Batılıların en belirgin vasfı sömürmektir. Sömürünün her türlüsünü icat eden Batılılar, günümüzde de aynı düşünce ve anlayışı sürdürmektedirler. O bakımdan Batılılarla ilişkileri bu çerçevede ele almak ve yürütmek gerekir. Dıştan iyi ve güzel görünen projelerinde bile, asıl amaçları her zaman sömürü olmuştur.
Batılılar, tarih boyunca özellikle Müslümanları sömürülmesi ve ezilmesi gereken insanlar olarak görmüşlerdir. Bu bakış tarzı halen devam ettiği içindir ki, İslâm coğrafyasında "kaostan kaynaklanan düzen" teorisini uygulamaktadırlar. Bunun anlamı şudur: Müslümanlar kaos içerisinde debelenecekler, Batılılar ise sömürülerini değişik başlıklar altında sürdüreceklerdir.
Batılıların zenginliklerinin temeli sömürüye dayandığından, ondan vazgeçtiklerinde fakirleşip yok olacaklarını düşünüyorlar. Hâlbuki doğru-dürüst ve adil bir kazanma yolunu seçseler, bu, hem kendileri, hem de Müslümanlar için daha kârlı ve faydalı olacaktır. Ne var ki, Batılılar asla böyle bir davranış ortaya koyamazlar. Çünkü kültür ve medeniyetleri buna müsait değildir.
Şu gerçeği hiçbir zaman unutmamalıyız: İslâm, insandan bütün sorumluluğu üzerine almasını istiyor. O nedenle sömürünün sorumluluğunu üstlenmemiz şarttır. Sorumluluğu Batılılara yüklemek, sorumluluktan kaçmaktır. Malik bin Nebi'nin deyimiyle "sömürüye elverişli olma durumu"ndan mutlaka kurtulmalıyız.
Bunun da yolu şahsiyetli insan yetiştirmekten geçer. Derler ki, sömürülen, ezilen, hakları gasp edilen milletlerin kurtuluşu için yapılacak ilk iş, o milletlere kaybettikleri şahsiyetlerini yeniden kazandırmaktır. Çünkü haksızlıklara karşı ancak şahsiyetli insanlar direnebilir.
Müslümanlar açık bir şekilde sömürüldüklerine göre, kurtuluş için şahsiyetli insan yetiştirmeleri kaçınılmazdır. Eğitim sistemimizin birinci hedefi şahsiyetli insan, ikincisi de uzman yetiştirmek olmalıdır.
Şahsiyetli insanların yönetime getirilmesi ise, hayati önem arz eden bir husustur. Şahsiyetli olmayan, köle ruhlu yöneticiler, sömürü zincirini kendi elleriyle boyunlarına takarlar. Şair Mütenebbi'nin şu ilginç sözünü daima akılda ve göz önünde tutmak gerekir: "Tüm insanların liderleri kendilerinden olduğu halde, Müslümanların liderleri ise yabancıların köleleridir." Elbette istisnalar vardır, ama maalesef genel durum şair Mütenebbi'nin dediği gibidir.
İslâm, insana önce bir şahsiyet kazandırır. Köle olan Hz. Bilâl, İslâm'la bu şahsiyeti kazandığından, o, bütün işkencelere rağmen Mekkeli müşriklere meydan okuyordu.
Merhum Muhammed İkbal, dünyada sömürülen ve ezilen Müslümanlara şöyle sesleniyordu: "Ezilmekte olan şu insanlar, 'lâ' kılıcını kuşansınlar da 'illâ'nın emperyalizmin putlarını nasıl devireceklerini size göstereyim."
Müslümanlar olarak şunu kabul etmek zorundayız: Başımıza gelenler, kendi yaptıklarımızın sonucudur. Daha açık bir deyişle sorumlu sömürgeciler değil, tüm Müslümanlardır. Dünyaya ve İslâm coğrafyasına bu gözle bakmazsak, sömürü ve ezilmişlikten asla kurtulamayız.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018