ise yüzyıllardır bağrında yaşayan her milleti beslemiştir. Sultan Alparslan ve Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri ile bu coğrafyada yeni bir sayfa açılmış ve 72 millet İslam mayasıyla yoğrularak ortaya Türk Milleti çıkmıştır ve bu millet bu topraklarda bin yıldır karnı tok olarak yaşıyor.
Batı dünyası sanayi devrimini tarım ile birlikte gerçekleştirirken yine Batı'nın müdahaleleriyle 2. ve 3. Dünya ülkeleri bunu başaramamıştır. Tabi bunun nedeni de emperyalistler ve onların ülke yönetimlerine getirdikleri anlayışlardır.
M. Kemal Atatürk, Lozan anlaşması görüşmeleri sırasında topladığı İzmir İktisat Kongresinde yaptığı konuşmada, "Siyasi ve askeri zaferler ekonomik zaferler ile taçlandırılmadığı müddetçe bir anlam ifade etmezler" diyerek milli bir ekonomiden, tarım, hayvancılık, madencilik gereksinimlerine işaret etmiştir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkemizde her dört kişiden üçü köylerde yaşarken, Atatürk attığı adımlarla hem ağır sanayi hamlesini gerçekleştirmiş, hem de milli tarım politikalarını hayata geçirmeye başlamıştı. Ama ne yazık ki, sonraki dönemlerde Atatürk'ün attığı bu adımların üstü örtülmüş ve Türkiye adeta batının her rol için kullandığı bir dublör ülke moduna geçmiştir.
Rakamlara baktığımızda cumhuriyetin ilk yıllarında her dört kişiden biri kentlerde yaşarken 2010 yılında durum tamamen tersine dönmüş ve her dört kişinden yalnızca bir kişi köylerde yaşar hale gelmiştir.
Ülke nüfusumuz o günden (13 milyondan) bugünlere 6 kat arttı. Yani sofraya oturan insan sayısı 13 milyondan 80 milyona çıktı. Yani daha çok ekmek lazım, aş lazım. Ekmek olmazsa, aş olmazsa insanlar aç kalır. Öyle değil mi?
Prof. Dr. Haydar Baş yıllardan beri milli bir ekonomiden, milli paradan, milli madencilikten, milli bir tarım ve hayvancılık anlayışından söz ediyor.
Nedenini de şöyle açıklıyor; "Buğday, silahtan daha çok stratejik öneme sahiptir. Çünkü insanlar silahsız yaşar ama buğdaysız (ekmeksiz) yaşayamaz."
Bu milli projelere nasıl ulaşılacağını, nasıl hayata geçirileceğini de yine kendi eserleri olan ve bugün 4 milyar insana hitap eden Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet-Milli Devlet eserlerinde açıklamıştır.
Sayın Baş'ın, halkımızı doyuracak, GDO'suz, yüzde yüz yerli milli tarım politikalarından bir kaçını özetle hatırlarsak!
* Tahditler, kotalar kaldırılacaktı.
* Devlete ait topraklar uzun vadeli, sembolik ücretler karşılığında kiraya verilecekti.
* Ürün fiyatları çiftçiler tarafından üretici kooperatif üzerinden belirlenecekti. Hem devlet desteğini, hem de iç piyasa fiyatını beraber alacaktı.
* Devlet üreticinin yetiştirdiği ürünün yüzde 50'sini en az 6 ay evvelinden avans verecekti.
* Çiftçiye emeklilik desteği ve doğal afetlere karşı sigorta desteği sağlanacaktı.
* İthal ürünlere karşılık yerli üreticinin korunması devlet garantisinde olacaktı.
* Tarım için gerekli olan finansman elde edilen üretim karşılığı senyoraj geliri ile karşılanacaktı.
* Devlet tarıma bağlı sanayi üzerine yatırım yapmak isteyen girişimcilere, 'proje mukabili sıfır faizli krediler' ve 'gerekirse geri ödemesi üretim veya ürün' olacak türden kredi verecekti.
* Devlet, ürünlere pazar garantisi verecekti.
* Gübre ve tarım ilaçları konusunda yatırımlar teşvik edilecekti.
Bu projelere çiftçisiyle, işçisiyle, memuruyla, siyasetçisiyle özetle milletimiz sırt döndü. Liberal-emperyalist politikalara evet, dediler.
Sonuç ne oldu? Saman ithal ediyoruz?
Diğer taraftan tarihe baktığımızda büyük insan göçlerinin (kavimler göçü gibi) ilk nedeni toprak olmuştur. Daha doğrusu beslenmek olmuştur. İklim değişiklikleri başta olmak üzere birçok nedenle kavimler, milletler, halklar topraklarından istedikleri verimi yani beslenmek için ürün alamadıkları için başka topraklara, diyarlara göç etmek zorunda kalmışlardır.
Anadolu ise yüzyıllardır bağrında yaşayan her milleti beslemiştir. Sultan Alparslan ve Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri ile bu coğrafyada yeni bir sayfa açılmış ve 72 millet İslam mayasıyla yoğrularak ortaya Türk Milleti çıkmıştır ve bu millet bu topraklarda bin yıldır karnı tok olarak yaşıyor.
Batı dünyası sanayi devrimini tarım ile birlikte gerçekleştirirken yine Batı'nın müdahaleleriyle 2. ve 3. Dünya ülkeleri bunu başaramamıştır. Tabi bunun nedeni de emperyalistler ve onların ülke yönetimlerine getirdikleri anlayışlardır.
