Dolar 3,40 TL'nin üzerine çıkınca piyasaları bir telaş almaya başladı.
Nasıl olsa düşer diye düşünenler, bırakın düşmeyi rekorlar kırmaya başlayınca tedirginlik had safhaya çıktı. TL dolar karşısında Ekim başından bu yana yüzde 13, son bir hafta içinde de yüzde 5 değer kaybetti. Fiili bir devalüasyon yaşanıyor.
Yapılan araştırmalarda, bundan 3 yıl önce hükümetin, hazırladığı 10. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda döviz kurunun 2018 yılında 1.97 olacağını öngördüğü hesaplandı.
Ama evdeki hesabın çarşıya uymadığı, karşılaşılan kur tablosunun hedeflenilenin neredeyse 2 katına yakın olduğu gözlemlendi.
Bu tablo karşısında hükümetin "Gereken tedbirler alınacaktır", "Ekonomi ile ilgili herhangi bir endişeye mahal yok" tarzındaki açıklamaları dikkat çekiyor.
Her ne kadar siyasilerimiz, ekonomi istikrarlı gözüksün diye doları, yıllardır baskılayıp, darbe girişimi, terörle mücadele, ABD ve AB ile yaşanan gerilimler gibi birçok bahanelere sığınarak kademeli ve kontrollü olarak normal seviyesine yükseltmeye çalışsalar da, kur artışının reel ekonomideki zararlarının üstünü örtemeyeceklerdir.
Dolardaki bu astronomik artış sadece söylemlerle gizlenmiyor elbette ki? Gündem değiştirme nevinden çıkartılan ve çok tartışılan yasalar da dikkat çekici?
Doların ateşinin bu derece yükselmesi ve piyasalarda yaşanan hareketlenme zincirleme bir reaksiyonun yaşanacağını net olarak gösteriyor. Daha önce yazdığım "Doların ateşi" başlıklı yazımda dolar artışının ne anlama geldiğini anlatmaya çalışmıştım.
Özetle ifade etmek gerekirse, dolar kurundaki artış; borçların artması, maliyetlerin artması, ürün ve hizmet fiyatlarının artması, şirketlerin zarar etmesi, fabrikaların kepenk kapatması, işsizliğin artması, ekonomik daralma, vatandaşın gelirinin daralması, elektrik, su, doğalgaz giderlerinin artması, vergi ve cezaların artması vs. anlamına gelmektedir.
Piyasalarda zam hazırlıkları daha şimdiden başlamış durumda?
Zam konusunda ilk sırada beyaz eşya ve televizyon gibi tüketici elektroniği ürünleri var.
Şirketlerin yöneticileri 'acil durum' toplantısı yaparak, fiyatları yeniden belirliyor. Sektör yetkililerinin ortak görüşü ise Aralık ayı itibariyle tüketicilere zamlı fiyatların yansıyacağı yönünde?
Dolardaki artış stokçuluğu da zirveye çıkardı. İthal ürün pazarlayan şirketler, ürünlerini raflardan çekerek zamlı fiyattan satmak üzere depolarına kaldırdılar.
Yılbaşına kadar da piyasaya ürün vermeyecekleri ifade ediliyor. Yılbaşı itibarıyla fiyatlarda yüzde10-30 arasında bir zam öngörülüyor.
Sektörün nabzının attığı, Doğubank, Perpa ve Mecidiyeköy gibi noktalarda en basit elektronik ürünler bile yok. Dışarıdan ithal edilen ofis malzemeleri (kartuş, bilgisayar ürünleri vb) piyasada bulunamıyor.
Hazır giyimciler de en az yüzde 30'lar seviyesinde zamma hazırlanıyor. Çünkü üretim için ithal hammadde kullanıyorlar.
Vatandaşların hepsini ilgilendiren bir zam hazırlığı da şüphesiz ilaç sektöründe yaşanacak. Sektörde fiyatlar Euro kuruna göre belirleniyor ve kur artışından daha fazla zarar etmek istemeyen ilaç firmaları ürünlerini stokta bekletiyorlar.
Otomotiv ve lastik sektörü ise daha yılbaşını beklemeden fiyatlarına zam yaptı. Lastik fiyatları yüzde 25 oranında zamlandı.
İthal kömürcüler de fiyatlarına yüzde 20-25 oranında zam yaptı.
Elbette ki sadece ithal ürünlerde zam yaşanmayacak, her ürün ve hizmette olacak.
Çünkü Türkiye'de yapılan üretime "yerli" de desek, neticede bu üretim için gerekli olan finans borçlanmayla; hammadde ve enerji de ithalatla sağlanıyor. Tarımından sanayisine tamamen ithalata bağımlıyız ve döviz kurlarındaki rekor artış herkesi vuracak.
