I. Dünya Savaşı sonucunda gözü coğrafyamızda olan yedi düvel, Anadolu'yu işgal etmiştir. Her karış toprağımız ve milletimiz inim inim inlemektedir. Millet ve devlet yorgundur, sürekli toprak kaybetmekte, ümitleri neredeyse yok olmaktadır.
Bir büyük Türk'ün duruşu farklıdır.
O, hiçbir zaman kaybetmeyi düşünmemiştir.
O, milletine tam güvenmektedir. "Arkadaşlar! Gidip, Toros Dağları'na bakınız, eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez" demektedir. Nitekim başkomutanlığını yaptığı Büyük taarruz ile Türk'ün toprağı yedi düvelin işgalinden kurtarılmıştır.
Topraklarımıza dün çizmeleri ile gelen işgalciler, bugün ekonomik olarak, sosyal ve siyasal olarak üstümüze geliyorlar, ülkemizi işgal etmek istiyorlar. Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu tehlikeyi de görerek gençliğe hitabe ile ikazlarda bulunmuştur.
"Türk gençliğinin birinci vazifesi Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir.
İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler…"
O halde bizim yol haritamız bellidir. İşimiz hem kolaydır, hem de zordur. Günümüzün teknolojisi, sosyal medya imkânları ile algı operasyonlarına sürat verilmiştir. En çok dikkat edilmesi gereken suret-i haktan görünenlerdir. Hak ile başa çıkamayanlar, kendi görüş ve düşüncelerini hak olarak lanse etmeye çalışmaktadır. Yeni bir din anlayışı, farklı bir bağımsızlık tanımı, değişik bir devlet anlayışı ortaya koyarlar. Bunu ilk etapta halkın anlaması mümkün olmayabilir. Her kişi kendi başına sorumluluk taşıdığı takdirde bu ve benzeri tehlikelerin üstesinden gelmek mümkün olmayabilir.
Önce Atatürk'ü kötü göstermeye çalıştılar, sonra unutturmak istediler. Neredeyse muvaffak da olmuşlardı. Ancak Büyük Türk, Hoca Atatürk Haydar Baş, bağımsızlık mücadelesinin ilelebet muhafazası için ekonomik, sosyal, siyasal projelerini gündeme getirmiştir.
Arkadaşımız tarihçi Emre Polat'tan dinledim. Emre, Meltem TV ekranlarında I. Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı ve sonrasını anlatırken telefonu çalar arayan Haydar Baş hocamızdır. Emre'ye sitem eder. Emre düşman devletlerini anlatırken Düvel-i Muazzama ifadesini kullanmış ve Haydar Baş hoca işgalci devletlerden büyük diye bahsedilmesinden rahatsız olmuştur. İşte bir Türk büyüğü tavrı. Bu tavrı Türkün tarihi boyunca sayılı kişiler ortaya koymuştur. İşte bu büyük Türklerden birisi de Haydar Baş hocadır.
Araştırdığımızda 'düvel-i muazzama' sözünün ilk olarak Napolyon sonrası dönemde kullanıldığını görüyoruz. Güya o günün güçlü devletlerini tanımlamak için kullanılmış. Bu tanımlama Osmanlı devletine de olduğu gibi geçmiş. İmparatorluğun son dönemlerinde Avrupa'nın süper güçlerini betimlemek için bu ifadeye sıklıkla başvurulmuştur.
Sultan Alparslan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Prof. Dr. Haydar Baş, işte bu 3 sacayağının yolundan gidildiği müddetçe Türkün egemenliğini, bağımsızlığını hiç kimse elinden alamaz.
- Dikkat! Çözümün adresi / 30.11.2024
- NATO’nun oltasındaki yemler / 29.11.2024
- Birinci, İkinci derken şimdi de Üçüncü Dünya Savaşı / 28.11.2024
- Algı yönetimi ve Atatürk devrimlerine yönelik tartışmalar / 22.11.2024
- Bakan Tekin’in maksadı üzüm yemek mi bağcı dövmek mi? / 20.11.2024
- 2025'te asgari ücrette artış ne kadar olacak? / 14.11.2024
- Atatürk millete harç oldu / 13.11.2024
- Ülkemizdeki siyasi manipülasyonlar / 06.11.2024
- Egemenlik de, sorumluluk da milletindir / 31.10.2024