Denizcileri canından bezdiren azılı bir korsan, yakalanıp hükümdarın huzuruna çıkartılır. Hükümdar, korsana "bu haksızlıkları neden yaptın?" diyerek bağırıp çağırır. Hükümdarın söylediklerinden hiç çekinmeyen ve istifini bozmayan korsan, hükümdara şöyle der: "Benim yaptıklarımla, sizin yaptıklarınız arasında hiçbir fark yok. Ama benimle senin aranda bir tek fark var: Şu anda siz, hükmeder konumdasınız."
Bu diyalogdaki özneleri şöyle bir yer değiştirsek: Hükümdarın yerine ABD Başkanı Bush'u veya ABD'yi, korsanın yerine de teröristleri veya terör örgütlerini koysak. Arada zerre kadar bir fark görebilir miyiz? Göremeyiz. Çünkü, bugün de terör, aynen diyalogda olduğu gibi, eylemlere göre değil, eylemleri yapanlara göre tanımlanıyor. Örneğin, ABD'nin yaptığı hiçbir eylem terör sayılmıyor. Ama ABD'nin yaptığının aynısını, bir örgüt veya bir devlet yaparsa, o terör suçu işlemiş oluyor.
İşlediği hiçbir eylemi terör kabul etmeyen ABD'nin; teröre savaş açmasının inandırıcılığı olabilir mi? Teröre savaş açmadan önce, terörün dört başı mamur bir tanımı yapılmalıdır. Ama maalesef, böyle bir tanım henüz yapılabilmiş değil. İyi ve kötü, Avrupa Birliği'nde bir tek Belçika, bir ölçü ortaya koymuş. Onun ölçüsü de, kamu düzenini bozup bozmamaktır. Belçika, kamu düzenini bozmadığı sürece, terör örgütünün her söylediğini fikir hürriyeti çerçevesinde değerlendiriyor. Bundan dolayı İngiltere'deki IRA'yı, İspanya'daki ETA'yı, Fransa'daki GIA'yı, terör örgütü saymıyor. Saymadığı için de, Avrupa Birliği tarafından şiddetle eleştiriliyor. Bu arada şunu not etmek gerekir: PKK'nın sadece Belçika'da değil, diğer Avrupa ülkelerinde de imtiyazlı bir konumu vardır.
Aslında terörün tanımında, eylemlerle birlikte düşünce tarzarı da esas alınmalıdır. Çünkü, öyle insanlar vardır ki, terörizmi benimsemişler, fakat terör yapabilecek imkâna sahip olmadıkları için teröre kalkışmıyorlar. Fırsat bulsalar terörün en büyüğünü yapacaklar. Onun için bu konuda sadece eylemler değil, kültürler de yargılanıyor. Çünkü terörizm bir kültürdür. Örneğin Noam Chomsky, ABD kültürünü bir "Terörizm Kültürü" olarak nitelendirir. Böyle bir toplumun başkanından, terörizmle mücadele etmesini beklemek ve bu mücadelede ona destek vermek, başka bir şey değilse, büyük bir gaflettir.
ABD Başkanı Bush, dünya kamuoyunun önüne çıkıyor, "Usame bin Laden'in kellesini istiyorum" diyor. İşte bu ifadeler, terörizm kültürünün ürünüdür. Başkan Bush'un bu sözleri üzerine, Almanya'nın büyük TV yorumcularından Ulrich Wickert şöyle bir değerlendirme yapar: "Başkan Bush, elbette bir katil veya terörist değildir, ama o da teröristlerle aynı düşünce tarzına sahiptir." Bu tesbit çok önemlidir. Yorumcunun bu tesbitini doğrulayan başka bir olay, yine Amerika'da cereyen etmiştir. Olay şöyle; Amerika'da emekli bir vali banka soyarken yakalanır. Kendisine sorarlar: "Niçin bu işi yaptın?" Valinin cevabı çok enteresan, der ki: "Ne yapayım, vali iken yapamıyordum". Demek ki, valinin içinde soygun yapma isteği vardı, fakat vali iken bunu gerçekleştiremiyordu. Tekrar Alman yorumcunun değerlendirmesine dönersek, şunu söyleyebiliriz. Başkan Bush da, aynı bu vali gibidir. Bizzat kendisinin terör yapma imkânı olmadığı için, terör yaptırarak bu arzusunu tatmin ediyor.
Temple Üniversitesi sosyoloji profesörü Howard Winant da, Başkan Bush'un bu kafa yapısının anlaşılması için şu soruları sorar: "George Bush'un ağzından dünyanın fakir ve ezilmiş halkları ile ilgili bir kelime duydunuz mu? İsrail'in Batı Şeria ve Gazze'deki yerleşim birimlerinin uluslararası hukuka aykırı olduğunu hiç dile getirdi mi? Temiz suyu olmayan, çocuklarına eğitim veremeyen, sağlık kontrolü göremeyen, fakat IMF'ye, Wall Straette'e, Washington'a, Londra'ya, Tokyo'ya, Zürih'e ağır borçlar ödeyen milyonlarca insan onu ilgilendiriyor mu?" Hal böyle iken, nasıl olur da, bütün dünyaya asırlarca adalet dağıtmış, her zaman mazlumun yanında yer almış bir Türkiye, bugün saf değiştirir? Şanlı tarihimize böyle bir kara lekeyi sürmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Bu böyle biline.