Ama maaşlar, masa başında hazırlanan ya da düşürülen, gerçekleri asla yansıtmayan enflasyona göre belirlendiğinden, vatandaşın alım gücü bu zamların karşısında eriyip gidecek.
Vatandaş karşılaştığı ve de karşılaşacağı bu acı tabloyu hiç yaşamayabilirdi.
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, yıllarca "Biz finans problemini borçlanmayla değil, emek ve üretim karşılığı kendi milli paramızı devreye koyarak çözeceğiz" demişti. "Biz hammadde ve enerji ihtiyacımızı ithal ederek değil, 3 katrilyon dolarlık maden rezervlerimizi devlet-millet ortaklığıyla işleterek, yerli enerji kaynaklarını devreye koyarak karşılayacağız" demişti. "Biz sosyal devlet projeleriyle vatandaşımızın cebine para koyacağız, hiç kimseye muhtaç olmayacağı bir geliri baba devlet anlayışıyla her bir vatandaşımıza sunacağız" demişti.
Üstelik 2005 yılında bu çözümlerinin kitabını yazmıştı, Milli Ekonomi Modeli'ni ortaya koymuştu. Bugün BRICS kapsamında 4 milyar insanın karnını doyuran, sırtını giydiren bu eşsiz modeli, millet olarak duymazdan geldik, görmezden geldik. Ve hala da inat ediyoruz.
Sonuç; açlık, yoksulluk, zamlar, borçlar, icralar kaderimiz oldu.
Ne diyelim, kendi düşen ağlamaz.
Nasıl olsa düşer diye düşünenler, bırakın düşmeyi rekorlar kırmaya başlayınca tedirginlik had safhaya çıktı. TL dolar karşısında Ekim başından bu yana yüzde 13, son bir hafta içinde de yüzde 5 değer kaybetti. Fiili bir devalüasyon yaşanıyor.
Yapılan araştırmalarda, bundan 3 yıl önce hükümetin, hazırladığı 10. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda döviz kurunun 2018 yılında 1.97 olacağını öngördüğü hesaplandı.
Ama evdeki hesabın çarşıya uymadığı, karşılaşılan kur tablosunun hedeflenilenin neredeyse 2 katına yakın olduğu gözlemlendi.
Bu tablo karşısında hükümetin "Gereken tedbirler alınacaktır", "Ekonomi ile ilgili herhangi bir endişeye mahal yok" tarzındaki açıklamaları dikkat çekiyor.
Her ne kadar siyasilerimiz, ekonomi istikrarlı gözüksün diye doları, yıllardır baskılayıp, darbe girişimi, terörle mücadele, ABD ve AB ile yaşanan gerilimler gibi birçok bahanelere sığınarak kademeli ve kontrollü olarak normal seviyesine yükseltmeye çalışsalar da, kur artışının reel ekonomideki zararlarının üstünü örtemeyeceklerdir.
Dolardaki bu astronomik artış sadece söylemlerle gizlenmiyor elbette ki? Gündem değiştirme nevinden çıkartılan ve çok tartışılan yasalar da dikkat çekici?
Doların ateşinin bu derece yükselmesi ve piyasalarda yaşanan hareketlenme zincirleme bir reaksiyonun yaşanacağını net olarak gösteriyor. Daha önce yazdığım "Doların ateşi" başlıklı yazımda dolar artışının ne anlama geldiğini anlatmaya çalışmıştım.
Özetle ifade etmek gerekirse, dolar kurundaki artış; borçların artması, maliyetlerin artması, ürün ve hizmet fiyatlarının artması, şirketlerin zarar etmesi, fabrikaların kepenk kapatması, işsizliğin artması, ekonomik daralma, vatandaşın gelirinin daralması, elektrik, su, doğalgaz giderlerinin artması, vergi ve cezaların artması vs. anlamına gelmektedir.
Piyasalarda zam hazırlıkları daha şimdiden başlamış durumda?
Zam konusunda ilk sırada beyaz eşya ve televizyon gibi tüketici elektroniği ürünleri var.
Şirketlerin yöneticileri 'acil durum' toplantısı yaparak, fiyatları yeniden belirliyor. Sektör yetkililerinin ortak görüşü ise Aralık ayı itibariyle tüketicilere zamlı fiyatların yansıyacağı yönünde?
Dolardaki artış stokçuluğu da zirveye çıkardı. İthal ürün pazarlayan şirketler, ürünlerini raflardan çekerek zamlı fiyattan satmak üzere depolarına kaldırdılar.
Yılbaşına kadar da piyasaya ürün vermeyecekleri ifade ediliyor. Yılbaşı itibarıyla fiyatlarda yüzde10-30 arasında bir zam öngörülüyor.