M. Kemal Atatürk, Lozan anlaşması görüşmeleri sırasında topladığı İzmir İktisat Kongresinde yaptığı konuşmada, "Siyasi ve askeri zaferler ekonomik zaferler ile taçlandırılmadığı müddetçe bir anlam ifade etmezler" diyerek milli bir ekonomiden, tarım, hayvancılık, madencilik gereksinimlerine işaret etmiştir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkemizde her dört kişiden üçü köylerde yaşarken, Atatürk attığı adımlarla hem ağır sanayi hamlesini gerçekleştirmiş, hem de milli tarım politikalarını hayata geçirmeye başlamıştı. Ama ne yazık ki, sonraki dönemlerde Atatürk'ün attığı bu adımların üstü örtülmüş ve Türkiye adeta batının her rol için kullandığı bir dublör ülke moduna geçmiştir.
Rakamlara baktığımızda cumhuriyetin ilk yıllarında her dört kişiden biri kentlerde yaşarken 2010 yılında durum tamamen tersine dönmüş ve her dört kişinden yalnızca bir kişi köylerde yaşar hale gelmiştir.
Ülke nüfusumuz o günden (13 milyondan) bugünlere 6 kat arttı. Yani sofraya oturan insan sayısı 13 milyondan 80 milyona çıktı. Yani daha çok ekmek lazım, aş lazım. Ekmek olmazsa, aş olmazsa insanlar aç kalır. Öyle değil mi?
Prof. Dr. Haydar Baş yıllardan beri milli bir ekonomiden, milli paradan, milli madencilikten, milli bir tarım ve hayvancılık anlayışından söz ediyor.
Nedenini de şöyle açıklıyor; "Buğday, silahtan daha çok stratejik öneme sahiptir. Çünkü insanlar silahsız yaşar ama buğdaysız (ekmeksiz) yaşayamaz."
Bu milli projelere nasıl ulaşılacağını, nasıl hayata geçirileceğini de yine kendi eserleri olan ve bugün 4 milyar insana hitap eden Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet-Milli Devlet eserlerinde açıklamıştır.
Sayın Baş'ın, halkımızı doyuracak, GDO'suz, yüzde yüz yerli milli tarım politikalarından bir kaçını özetle hatırlarsak!
* Tahditler, kotalar kaldırılacaktı.
* Devlete ait topraklar uzun vadeli, sembolik ücretler karşılığında kiraya verilecekti.
* Ürün fiyatları çiftçiler tarafından üretici kooperatif üzerinden belirlenecekti. Hem devlet desteğini, hem de iç piyasa fiyatını beraber alacaktı.
* Devlet üreticinin yetiştirdiği ürünün yüzde 50'sini en az 6 ay evvelinden avans verecekti.
* Çiftçiye emeklilik desteği ve doğal afetlere karşı sigorta desteği sağlanacaktı.
* İthal ürünlere karşılık yerli üreticinin korunması devlet garantisinde olacaktı.
* Tarım için gerekli olan finansman elde edilen üretim karşılığı senyoraj geliri ile karşılanacaktı.
* Devlet tarıma bağlı sanayi üzerine yatırım yapmak isteyen girişimcilere, 'proje mukabili sıfır faizli krediler' ve 'gerekirse geri ödemesi üretim veya ürün' olacak türden kredi verecekti.
* Devlet, ürünlere pazar garantisi verecekti.
* Gübre ve tarım ilaçları konusunda yatırımlar teşvik edilecekti.
Bu projelere çiftçisiyle, işçisiyle, memuruyla, siyasetçisiyle özetle milletimiz sırt döndü. Liberal-emperyalist politikalara evet, dediler.
Sonuç ne oldu? Saman ithal ediyoruz?
Akın Aydın / diğer yazıları
- Milletin derdine gelecek olursak! / 18.01.2025
- Soykırımda ikinci safha ve Suriye / 17.01.2025
- Bu ülkeyi fırsatçılar mı yönetiyor? / 16.01.2025
- Sürecin adı belli değil ama sahibi belli / 15.01.2025
- Emeklileri hallettiler sıra ailede / 13.01.2025
- ‘Duanız olmasa Rabbim, size ne diye değer versin?’ / 12.01.2025
- Talan edilmiş Anadolu’dan tam bağımsız Türkiye’ye / 11.01.2025
- Devlet Bahçeli’nin bebek katiline ilgisi yeni değilmiş / 10.01.2025
- Papa, Öcalan sürecine dahil olacak mı? / 09.01.2025
- İktidarın hedefi: ‘Herkes sussun’ / 08.01.2025
- Soykırımda ikinci safha ve Suriye / 17.01.2025
- Bu ülkeyi fırsatçılar mı yönetiyor? / 16.01.2025
- Sürecin adı belli değil ama sahibi belli / 15.01.2025
- Emeklileri hallettiler sıra ailede / 13.01.2025
- ‘Duanız olmasa Rabbim, size ne diye değer versin?’ / 12.01.2025
- Talan edilmiş Anadolu’dan tam bağımsız Türkiye’ye / 11.01.2025
- Devlet Bahçeli’nin bebek katiline ilgisi yeni değilmiş / 10.01.2025
- Papa, Öcalan sürecine dahil olacak mı? / 09.01.2025
- İktidarın hedefi: ‘Herkes sussun’ / 08.01.2025