Bu diyalogdaki özneleri şöyle bir yer değiştirsek: Hükümdarın yerine ABD Başkanı Bush'u veya ABD'yi, korsanın yerine de teröristleri veya terör örgütlerini koysak. Arada zerre kadar bir fark görebilir miyiz? Göremeyiz. Çünkü, bugün de terör, aynen diyalogda olduğu gibi, eylemlere göre değil, eylemleri yapanlara göre tanımlanıyor. Örneğin, ABD'nin yaptığı hiçbir eylem terör sayılmıyor. Ama ABD'nin yaptığının aynısını, bir örgüt veya bir devlet yaparsa, o terör suçu işlemiş oluyor.
İşlediği hiçbir eylemi terör kabul etmeyen ABD'nin; teröre savaş açmasının inandırıcılığı olabilir mi? Teröre savaş açmadan önce, terörün dört başı mamur bir tanımı yapılmalıdır. Ama maalesef, böyle bir tanım henüz yapılabilmiş değil. İyi ve kötü, Avrupa Birliği'nde bir tek Belçika, bir ölçü ortaya koymuş. Onun ölçüsü de, kamu düzenini bozup bozmamaktır. Belçika, kamu düzenini bozmadığı sürece, terör örgütünün her söylediğini fikir hürriyeti çerçevesinde değerlendiriyor. Bundan dolayı İngiltere'deki IRA'yı, İspanya'daki ETA'yı, Fransa'daki GIA'yı, terör örgütü saymıyor. Saymadığı için de, Avrupa Birliği tarafından şiddetle eleştiriliyor. Bu arada şunu not etmek gerekir: PKK'nın sadece Belçika'da değil, diğer Avrupa ülkelerinde de imtiyazlı bir konumu vardır.
Aslında terörün tanımında, eylemlerle birlikte düşünce tarzarı da esas alınmalıdır. Çünkü, öyle insanlar vardır ki, terörizmi benimsemişler, fakat terör yapabilecek imkâna sahip olmadıkları için teröre kalkışmıyorlar. Fırsat bulsalar terörün en büyüğünü yapacaklar. Onun için bu konuda sadece eylemler değil, kültürler de yargılanıyor. Çünkü terörizm bir kültürdür. Örneğin Noam Chomsky, ABD kültürünü bir "Terörizm Kültürü" olarak nitelendirir. Böyle bir toplumun başkanından, terörizmle mücadele etmesini beklemek ve bu mücadelede ona destek vermek, başka bir şey değilse, büyük bir gaflettir.
ABD Başkanı Bush, dünya kamuoyunun önüne çıkıyor, "Usame bin Laden'in kellesini istiyorum" diyor. İşte bu ifadeler, terörizm kültürünün ürünüdür. Başkan Bush'un bu sözleri üzerine, Almanya'nın büyük TV yorumcularından Ulrich Wickert şöyle bir değerlendirme yapar: "Başkan Bush, elbette bir katil veya terörist değildir, ama o da teröristlerle aynı düşünce tarzına sahiptir." Bu tesbit çok önemlidir. Yorumcunun bu tesbitini doğrulayan başka bir olay, yine Amerika'da cereyen etmiştir. Olay şöyle; Amerika'da emekli bir vali banka soyarken yakalanır. Kendisine sorarlar: "Niçin bu işi yaptın?" Valinin cevabı çok enteresan, der ki: "Ne yapayım, vali iken yapamıyordum". Demek ki, valinin içinde soygun yapma isteği vardı, fakat vali iken bunu gerçekleştiremiyordu. Tekrar Alman yorumcunun değerlendirmesine dönersek, şunu söyleyebiliriz. Başkan Bush da, aynı bu vali gibidir. Bizzat kendisinin terör yapma imkânı olmadığı için, terör yaptırarak bu arzusunu tatmin ediyor.
Temple Üniversitesi sosyoloji profesörü Howard Winant da, Başkan Bush'un bu kafa yapısının anlaşılması için şu soruları sorar: "George Bush'un ağzından dünyanın fakir ve ezilmiş halkları ile ilgili bir kelime duydunuz mu? İsrail'in Batı Şeria ve Gazze'deki yerleşim birimlerinin uluslararası hukuka aykırı olduğunu hiç dile getirdi mi? Temiz suyu olmayan, çocuklarına eğitim veremeyen, sağlık kontrolü göremeyen, fakat IMF'ye, Wall Straette'e, Washington'a, Londra'ya, Tokyo'ya, Zürih'e ağır borçlar ödeyen milyonlarca insan onu ilgilendiriyor mu?" Hal böyle iken, nasıl olur da, bütün dünyaya asırlarca adalet dağıtmış, her zaman mazlumun yanında yer almış bir Türkiye, bugün saf değiştirir? Şanlı tarihimize böyle bir kara lekeyi sürmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Bu böyle biline.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018