Sektörün nabzının attığı, Doğubank, Perpa ve Mecidiyeköy gibi noktalarda en basit elektronik ürünler bile yok. Dışarıdan ithal edilen ofis malzemeleri (kartuş, bilgisayar ürünleri vb) piyasada bulunamıyor.
Hazır giyimciler de en az yüzde 30'lar seviyesinde zamma hazırlanıyor. Çünkü üretim için ithal hammadde kullanıyorlar.
Vatandaşların hepsini ilgilendiren bir zam hazırlığı da şüphesiz ilaç sektöründe yaşanacak. Sektörde fiyatlar Euro kuruna göre belirleniyor ve kur artışından daha fazla zarar etmek istemeyen ilaç firmaları ürünlerini stokta bekletiyorlar.
Otomotiv ve lastik sektörü ise daha yılbaşını beklemeden fiyatlarına zam yaptı. Lastik fiyatları yüzde 25 oranında zamlandı.
İthal kömürcüler de fiyatlarına yüzde 20-25 oranında zam yaptı.
Elbette ki sadece ithal ürünlerde zam yaşanmayacak, her ürün ve hizmette olacak.
Çünkü Türkiye'de yapılan üretime "yerli" de desek, neticede bu üretim için gerekli olan finans borçlanmayla; hammadde ve enerji de ithalatla sağlanıyor. Tarımından sanayisine tamamen ithalata bağımlıyız ve döviz kurlarındaki rekor artış herkesi vuracak.
Ama maaşlar, masa başında hazırlanan ya da düşürülen, gerçekleri asla yansıtmayan enflasyona göre belirlendiğinden, vatandaşın alım gücü bu zamların karşısında eriyip gidecek.
Vatandaş karşılaştığı ve de karşılaşacağı bu acı tabloyu hiç yaşamayabilirdi.
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, yıllarca "Biz finans problemini borçlanmayla değil, emek ve üretim karşılığı kendi milli paramızı devreye koyarak çözeceğiz" demişti. "Biz hammadde ve enerji ihtiyacımızı ithal ederek değil, 3 katrilyon dolarlık maden rezervlerimizi devlet-millet ortaklığıyla işleterek, yerli enerji kaynaklarını devreye koyarak karşılayacağız" demişti. "Biz sosyal devlet projeleriyle vatandaşımızın cebine para koyacağız, hiç kimseye muhtaç olmayacağı bir geliri baba devlet anlayışıyla her bir vatandaşımıza sunacağız" demişti.
Üstelik 2005 yılında bu çözümlerinin kitabını yazmıştı, Milli Ekonomi Modeli'ni ortaya koymuştu. Bugün BRICS kapsamında 4 milyar insanın karnını doyuran, sırtını giydiren bu eşsiz modeli, millet olarak duymazdan geldik, görmezden geldik. Ve hala da inat ediyoruz.
Sonuç; açlık, yoksulluk, zamlar, borçlar, icralar kaderimiz oldu.
Ne diyelim, kendi düşen ağlamaz.
Murat Çabas / diğer yazıları
- BTP lideri Hüseyin Baş Türk milletinin sesidir / 27.12.2024
- BTP lideri Hüseyin Baş Türk milletinin sesidir / 27.12.2024
- Asgari ücreti kim belirliyor; komisyon mu, yabancılar mı? / 25.12.2024
- ‘Terörist’ kıyafet değiştirip ‘siyasetçi’ oluveriyor! / 24.12.2024
- Suriye’yi HTŞ vekaletiyle ABD yönetecek! / 21.12.2024
- Asgari Ücret Komisyonunda işçiler temsil edilmiyor! / 20.12.2024
- Bayram değil, seyran değil, Trump bizi niye öptü? / 18.12.2024
- Asgari ücrette ‘kabullenilmiş çaresizlik’ yaşanıyor / 17.12.2024
- Yeni Suriye’nin net kazananları ABD ve İsrail / 14.12.2024
- Suriye’de fotoğrafın büyüğünü görmek! / 13.12.2024
- BTP lideri Hüseyin Baş Türk milletinin sesidir / 27.12.2024
- Asgari ücreti kim belirliyor; komisyon mu, yabancılar mı? / 25.12.2024
- ‘Terörist’ kıyafet değiştirip ‘siyasetçi’ oluveriyor! / 24.12.2024
- Suriye’yi HTŞ vekaletiyle ABD yönetecek! / 21.12.2024
- Asgari Ücret Komisyonunda işçiler temsil edilmiyor! / 20.12.2024
- Bayram değil, seyran değil, Trump bizi niye öptü? / 18.12.2024
- Asgari ücrette ‘kabullenilmiş çaresizlik’ yaşanıyor / 17.12.2024
- Yeni Suriye’nin net kazananları ABD ve İsrail / 14.12.2024
- Suriye’de fotoğrafın büyüğünü görmek! / 13.12.2024